Gücerât eyaletinde 2002 yılında meydana gelen hadiseler 1000 kişiden fazla ölüm, 2500 yaralı ve tahminen 200’den fazla kayıpla tarihe kaydedilmiş, esasen Müslümanlara yönelik bir olaylar silsilesiydi. Hakkında Türkçe metnin bulunmadığı Wikipedia’da, konuyla alakalı İngilizce açıklamalarda mevzudan “ayaklanma” ve “şiddet” şeklinde bahsedilse de Müslümanların “pogrom” kelimesini kullanması boşuna değil. İnsanların diri diri yakılması, kadınların tecavüze uğraması, evlerin ve dükkânların talan edilmesi ve tüm bunların muntazaman gerçekleşebilmesi için Müslümanların adreslerinin önceden saldırganlara verilmiş olması Türkiye’deki bazı “hadise”leri anımsatmıyor mu?
Ya ayrım yapmadan tüm vatandaşların güvenliğinden sorumlu polislerin müdahaleyi geciktirmesi bir yana, saldırganlardan yana tavır almasına ne demeli?
Üstelik o zamanlar eyaletin başındaki, şimdinin başbakanı Narendra Modi’nin “çapulcular”ı yönetmiş olduğuna dair bilgiler artık geniş kitlelerce konuşuluyor. Milliyetçi partinin liderinin icraatını kısa bir süre önce sorgulayan BBC yapımı bir belgeselin Hindistan’da yasaklanması ve aleyhinde tantanalı bir propaganda furyasının yürütülmüş olması da boşuna olmasa gerek.
Babaya isyan!
“Pathan kız kardeşler” (Les soeurs Pathan/The Pathan sisters) adlı belgesel, 2002 yılında küçük olmalarına rağmen günümüzde hâlâ o saldırıların tesiri altında yaşayan Sofia ile Suzain’e odaklanıyor.
Ailesinden 10 kişi katledilen babaları, filmin gerici ve baskıcı karakteriyken, yaşadıklarının ağırlığı ortaya çıktıkça filmin esas kahramanı haline geliyor ve sonlara doğru aynadaki yansıması üzerinden de olsa kameraya gülümsemeyi başarıyor.
Ne de olsa gözünün önünde vuku bulmuş vahşet, atlatılması neredeyse imkânsız bir travmaya sebep olmuştu; mutsuz ruh hali, nedense oğluna değil de kız evlatlarına yönelik manasız yaptırımlar aracılığıyla ifade buluyordu. Evlatlarının annesi eşinin Gücerât pogromu sonrasında kendisinden boşanarak başkasıyla evlenmesi de kadınlara yönelik menfi hislerinin sebeplerinden biri olabilir.
Sessiz olmaları beklenen Müslüman cemaati kadınlarının, Modi hükümeti tarafından ortaya atılan ayrımcı ve ırkçı yasaya karşı protestolarına, kız evlatlarının kulak vermesine babanın tahammül edememe durumu neyse ki zamanla yumuşayıp özgürleşmeye giden yolda kahramanlarımızın önünü açıyor.
Yönetmen, senaryo yazarı ve sinematografi hanelerinde adını gördüğümüz Eléonore Boissinot imzalı 2023 Fransa yapımı 76 dakikalık belgesel, Locarno Film Festivali’nin programında yer almıştı.
Trajik olayların kasvetini ve kahramanlarının melankolisini seyirciye layıkıyla yansıtan film, Müslüman kadınların güçlerini birleştirmek suretiyle ataerkil düzenle mücadele edebildiklerini ispatlıyor.
Hür bir istikbal
Altı senelik bir süre zarfında çekilmiş belgeselin başından itibaren daha 15 yaş civarındaki Suzain ve Sofia’nın baba tahakkümünden muzdarip olduklarını görüyoruz. Gizlice edindikleri erkek arkadaşlarıyla telefon konuşmaları büyük bir kriz yarattığı gibi suratsız babanın onlara dans ederek kötü misal oluşturuyor diye bir kız arkadaşlarına da eve gelme yasağı koyuşuna şahit oluyoruz.
Evin erkek evladı “paşa” muamelesi görürken kendilerinin onlara hizmet etmesi yetmiyor, kız kardeşler şikâyetlerin ve azarların hedefi olmaktan da bir türlü kurtulamıyor. Babalarına sevgileri günbegün erirken evden kaçıp kurtulma hayalleriyle yanıp tutuşuyorlar. İki genç kadının arasındaki uyum ve dayanışma görülmeye değer!
Babalarının içinde tuttuğu travmaları yavaş yavaş ifade edebilmesine, katliamda öldürülmüş dedelerinin dikiş makinesinin eve getirilip kız kardeşler tarafından kullanılmaya başlaması vesile oluyor.
Muhafazakâr Müslüman toplumlarda kadınlar söz hakkına sahip olmadığından Modi karşıtı harekette kadınların ön saflarda yer alarak tüm cemaatin hakkını savunmaları da yalnız kız kardeşlerin değil, babalarının da ufkunun açılmasına yardımcı oluyor. Bu sayede evdeki direnişin spektrumu genişleyerek sokaklara taşabilecek bir potansiyele kavuşuyor.
Kendi memleketlerinde yabancı muamelesi görmeye doğru itilen, hatta ilk fırsatta ülke hudutlarının dışına sürülmek istenen Müslüman azınlığın kadınları toprağa tırnaklarıyla yapışıp Hindu milliyetçiliğine karşı omuz omuza mücadelelerini sürdürüyor.
Geniş görüşlü ve farkındalık düzeyi yüksek zamane kızları Suzain ve Sofia’nın da mutlaka bu direnişin içinde yer alarak daha özgür bir istikbal için ellerinden geleni yaptıklarına eminim… (MT/AÖ)