"Habercilikle etik arasındaki ince çizgiye dikkat edilmeli" başlığı Habertürk gazetesine ait.
Bu tartışma 94 gün önce yaşanan Münevver Karabulut cinayetinin medyada nasıl yer aldığı üzerinden yapılıyor.
"Bu tür konularda haber dışına taşabilecek rahatsız edici unsurları vermemek bence en doğrusu. Münevver olayında çok fazla ayrıntı ve hoş olmayan yorumlar dile getirildi, olay rahatsız edici boyuta vardı, doğru davranılmadı."
Habertürk Gazetesi Genel Koordinatörü Osman Gencer böyle söylüyor.
Haberde aynı zamanda Kanal D Haber Koordinatörü Ayşenur Aslan'ın, Yenişafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusf Ziya Cömert'in, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kamış'ın, NTV Program Yapımcısı Cüneyt Özdemir'in de görüşleri alınıyor.
Üç aşağı beş yukarı Gencer'le aynı düşüncedeler.
"Yerden göğe kadar haklılar" demeyi çok isterdik eğer eleştirdikleri haberleri yapanlar onlar olmasaydı.
Özellikle Habertürk'ün, günlüğünü yayınladığı, onun için kanlı başlıklar attığı, Adli Tıp Raporunu ele geçirip iç çamaşırına varana dek deşelediği ve istisnasız her seferinde "talihsiz genç kız" diye nitelediği Münevver Karabulut haberlerini alıntılayıp yeniden mağduriyete yol açacak değiliz.
Ama en basiti "Habercilikle etik arasındaki ince çizgiye dikkat edilmeli" başlıklı haberinde bile Münevver'le zanlı Cem Garipoğlu'nun yan yana çekilmiş boydan fotoğrafını sadece Garipoğlu'nun gözlerini mozaikleyerek basmış olması. Bu kadarı yeter zaten.
Münevver'in 18 yaşında olduğunu hatırlatarak mini gece elbisesiyle ve onu öldürmekle suçlanan zanlı Garipoğlu'yla samimi bir halde resmedildiğini de eklemeliyiz. Bu pornografi değil de nedir?
Haberin pornografikleştirilmesine karşı çıkan haberde Münevver'in deşifre edilmesine ne denebilir?
Bizi mi kandırıyorsunuz?
Her şeyden önce medyanın, hem de genel yayın yönetmenleri ağzından "habercilikte etik" tartışıyor olması çok olumlu bir çaba.
Ama diğer yandan öyle değil. Bu durumu medyanın "mağdur edilecekse de hak ihlali yerilecekse de hepsini biz yaparız" yaklaşımı diye nitelersek kötü niyetli olmayız.
Örnekler saymakla bitmez:
Alper Görmüş'ün Karabulut cinayetinin çalıştığı Taraf gazetesinde veriliş şeklini eleştirdiği yazısından alıntılayarak başlayalım:
"Çok ünlü ve yetki sahibi bir gazeteci oğlunu bir kazada kaybetmişti. Haberi veren ve birkaç gün boyunca izleyen gazetelerin hiçbirinde hayatını kaybeden gencin fotoğrafı yer almamıştı."
Ertuğrul Özkök "Odaya kapanan erkekler" başlıklı köşesinde "Tecavüz mağdurlarının kimliklerini saklamaya çok özen göstereceğiz" diyordu. Ancak yazının yayınladığı gün gazetede yine mağdur kadının kocaman fotoğrafı vardı.
"Maktulün bir femme fatale olarak portresi" başlıklı yazısında Nihal Bengisu Karaca özetle geçen hafta erkekler tarafından öldürülen iki kadının hikayesinden ve "güzelliklerinin başlarına bela olduğundan" bahsediyordu.
Sözü uzatmaya gerek yok aslında. Kadına yönelik şiddetin nasıl haberleştirileceği ya da üçüncü sayfa üzerine "etik" tartışmasının olumlu olduğuna inanmamız için yapılacaklar basit.
Ne iş yaptığı, nerede yaşadığı gibi kadını mağdur edecek her türlü bilgiyi kullanmaktan imtina etmek,
Onu deşifre edeceği için fotoğraf kullanmamak, kullanılacaksa mümkünse boydan ve mini elbise ile değil belki vesikalık ve gözleri mozaiklenerek kullanmak,
Kadına şiddeti meşrulaştıracak dil kullanmamak, "gururuna yediremeyen baba, talihsiz genç kız, vicdansız ağabey, gözü dönmüş sevgili, şeytana tapan aşık" gibi klişelere yer vermemek,
Mağduriyetin önüne geçilmesi için yol gösterici bilgi vermek,
Mağduriyete neden olan kişi ve kişilerin yargı sürecini takip etmek. (EZÖ)