Sayın Cumhurbaşkanım;
25 yıldır daha yaşanılır bir ülke için şarkılar söyleyen bir sanatçıyım. Şarkılarımda vurguladığım gerçekler aynı zamanda ülkemizin gerçekleridir. Sesin ve notanın yetmediğini düşündüğüm yerde ise düşüncelerimi konuşarak, kelamım yettiğince dile getirmeye çalıştım. Şarkılarım ve konuşmalarım nedeniyle de yargılandım, tutuklandım ve ölüm tehditleri aldım. Bütün bu engelleyici tutum ve davranışlara rağmen geri adım atmak bir yana, insan ve aynı zamanda sanatçı olma sorumluluğumdan ötürü, ülkemizin barış ve halklarımızın bir arada kardeşçe yaşama arzusunu dile getirmeyi sürdürdüm.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Kuşkusuz amacım, zat-ı âlinize bu yaşadıklarımı anlatmak değil, evrene merhaba dediğim ve büyüdüğüm kent olan Dersim'de yaşanan ve insanlarımızı derin üzüntüye boğan bir felaketi ilginize sunmaktır. (Tunceli yerine Dersim diyorum; çünkü orda doğup büyüyen her insan gibi ben de büyüklerimizden oranın gerçek isminin Dersim olduğunu öğrendim ve bu ismi kabullendim.) Dersim, 1937-38'de yaşadığı büyük ve dokunaklı acıların etkisini hala üzerinden atamamışken bugün yeniden yıkıcı ve kahredici bir süreçle karşı karşıyadır. Yeni sürecin hedefinde ise Dersim'in harika doğası, tarihin bilgeliğinden süzülüp gelen kültürü ve inancı bulunmaktadır. Bugün dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, takdir edersiniz ki Edip Cansever'in dediği gibi, "insan yaşadığı yere benzer." Bir Dersimli olarak masallarını dinlediğim, ninnileriyle büyüdüğüm, oynadığım, sevindiğim, ağladığım; zihnimde binlerce kareyle yer edinen memleketime benziyorum, benziyoruz. Dolayısıyla bugün aslında tehlike altında olan düşlerimizin, umutlarımızın, anılarımızın mekânsal karşılığıdır.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Ülkemizin önemli bir halk kesiminin desteğini arkanıza alarak; "daha demokratik, özgürlükçü ve kardeşçe yaşanılır bir Türkiye'nin mümkün olduğunu" söylemeniz önemlidir, anlamlıdır. Bu tavrınızı ülkemizin kangren haline gelmiş sorunlarının çözülmesi adına umutla karşıladığımı belirtmeliyim. Derin hoş görünüze sığınarak ve tavrınızdan cesaretle doğup büyüdüğüm kent olan Dersim'de yapılmak istenen barajlar konusunu kısaca da olsa sizinle paylaşmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Türkiye'nin "ilk milli park havzası" olarak bilinen Munzur Vadisi, yapılmak istenen 8 adet barajla adeta yeryüzünün naif yüreğinden silinmek istenmektedir. Bu barajların ilki olan Uzunçayır Barajı, 17 Ağustos'ta su tutmaya başladı bile. Hiçbir ön hazırlık yapılmadan, örneğin kentin su arıtma tesisi bile tamamlanmadan faaliyete geçirilen Uzunçayır Barajı, daha şimdiden yoğun bir tepkinin odağı haline gelmiştir. 30 bin nüfuslu kentte 25 bin kişinin demokratik tepkisini ortaya koyarak katıldığı yürüyüş, barajların istenmediğine ilişkin önemli bir veri olarak kabul edilmelidir. Türkiye'nin hiçbir yerinde görülmemiş şekilde, söz konusu barajın kentin merkezine kadar uzanıyor olması da son derece düşündürücüdür! Vurgulanması gereken diğer bir konu da su tutmaya başlayan bu barajın, Alevi-Kızılbaş geleneğinin en önemli ziyaretgâhlarından biri olan Golê Çeto'yu su altında bırakmasıdır. İnancımıza göre, insan ve doğa bir ve aynı şeydir. Toprak, su inancımızın önemli bileşenleridir. İnsan doğanın dostu olmadan onu kendisi kadar korumadan başkalarıyla gönülden muhabbet kuramaz. Bu bakımdan inancımızın temellerinden ve yaşam alanımız olan doğamızın tehlikede olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Munzur Vadisi, 21 Aralık 1971'te "Türkiye'nin en büyük milli parkı" kabul edilerek 2873 sayılı kanunla güvence altına alınmıştır. Vadi, bitki zenginliği yanında, doğal yaşama da önemli oranda ev sahipliği yapmaktadır.(Kırmızı benekli alabalık, huş meşceresi gibi yöreye özgü canlıları barındırmaktadır.) Ayrıca Munzur Nehri yöre halkı tarafından kutsal olarak görülür ve inançsal değer babında oldukça saygın bir yerdedir. Bu sebeple beklentimiz inançsal değerlerimize bir parça saygı ve inanç merkezlerimizin korunmasıdır. Yine Munzur Vadisi'nin diğer bir önemi de oldukça doğal ve güzel olmasıdır. (Munzur Suyu yatağının ve vadinin genişlediği yerlerde doğal bitki örtüsüyle, vadinin dar ve derin olduğu yerlerde dik yamaçlardaki ilginç kaya oluşumları ve yer yer rastlanan kanyonları ve şelalelerle, değişik manzaralar sunmaktadır.) Ancak üzülerek söylemeliyim ki bu doğa harikası ve Pülümür Vadisi yok edilmek üzeredir. Üzülerek bir hususu daha belirtmeliyim, yapımı biten Uzun Çayır Barajı dahil bölgede projelendirilen barajların tamamının Çevre Değerlendirme Raporu (ÇED) raporu bulunmamaktadır. Geçmiş hükümetler tarafından projelendirilen bu barajların bir takım siyasal nedenlerinin olabileceği endişesini taşımaktayım; çünkü kabul edelim ya da etmeyelim, bu uygulama aynı zamanda doğal bir göçe de neden olacaktır. Dolayısıyla Dersim'in dününü göz önüne aldığımda böyle düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Bilim insanlarının değerlendirmeleri, bölgemizde enerji amaçlı yapılmak istenen bu barajların doğamızı bir felaketle karşı karşıya bırakacağı yönündedir. Çünkü su kaynaklarımızın tamamı iklim koşulları gereği karla beslenmektedir. Dolayısıyla bu kadar barajın yapılıyor olması aynı zamanda bölge iklimini de değiştirecektir. Alternatif görüşlere göre ise, artık çağımızda su barajlarına ihtiyaç duyulmadan aynı verimliliği, daha düşük maliyetle güneş ve rüzgâr enerjisinden elde etmek mümkündür.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Tüm bu sebeplerden dolayı zat-ı âlinizden yöremizin ve bölge insanının hassasiyetini de göz önünde bulundurarak, Dersim'de yapılmak istenen ve bir doğa, kültür, inanç katliamı olan söz konusu barajların engellenmesi için gerekli duyarlılığı göstermenizi talep ediyor, şahsınıza derin saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.(FT/BÇ)