İşte, Medyatava.com'daki habere göre Mağden'in istifa nedeni: "Perihan Mağden bir süredir yurt dışındaydı. Dönüşünde toplam iki yazı kaleme aldı. Bu yazılardan biri Radikal'in ve Milliyet'in eski yayın yönetmenlerinden Mehmet Yılmaz'la ilgiliydi. Ancak gazete yönetimi bu yazıyı gazeteye koymadı. Perihan Mağden de kendisine bu konuyla ilgili bir açıklama yapılmadığını belirterek, istifa etti...".
Perihan Mağden'i Pazartesi dergisinde yazdığı zamanlardan beri takip ediyorum. 1998 yılında başlayıp, büyük ihtimalle yaşamsal ve edebi kaygılarından dolayı bitirdiği sonra tekrar başladığı o sürekli huzursuz köşesi vasıtasıyla edindiği karmaşık okur zümresi içindeki yerimi heyecanla korudum. Lakin son bir haftadır yazdığı günlerde ilk baktığım yer olan son sayfada yazılarının yayımlanmadığını fark ettim. Önce 2002 yılında yazmış olduğu "İki Genç Kızın Romanı" adlı romanından sinemaya uyarlanan ve vizyona girmesiyle birlikte gerek oyuncuları ve gerekse Peter Jackson'ın "Heavenly Creatures" adlı filmi arasındaki benzerlikler açısından ve diğer magazinel ayrıntılar üzerinden tartışmalara sebep olan film dolayısıyla olduğunu düşündüm bu boşluğun. Fakat daha sonra yukarıda alıntıladığım haberi okuyunca durumu ayrıntılı olmasa da net ve basit bir şekilde öğrenmiş oldum(k).
Biz elbette gazeteye konmayan ve Mağden'in istifasına sebep olan bu yazının akıbetini öğrenemeyeceğiz. Eğer gazete yönetimi bu durum hakkında yazarına herhangi bir açıklamada bulunmadıysa, gazete okurlarının da böyle bir beklenti içine girmeleri zaten beklenemez. Bunları basın yayın organlarının maddi ve manevi bağımlılığı, sansür, yazar-gazete yönetimi ilişkileri, medya bağımsızlığı gibi başlıklar altında uzun tartışacaklar da işin erbaplarıdır şüphesiz.
Ben tüm bunları bir yana koyup Perihan Mağden'in uzun ve meşakkatli köşecilik macerasının kendi kulvarında aslında ne kadar mühim ve yeri doldurulamaz bir hiyerarşi bozucu olduğunu anlamak gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar bu anlamda popüler kültürün bir parçası olsa da, o parça her daim aykırı, cesur ve daha çok öfkeli bir dişi atın çifte atmasına benzer diliyle bezenmiş, ciddiyeti alayla sekteye uğratan bir parçaydı. Diğer gazetelerin ciddi yüzlü köşecilerinin ve değişen popüler üslupların aksine belirli bir sistematiğe sahip değildi. Kimselerin el atmadığı konularda hakkında açılmış pek çok davayla kol kola yazmayı sürdürdü. Kullandığı üslup entelektüel kaygıların da farkında olan ama bunlara pek de yüz vermeyen ve bazen de mahalle arası ayak üstü kavgalarını aratmayacak serlikte ve basitlikte bazen de hakikaten tüm toplumsal olaylarda tavrını çok açık bir şekilde ortaya koyan bir yapıya sahipti.
Aynı zamanda yazdığı bazı yazılar yüzünden şimşekleri üzerine çektiği de oldu. Bildiğim en son örnek ise, istifa etmeden önce yazdığı "Kültür kumruları" başlıklı yazısında sinema eleştirmenlerini "ultra kıro yıkama yağlamacı" olarak tanımlaması, eleştirmen Atilla Dorsay'ın Sabah gazetesi'nde çıkan yazısında "İki Genç Kız" adlı filme yer vermeyerek tepki göstermesine sebep oldu. Bu örnekler çoğaltılabilir elbette. Ancak burada sırf bu örnek üzerinden de yazarın kullandığı bu hafif mide bulandıran keskin, fütursuz ve muhafazakar değerler üzerinde şok etkisi yapan tanımlamalarının geçmişe yönelik bir anlama çabasında da yol gösterici olarak kullanılabilir. Bir arada fazlasıyla sardığı gelin-kaynana programları üzerinden açıklamaya giriştiği toplumsal yapı analizleri yapıyordu ve bence bal gibi farkında olarak ve zevk alarak yaptığı bu analizler bazen hakikaten boğucu bir dumanla kaplıyordu yazılarının semasını.
Bu karışık, -illa kadınım demeyen- mütemadiyen öfkeli münzevinin bir vakitler bitirdiği köşeciliği üzerine kaleme aldığı yazısında Tanıl Bora 'nın da ifade ettikleri şu anda pekala kullanılabilir:
"1998-2001 Perihan Mağden Gazete Yazıları Koleksiyonu, 'sinir olarak' ya da 'helal' diyerek -bazen de hem öyle hem böyle diyerek- okunmuş, özgün ve önemli bir üretimle doludur. Kamu önünde söz söylemenin yolu, yordamı, 'hukuku' üzerine zengin bir tartışma materyalidir. Bütün bunlar bir yana başlı başına dikkate değer bir yazıcılık performansıdır..." (medyakronik 8 ekim 2001)
O zamanlar Perihan hanımın ayrılma sebebi öznel ve bağımsız bir karara dayanıyordu. Şimdi de kendi şahsında bağımsız ama sebep itibarı ile tamamen farklıdır. Son olarak benim için ve daha pek çok okuru için "sevgili" olan yazarımız hakkında yazılabilecek daha pek çok şey var elbette ama hem onu tam da kendisini "lanetlenmiş gibi" hissettiği zamanlar yaşıyorken daha fazla rahatsız etmenin yersizliği hem de bu özlü sözlerin pek de bana düşmediğinin bilincinde olarak daha fazla uzatmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Yalnızca gözlerden ve beyinlerden ne kadar uzakta kalacağını merak ediyorum? Her ne kadar istemeyeceğinden emin olsam da en azından beklemeyi borçluyuz ona.(TBÖ/EÜ)