"şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek"*
Okuduğunuz satırları tam da yazmaya karar verdiğim sabah, 17 Mart tarihli gazetelerden birindeki haber dikkatimi çekti. Hükümetin Başmüzakerecisi Egemen Bağış demiş ki; "Diklenmeden dik durmuş bir şehirdir, Van!".
Kanımca bir Newroz Günü bu satırları okuyan okur tam da bu cümleye takılacak. Diklenmeden dik durmak mümkün mü? Diklenmek, kimilerini, kimi egemen'leri egemenlikleri adına neden rahatsız eder!
Muktedir diklenenden rahatsızdır
Elbette, muktedir diklenenden rahatsız olur. Çünkü muktedir bilir ki; onun kültürü "itaat" kültürüdür. Ona öğretilen devlet anlayışı, direniş üzerine bina edilmemiştir. Onun belleğinde yer eden ve onu konuşturan "kerim devlet"in, "baba devlet"in, hatta daha da ötesi Osmanlıdan bu yana "ceberut", "zorba" devletin tepesine yumruğu vur, burnunu sürt, sesini kıs ve itaat ettir, anlayışıdır.
Bu sebepten bu tuhaf ülkede muktedirler hangi soydan, hangi boydan, hangi ideolojiden ve hangi etnisiteden olursa olsun direneni, hak isteyeni sevmezler. Sevmek ne kelime! Nefret ederler. Hain gibi görürler. "Karıştırıcı, bölücü, terörist, vatan haini"; direnenler için her daim kullanılan kavramlardır. Yine bu sebepten diklenmeyen bireyleri olduğu gibi, diklenmeyip itaat eden şehirleri de severler. Sevmek ne kelime! Ödüllendirirler de...
Hâlbuki bize rehber olan şairin sevdasıdır, bilmez o şairin sevdasının dile gelen mısraını egemen...
Bugün Newroz...Hayat dünyaya yine göz açar
"söyle bana ey / ölümün açıklayıcı pervanesi / hangi yavru tek başına yiğittir / hangi yangın bir başına söndürülür / ah! herkes susuyor / hiç kimse bilmiyor içimin yangınını"*
Bugün Newroz... Bugün hayatın her yıl yeniden bir kez daha dünyaya göz açmasının, sıcak ve içten bir merhaba demesinin günü.
Nenemi anımsadım. Newroz günü sabah şafak vakti gün doğmadan kalkar. En temiz ve güzel en beyaz libaslarını giyer. Başına mutlaka beyaz bir lêçek (tülbent türü bembeyaz bir başörtüsü) bağlar. Bazalt taşlı avludaki ocakta süt kaynatır. Başını gökyüzüne kaldırır ve bembeyaz Newroz kuşunun evimizin üzerinden kanat çırparak uçup geçmesini, belki de toprak damlı evimizin dam kenarındaki sivinegine konmasını beklerdi. Newroz günü nasıl geçerse bütün bir sene aynı şekilde yaşanır diye inanmıştı yıllar yılı nenem! Ritüeli bundandı.
Bu Newroz en siyasal Newroz olacak kuşkunuz olmasın! Çünkü seçim var, bir hafta sonra, 29 Mart'ta. Size, direnmemeyi, diklenmemeyi devlet tavsiyesi gibi dayatıp, size el açtırıp sadaka ile hayatınızı sürdürmeyi bir hayat felsefesi gibi sunanların Nevruz'u ile; size direnmeyi, itaat etmemeyi, muktedire karşı haklarınız için başkaldırmayı her daim dile getirenlerin Newroz'u; karşı karşıya...
Yani ez cümle; yine şairin mısraıyla söylersek;
"alnını / dağ ateşiyle ısıtan / yüzünü / kanla yıkayan dostum / senin / uyurken dudağında gülümseyen bordo gül / benim kalbimi harmanlayan isyan olsun / şimdi dingin gövdende / uğultuyla büyüyen sessizlik..."*
Newroz gününü Kürdî bir şarkının sözlerindeki gibi yaşamalı...
Kürdi bir duruşun ruhu gibi yansıtmalı...
"Newroz serê salan e.
Eşqa dilê lawan e
Newroz a pîroz xweş e
Eşqa dilê Kurdan e"...
Bir hafta ara ile iki bayramı kutlamak mümkün. Muktedirin itaati metheden zorbalığına karşı, halkın direnmeyi savunan kültürüne "varım" demek aşkına bu seneki Newroz...
Tıpkı şairin dizelerinde dile geldiği gibi;
"ey benim / yedi başlı kartalım / her başını / bir dağ başlangıcında koyanım / senin / böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir / bizim aşkımızı solduranların korkusu / çünkü elbette bir su / kendi akacağı toprağın sertliğini bilir"*...
O halde muktediri yakacak Newroz ateşini daha da harlandırmak gerek (ŞD/EÖ)
* Arkadaş Zekai Özger. Şiirler. Nadas yayınları. İlk basım Şubat 1974 İstanbul