Müslüm Gürses ve Freddie Mercury.
Biri Türkiye’den diğeri İngiltere’den iki sanatçı.
Müslüm Gürses’in asıl adı Müslüm Akbaş. Öldüğünde 60 yaşındaydı. Hiç çocuğu olmasa da “baba” diye çağırılıyordu.
Freddie Mercury’nin asıl adı Farrokh Bulsara. Öldüğünde 45 yaşındaydı. Sahneye Queen diye davet ediliyordu.
Yaşamları boyunca yan yana gelmemiş iki sanatçıyı aynı dönemde ve bu yazıda bir araya getirense, yaşamlarının anlatıldığı yaklaşık aynı günlerde vizyona giren filmlerle yeniden yüzbinlere ulaşmış olmaları.
Müslüm Gürses’i anlatan filmin adı “Müslüm”. Film, 2018 yılının en çok izlenen filmi oldu. Son bir ayda filmi izleyen kişi sayısının 5 milyon 56 bin olduğu söyleniyor.
Freddie Mercury’i anlatan filmin adı “Bohemian Rhapsody”. Film sadece ABD’de 50 milyon dolardan fazla gişe yaptı.
“Müslüm” filminin senaryosu Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’ye ait.
Urfa’da, Müslüm’ün avucundaki toprakla koştuğu sahneyle başlayan film, Urfa Halkevi’nde tanıştığı ustasını canlandıran Erkan Can’ın söylediği gibi “uzun ince bir yol” metaforu güzergahından sizi hiç ayırmıyor.
O uzun ince yolda Müslüm’ün babası annesi Emine Akbaş ve henüz bebek olan kız kardeşi Ezo Akbaş’ı öldürmesii de var kardeşi Ahmet’den ayrı düşmek zorunda kalması da. O yolları sadece Müslüm değil izleyici de onunla aşıyor.
Yunus Emre’nin dizelerini içeren kitabı elinden bırakmayan Müslüm’e kimi zaman Yunus’un sözleri kimi zaman da Urfa Halkevi’nde tanıştığı saz ustası Erkan Can’ın sözleri rehberlik ediyor.
Geçirdiği trafik kazası sonucu bir kulağı sağır olan Müslüm’ün bir daha şarkı söylemeyeceği düşünülürken, onu sahnelere taşıyan yine Erkan Can’ın “Müslüm senin sesin ancak sen susarsan kesilir” cümlesi oluyor.
Filmde sadece, Müslüm Gürses’in Muhterem Nur’la kurduğu ilişkideki çocukluk halini değil, dinleyicileriyle kurduğu sonsuz ve çıkarsız sevgi halini de görmek mümkün. Büyük bir bedenin içinde çocuk ruhlu haliyle yeryüzünde varolamaya çalışan, şarkı söyleyen, beste yapan Müslüm Gürses’in izleyicide bıraktığı iz çocukluk bir insanın kimliğinin ilk vatanı düşüncesi oluyor.
Müslüm Gürses’i canlandıran Timuçin Esen’in oyunculuğu bir kez daha alkışları hakkediyor elbette ama filmde Gürses’i kısa sahnelerde de olsa görmek seyirciye bir sürpriz.
Filmin senaryosunu yazarken dönemin politik olaylarını da ötelemeyen senaristler Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi sayesinde Müslüm’ün çok sevdiği kardeşi Ahmet’i öldürenin de askerler olduğunu öğreniyoruz. Eminim benim gibi yüzlerce izleyiciyi şaşırtan bu detay, Müslüm’ün 1980 darbesini duyduğunda verdiği tepki gibi sizi allak bullak ediyor.
Film, izieyeni, arabesk deyince akla sadece jilet atan, şiddet pornosu haline dönüşen görüntülerin geldiği popilist argümanların çok uzağında, yaralarıyla yüzbinlerin önünde şarkı söyleyen bir adamın öyküsüne kilitliyor. O, kilit yine Müslüm’ün şarkısıyla açılıyor.
“Bohemian Rhapsody” filminin senaryosu Anthony McCarten’e ait.
Adeta bir belgesel titizliğinde hazırlanan filmde, o dönemin modasından, kültürüne, aile yaşantısından çevre sorunlarına kadar geniş bir alana tanık oluyoruz.
Müslüm’de sıradan bir insanın öyküsü gibi başlayan ancak sıradışılaşan bir yaşamı izlerken “Bohemian Rhapsody” de daha filmin başında sıradışı bir yaşam öyküsüne tanık olacağınızı hissediyorsunuz. Çünkü film henüz lise döneminde olan Freddie Mercury’in Zanzibar doğumlu bir Zerdüşti olduğunun vurgulanmasıyla başlıyor. Bu farklılık da önce kız arkadaşı Mary Austin ile kurduğu bağ ve sonrasındaki sahne hayatına kadar her şeyine yansıyor.
Oyuncu Rami Melek, Freddie Mercury'in hem mimiklerini hem de sahnedeki tüm davranışlarını adeta ezberlemiş. "Oynamıyor yaşıyor" cümlesinin vücut bulmuş hali gibi dememek ayıp olur.
Müslüm’ün duygusal olarak olmasa da bedensel olarak parçalanmış ailesinin aksine Freddie Mercury’in ailesi birbirine düşkün bir aile olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, onlar da Freddie Mercury’in sahnesine hiçbir zaman destek vermiyor. Müslüm de Freddie Mercury de babasından uzak ancak ikisi de babalarını davranışsal olarak tekrar ediyor.
Filmin en güzel yanı konserlerin arka planlarını ve detaylarını öğrenmek ve şarkıların hikayelerine tanık olmak. Bir müzik grubunun hangi şartlarda dağıldığını izlerken yaşayacağınız hüzün ile Müslüm’ü bırakıp giden kardeşi Ahmet’in sizde bırakacağı iz birbirine benzer.
Her iki filmde de müthiş bir konserden çıkmış gibi hissederken, aklınıza takılan ve her daim tartışılan “Sanatçı kimdir?” sorusuna okkalı bir yanıt geliyor: Kendinde farklılık yaratan (EMK)