Şehir dediğin aslında emanettir. Kadim zamanlardan kalma yaşanmışlıkların derlenip-toparlanıp, harlanıp-tütsülenip, harmanlanışının sunulan hâlidir.
Bazen içi kalaylı bakır bir maşrapada zelal hamravat suyu gibidir. Bazen de dövme bakır bir sini'ye serili pestil, ceviz, kesme, sucuk misali kış ikrâmıdır.
Şehir; onca zulme, gadre, kıyıma, yıkıma, telefata ve kimliklerinden yoksun düşürülmeye uğratılsa da küllerinden yeniden doğar.
Bazen, evet evet bazen hiç beklemediğiniz ama olur mu olur diye umut ettiğiniz bir yerden bir çoklu ses ve bin nefes, ahenk olarak çıkar ve "ben buradayım işte, sesime ses ol, duy beni" der.
Geçtiğimiz hafta sonu bir sezon açılış konserine davetliydim.
Önce koronun sanat danışmanlarından olan, sesi ve udu ile de sanatçısı olan sevgili Yervant, sonra da koronun şefi Nurdan Ünal aradı. Özenle hazırla(n)dığımız ve güzel olduğuna yürekten inandığımız bu sezon açılış gecemizde aramızda konuğumuz olun diyorlardı. Üç arkadaşımla gittik.
Broşüre baktım. Kültür Bakanlığı Diyarbakır devlet Korosu, ünvanlarının yanına "Medeniyetler" korosu ibaresi de eklenmişti.
Sonra hazır konserin başlamasına henüz on dakika varken hazırladıkları repertuarı inceledim.
Sahiden kentin kadim çok etnisiteli, çok dilli, çok kimlikli yapısına uygun bir repertuardı. Her konserlerinde olduğu gibi önce Diyarbekir Divanı Peşrevi ve ardından diğerleri: Türkçe, Kürtçe (Kurmancî, Zazakî), Arapça, Ermenice dillerindeki şarkılar, türküler, kılamlar, sıtranlar sırayla akıp gidiyordu. Üstelik her dilden yazılanın hemen yanına veya altına da Türkçe tercümesi...
Konser nasıl başladı ve o aralıksız birbuçuk saat nasıl bitti bilemedim. Ustaların her biri ayrı dilde yazılmış sözleri besteleri uyumlu bir seyir-sıra içinde koro şefinin nazenin yönetimi, sazende ve hanendelerin uyumlu ahengi ile akıp gitti.
Program bitince bu yıl otuzuncu kuruluş yıllarını kutlayan koronun henüz yakın günlerde göreve getirilmiş ve koro kurulduğundan bu yana ilk kadın hem de Diyarbekirli koro şefi Nurdan Ünal'ı ve kendisinin şahsında tüm koro üyesi sanatçıları bir de hep yakınım sevgili udi Yervant'ı canı gönülden kutladım. İzlemiş ve dinlemiş olmayı sahiden kâr saydım kendime dedim.
Musiki kulağımda ve ruhumda sızıyla karışık ahengini henüz koruyorken arkadaşlara dedim ki; çok mu zor sahi bu gece izleyip dinlediğimiz sesli, sözlü, tınılı musikinin hiçbir dilin bir başkasını ötelemediği aksine eşitlediği kucakladığı yoldaşı olduğunu hissettirdiği bir dünyayı kurmak! Bakın musiki ile kültürle sanatla bu iş çok güzel kotarılıyor. Peki, siyasetin dili niye bu kadar tekçi, niye bu kadar sert ki! (ŞD/AS)