Ece Ayhan Sivil Girişimi'nin düzenlediği "Ece Ayhan Şiir Ve Tarih Buluşması"na katılmak üzere 28 Mayıs'ta İzmir'den Çanakkale'ye gittik.
Yalı Hanının ikinci katındaki odada, şairin yaşamından, şiirindeki tarih algısından, sözcüklerinde gizlenen anlamlardan, şiire getirdiği "başka" hayatlardan ve iflah olmaz iktidar karşıtlığından konuştuk bütün gün.
İlk oturum; "Tarih ceket ilikleyip ayağa kalkınca görülebilecek bir şey değildir" başlığıyla düzenlenmişti. İkinci oturumsa, "Şiiri yaratan pınar mı? Hayat! Tarihlerdeki hayat da! Tarihteki her olgunun aranırsa, göstergesi şiirde bulunabilir" başlığını taşıyordu.
Şair bozar, tarihin yalanını
Moderatörlüğünü Ragıp Duran'ın yaptığı panelde; Ahmet Soysal, Eren Barış, Süreyyya Evren, Akif Kurtuluş, Neşe Yaşin ve Orhan Kahyaoğlu, şairin şiir ve yazılarını, tarih perspektifiyle değerlendiren sunumlar yaptılar.
Bir şair bozar en fazla, tarihin yalanını, dedi Neşe Yaşin.
Ragıp Duran; 33 Kürt köylüsünün kurşuna dizildiğini Ahmet Arif'in şiirinden öğrenmiştik birçoğumuz, diye söze başladı. Keza, Ece Ayhan'dan da tarihe dair çok şey öğrendik.
Bakışsız Bir Kedi Kara şiirinde yalvaçtan bahsediyor ve; " Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim" derken Ermeni sorunundan söz ediyor.
1970'te Kürt sorunundan söz etmiş, yazdığı şiirde Kürt Çiçeği başlığını kullanmıştır, diye tamamladı sözünü.
Akif Kurtuluş; "Öğretmenin yolu gözlenir Anadolu'da/ Hiç düşünüldü mü ne hakkı var çocuğu ölçmeye?" dizelerini hatırlatarak, iktidara alerjisi olan bir edebiyatçıdır, diye tanımladı Ece Ayhan'ı.
Şair'in ilk kitabı olan Kınar Hanımın Denizleri'nde yer alan Fayton şiirinden;
"o sahibinin sesi gramafonlarda çalınan şey/ incecik melankolisiymiş yalnızlığının/ intihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam/ caddelerinden ölümler aşkı pera'nın" dizelerini okuyup,
Ayhan'ın, Fikriye Hanım'ın ölümünü işaretleyen bu şiiriyle cesur bir başlangıç yaptığını ve sonraki şiirlerinde de aynı anlayışı sürdürdüğünü söyledi.
Şair kadınlar iktidarın dışında duruyor
Şairin müzik ve İstanbul'la ilişkilerinden söz eden Orhan Kahyaoğlu;
1870'lerde şekillenmeye başlayan kanto kültüründe, ağırlıklı olarak Ermeni kadınlar sahnede şarkı söylüyordu. Ece Ayhan'ın şiirlerinde kantodan çokça söz etmesi, bir azınlık kültürünü işaretlemesi demektir. Sırf şiir olarak değil, kültürel kaynak olarak düşünmek gerekir yazdıklarını. Sultanahmet, Karagümrük, Cankurtaran gibi semtler, itilmiş, dışlanmış, yoksul kesimlerin yaşadığı yerlerdi, ağırlıklı olarak azınlıkların var olduğu coğrafyalardı. Ece, oralarda yaşayan şairlerin yapmadığını yaparak, buraları korkunç bir duyarlılık ve acıyla işaretledi şiirinde, diye özetledi düşüncelerini.
Bütün konuşmacılar, Ece Ayhan'ın bir geleneğin devamı olmadığında, bir şeye eklemlenmediğinde ve iktidar karşıtlığının net olduğunda hemfikirdiler.
Neşe Yaşin; kadınların, iktidarın dışında bir yerde durduklarını söyledi. Şair kadınların şiirlerinde, iktidar alanının dışından bir ses duyuyorum ve bunun önemsenmesini istiyorum, talebine erkek konuşmacıların kimilerinin gülmesi ve konunun tartışılmaması, şiirde kadınların yok sayıldığını düşündürttü bazı dinleyenlere.
Şiirimiz her işi yapar abiler
Panel bittikten sonra, Yalı Hanı'nın tahta sandalyeli küçük masalarında, Çanakkale'nin deniz kokulu sokaklarında sürdürdüğümüz bütün sohbetler, şiire ve Ece Ayhan'a dairdi.
1970'de; "Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında/ Bir teneffüs daha yaşasaydı/ Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür/ Devlet dersinde öldürülmüştür..." diyerek
tanıklık ediyordu yaşadığı çağa.
Hayatın arka sokaklarındaki dışlamış hayatları şiirine taşırken;
"Şiirimiz Karadır abiler, diyordu. Şiirimiz her işi yapar abiler. Şiirimiz gül kurutur abiler..."
İktidarların tekdüze dilini yıkmaya devam ediyordu hala, elimdeki kitabın sayfalarından taşan sesiyle;
...Geçer sokaktan bakışsız bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış...
Taşıma iyi bakın*
Ertesi sabah, Eceabat'ın kuytusundaki Cadde Cafe'de, boş çay bardaklarının yanında bırakarak koyu bir sohbeti, yeniden yola çıktık.
Güneşli bir deniz uzanıyordu sağ yanımızda.
Martılar. Rüzgar. Tuz. Işık. Mavi. Kanat sesleri. Balıkçı ağları. Kayıklar...
Sol yanımızda çam ağaçları sıralanıyordu. Tarlalar. Elektrik direkleri. Reklam panoları.
Traktör kırmızısı biraz. Gelincik kırmızısı çokça...
Yalova 4 km yazan yerden sola dönen yol, şairin bizi beklediği köye doğru ilerledi.
Mavinin göğsünde şekilden şekle giren beyaz bulutlar hiç bırakmadı peşimizi.
Çiçeklerin sarısı bitse moru başlıyordu, beyazı kirlense turuncusu coşuyordu mayıs tarlalarında.
Köy mezarlığına gidip, İzmirli bir zeytin fidanını zarfsız kuşun yanı başına dikerken, bir başka Şair'in "Taşıma iyi bakın*" dizesi dönüp durdu aklımızda.
*Süha Tuğtepe
Ece Ayhan hakkında bilgi için: http://zaferyal.kuzeyyildizi.com/bakissiz.html