Adana, Mersin, Osmaniye ve Hatay gibi Türkiye'nin güney illerini içine alan, bolluğun bereketin sembolü, uçsuz bucaksız tarım arazilerine sahip Çukurova bölgesi hayatta kalabilecek kadar yemek arayan, yerinden edilmiş işçileri ağırlıyor. Ülkelerini yaşanmaz hale getiren iç savaş nedeni ile terk edip Türkiye'ye sığınan Suriyeli mültecilerden binlercesi kayıtsız tarım işçisi olarak çalışmak üzere bölgeye göç etmiş.
Çukurova sadece mültecilere değil, 90'lı yıllarda köyleri boşaltılıp zorla yerinden edilen Şırnaklı, Siirtli Kürt nüfusunun da ev sahipliğini yaptı uzun yıllar. 2015 yılında başlatılan askeri operasyonlar, çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları nedeni ile yerinden edilen Kürt nüfus yeniden Çukurova'ya gelip hayatta kalma mücadelesi veren başka bir grup.
Tarım işçisi mültecilerin barınma ve çalışma koşulları başta olmak üzere, temel ihtiyaçlarını ne ölçüde karşılayabildiklerini gözlemlemek üzere Haziran ayının son haftası Çukurova'da Adanalıoğlu, Karagöçer ve Karataş gibi tarım işçilerinin yoğun olarak yaşadığı bölgeyi ziyaret etme fırsatı bulduk. Mersin, Tarsus ve Adana sınırları içerisinde kalan bu bölgenin küçük köyler dışında tamamı tarım arazisinden oluşuyor. Büyük seraların yer aldığı yol boyunca çadırlarda ve naylon barakalarda yaşayan işçileri görmek mümkün.
Çadırların kurulu olduğu bir bölgeye girdiğimizde Kobanê, Haseke ve Til Temir gibi Suriye şehirlerinden gelen mülteciler ile Şırnak, Urfa gibi Türkiye şehirlerinden gelen Türkiye vatandaşlarının komşu çadırlarda yaşadıklarını gördük. Zaman zaman Suriyeli mültecilerle küçük tartışmalar yaşamış olsalar da açlık ve yoksullukla "hayatta kalma mücadelesi" insanları çok daha fazla meşgul ediyor.
Haseke'den gelen mültecilerin kayıtsız yaşamları
Mersin'in Akdeniz ilçesinde Adanalıoğlu'nda 50 Suriyeli ailenin bir arada yaşadığı çadır bölgesine gidiyoruz. Gündüz sadece hastalar, yaşlılar, hamile kadınlar ve çocuklar var. Yetişkinler ve çalışabilecek durumda olan çocuklar ya serada ya da tarlada çalışıyor. Sabah 6 gibi başlayan mesai genellikle 12 saat sürüyor. Fakat mahsulün yüklendiği büyük tırlar dolmadığında bu mesai 14-15 saate kadar çıkabiliyor.
Çadırlardan birinde bulunan Fatma bizi çadırına davet edip bilgiler veriyor. Çadıra gittiğimizde eşi Muhammed çadır girişinde bizi karşılıyor. Muhammed orta yaşlı ama tarlaya gidemiyor, kalp hastası. Daha önce Suriye'de bir ameliyat geçirmiş şimdi çalışamaz durumda, tedavi edilmeyi bekliyor. Suriye'nin Haseke şehrinde bir Arap köyünden çatışmalar nedeni ile ailece Şanlıurfa'ya yerleşmişler. Şanlıurfa'da AFAD kampına yerleşmek istemiş fakat kampa yerleşmesine izin verilmemiş. İki yıl önce de yine Hasekeli olan tanıdığı birkaç aile ile birlikte Çukurova'ya tarım işlerinde çalışmak üzere yerleşmiş. Sonradan gelenlerle yaklaşık 50 aile bir arada yaşıyor.
Fatma ve Muhammed'in kaldığı yer üç gözlü naylonlardan yapılmış derme çatma bir barınak. İlk girişte ayakkabıların olduğu, mutfak olarak da kullanılan bir bölüm var. Mutfakta tarladan toplanan kasa içerisinde domates, biber, karpuzlar var. Ayrıca büyük bir ayçiçeği yağı kutusu ve bir çuval un. Dışarıda topladıkları çalıları yakarak yemek pişirdikleri çukurlar var. Mutfak olarak kullanılan bölüm bir naylon parçası ile bölünmüş. Burada büyük su bidonları var ve banyo olarak kullanılıyor. Naylon barakanın iç bölümü biraz daha büyük bir yer, burada yedi çocuk ile beraber toplam dokuz kişi uyuyor.
Naylon barakada buzdolabı gibi elektrikle çalışan hiçbir eşya yok. Elektrik kabloları naylon barakalar arasında yerde, açıkta duruyor. Fatma, sadece barakayı aydınlatacak bir lamba için aylık 50 TL ödediklerini belirtiyor. Bazı çadırlarda telefon şarj etmek için bir piriz de bulunuyor. Eğer şarj için piriz veya ikinci bir lamba isterlerse aylık ödenen tutar 70 TL’yi buluyor. Naylon barakalar çavuşun himayesindeki topraklara kurulmuş durumda. Bunun için naylon barakada yaşayan yaklaşık 50 aile topluca yıllık 7 bin TL kira ödediklerini belirtiyorlar. Çadırların yanında bir kuyudan çıkarılan bir su kaynağı var. Temiz su ihtiyacı bu su kaynağından bidonlarla barakalara taşınıyor. Bu su kaynağı için de her gelen ailenin 60 TL ödediklerini belirtiyorlar.
50 barakanın olduğu bölgede yaşayan Suriyeli mültecilerin bir kısmına Şanlıurfa'da AFAD tarafından kayıt belgesi verilmiş fakat büyük çoğunluğun hiçbir kayıt belgesi yoktu. Kamu hizmetlerine erişimi sağlayacak olan yabancı kimlik numarası bulunan geçici koruma kimlik kartı olan kimse yoktu. Bölgede bulunun çocuklardan hiçbiri Türkiye'de okula gitmemiş. Okul yaşında olanlar da dahil çalışabilecek yaşa gelen herkes tarla veya serada çalışmak zorunda. Çalışma izni ile ilgili bilgileri olup olmadığını sorduğumda yüzüme bakıp ilk kez duyduklarını, zaten kayıtlı olmadıklarını söylediler.
Çamaşır yıkayan bir kadın grubunun yanına gittiğimizde 6 gebe genç kadınla karşılaşıyoruz, onlar da tarlada çalışacak durumda olmadıkları için gündüz barakalarda bekliyorlar. Çocukların bir kısmı yüksek ateşle, bazıları vücutlarında beliren yaralarla hasta durumda. Bebeklerin hiçbirinin aşısı yapılmamış.
Şu ana kadar kamu kurumlarından, belediyelerden veya sivil toplum örgütlerinden hiçbir yetkilinin bölgeye gitmediğini, herhangi bir yardım veya destek almadıklarını belirtiyorlar.
Ova boyunca irili ufaklı onlarca naylon baraka öbeklerinde yaşayan mülteciler, sahibini asla göremedikleri toprakları işleyip karnını doyurmaya çabalıyor. Suriyeli mülteciler Çukurova'ya gelir gelmez günde en az 12 saatlik emeğin değeri giderek düşürülmüş. Toprak sahibi kiracısına, kiracılar aracı çavuşlara-dayı başlarına, çavuşlar da işçilere tarım işlerini belli komisyon karşılığı veriyor. Türkiye vatandaşı tarım işçileri için günlük 50 TL olan günlük çalışma bedeli aracı komisyonları düştükten sonra 40-45 TL olarak ödenirken Suriyeli mültecilere günlük 20-25 TL gibi bir ücret ödeniyor. Barakaların kurulu olduğu yer kirası, elektrik ve su parası kesildikten sonra kalan para hasat zamanlarında, yani taksitle ödeniyor işçilere.
Til Temir'den Çukurova'ya
Çukurova'daki büyük sulama kanalları ve Seyhan nehrinin kenarında dizili naylon barakaların önünde koşuşturan çocuklar Arapça bizi davet ediyorlar. Kadınlar çok daha dolu. Görür görmez barakalarını gösterip davet ediyorlar ve yaşadıkları sıkıntıları anlatıyorlar. Misafir olduğumuz bir başka barakada Til Temir'den gelen birkaç aile yaşıyor. Barakada iki hafta önce doğmuş bir erkek çocuğu var. Annesi yeterince beslenmediği için bebeğine yetecek anne sütünü veremediğini, zaman zaman su ile beslediğini, bu nedenle sağlık problemleri olduğunu anlatıyor bize.
Mutfak olarak kullandıkları bölümde yine tarım arazilerinde ekonomik değerini kaybettiği için çürümeye yüz tutmuş domates, biber ve karpuz var. Ekmek pişirmek için de tandırlar kurulu. Tarım işçisi olarak çalışamayan kadınlar bu tandırlarda ailelerin ihtiyacını karşılayacak ekmekleri pişirmekle meşguller.
Su kanalı etrafında Kobanê'den gelenlerin de olduğunu anlatıyorlar. Şimdiye kadar Türkiye vatandaşı veya diğer Suriyeli mülteci tarım işçilerinden herhangi bir baskı şiddet olayı ile karşılaşmamışlar. Onlar da herkesin aynı kötü koşullarda olduğunu vurguluyorlar. Ailede tarımda çalışabilecek üç kişi var bunlardan ikisi çocuk. Kalabalık bir çocuk nüfusu ve tarlada çalışamayacak yaşlı ve hastalar var. Tüm ailenin geçimini üç tarım işçisi sağlıyor.
Su kanalı etrafına yerleştikleri için kira ödemiyorlar. Barakaları aydınlatan iki lamba için aylık 74 TL para kesiliyor kazandıkları paradan. Günlük ne kadar para kazandıklarını bilmiyorlar. Aracı çavuşlar günlük çalışma karşılığı fiş dağıtıyor. Bu fişlerin karşılığında paralar hasat zamanı ödeniyor. Yılda iki kez ödendiğini söylüyorlar.
Suriye'de iç savaşa tanık olan bu ailelerden de kimlik sahibi olan yok. Okula veya hastaneye şimdiye kadar hiç gitmemişler. 6 ay önce Şanlıurfa'dan Çukurova'ya göç etmişler. Barakalarda buzdolabı yok. Sulama kanalı kenarına kurulmuş naylonlar içerisinde tuvalet ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Kayıt olmaları halinde tek geçim kaynağı olan bu tarım işçiliği imkanının da yetkililer tarafından ellerinden alınacağı ve Suriye'ye geri gönderilme korkusunu yaşıyorlar.
Barakada yüksek ateşle baygın yatan beş yaşında kız çocuğu var. Annesi iki gündür yüksek ateşle yattığını kendisine verecek bir ilaç olmadığını, hastalığın yetersiz beslenmeden kaynaklandığını düşündüğünü belirtiyor.
Türkiye'de resmi verilere göre 2,7 milyon geçici koruma statüsü ile yaşayan Suriyeli mülteci bulunuyor. Fakat eğitim, sağlık, çalışma izni gibi kamusal hizmetlere erişebilmek için gerekli olan 99 ile başlayan Geçici Koruma Kimlik Kartı olan mültecilerin sayısı çok daha az. Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay, İstanbul gibi mültecilerin yoğun olarak yaşadığı illerde kayıt olup geçici koruma kimlik kartı almak oldukça zor. Mültecilerin bir kısmı kayıt ve kimlik sahibi olmak için polise veya jandarmaya gitmeye -apar topar alıkonulup Suriye'ye geri gönderilme riski nedeni ile- korkuyor.
Kobanêli ailenin kayıt altına alınma mücadelesi
IŞİD'in Kobanê'ye saldırısı ile birlikte Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine kaçan Şirin, kocası Mustafa ve 7 çocuğu hayatta kalma mücadelesinin yanında yıllardır Türkiye'de kimlik alma mücadelesi veriyor. Sulama kanallarından birinin yanına çadır kuran ailede anne Şirin, 18 ve 16 yaşındaki iki erkek çocuğuyla tarlada çalışıyor. Mustafa kalp hastası, çalışamıyor gün boyunca barakada çocuklarla vakit geçiriyor ve telefonu aracılığıyla Suriye'deki gelişmeleri takip ediyor.
Mustafa ve ailesi Kobanê'de yaşarken de Suriye devleti tarafından kayıt altına alınmamış ve vatandaşlık haklarını kullanamayanlardan.
Bu kanalın etrafında genellikle Kobanê'den gelenler baraka kurmuş. Çocuklar Kürtçe konuşuyor. Mustafa Kobanê'de su sondajı ustasıymış. Savaş büyüyünce kamyonetini bırakıp ailesi ile Türkiye'ye kaçmış. Yaklaşık 2,5 yıldır Türkiye'deler. Suruç ve Şanlıurfa merkezde yaklaşık iki yıl yaşamış ailesi. Son beş aydır Adana sınırı içinde Çukurova tarım bölgesinde naylon barakada yaşıyorlar. Daha önce kalp ameliyatı geçirmiş. Türkiye'de tedavisine devam etmek istiyor. Fakat ne Suruç'ta ne de Şanlıurfa merkezinde kayıt olabilmiş.
Mustafa defalarca kayıt olmak için AFAD ve polis merkezlerine başvuru yapmış. Kayıt olabilmek için görevlilerin para istediklerini, ‘para vermeden sıranın kendisine gelmeyeceği' cevabını aldığını anlatıyor bize. Yaşadığı yerin muhtarından aldığı ikamet belgeleri de bir kolaylık sağlamamış. Kayıt olabilmek için para vermemek için direnmiş aylarca fakat sonunda para vermeyi kabul etmiş. Para ödeyerek kimlik alma girişimi de olumsuz sonuçlanmış.
Suruç ve Şanlıurfa'da belediyelerden gıda, battaniye, temizlik malzemesi gibi yardımlar yardım alabilmiş. Fakat kirayı ödeyemeyince ailesi ile Çukurova'ya yerleşmek zorunda kalmış.
Mustafa Kobanê'de yaşadığı bölgenin henüz güvenliğinin tam olarak sağlanmadığını, zaman zaman çatışmaların yaşandığını, Kobanê'deki güvenliğin sağlanması halinde ilk isteğinin geri dönmek olduğunu söylüyor.
Dokuz kişilik ailenin bir lamba bir de telefon şarj etmek için prizi var. Bunun için çavuş'a aylık 50 TL ödüyorlar. Beş aylık dönemde şimdiye kadar hiçbir kurumdan yardım veya destek alabilmiş değiller. Mustafa, çocuklarının sağlık sorunları başladığı, okula gitmeleri gerekirken çalışmak zorunda kaldıkları için oldukça kaygılı. Kayıt altına alınıp kimlik sahibi olmak onun halen en önemli hedefi. Kimlik sahibi olmayı hayatındaki bu problemlerin çözümü için ilk adım olarak görüyor.
Görüştüğümüz mültecilerin tamamı en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını anlattı. Kamu hizmetlerine erişebilmelerinin önündeki fiili engeller dışında kayıt olamama ve kimlik alamama yaşadıkları en önemli sorunlardan biri. Oldukça kötü ve sağlıksız barınma koşullarında, ağır çalışma koşullarında hayata tutunmaya çalışıyorlar. Tüm bunlar Türkiye yetkililerinin mültecilerin kayıt işlemlerini gerçekleştirme ve kamu hizmetlerine erişimi ile ilgili henüz yapması gereken çok şey olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. (VG/HK)
Not: Mülteciler güvenlik riski yaşadıkları için isimleri değiştirilerek kullanılmıştır.