İletişim Araştırma Derneği Bülteni'nin 10 sayısında (Şubat 1995) ve "Demokrasi Sizin Neyinize" adlı Erbil Tuşalp'in kitabında yer alan metnin bazı bölümlerini değiştirdim sadece...Tuşalp'in yazısı 1995 yılından günümüze güncelliğini koruyor...
Cumhuriyetin 80 inci yılının kutlanmaya hazırlandığımız bu günlerde; gazetecilik ahlak ve bağımsızlığının korunma imkan ve şeraitinin artık çok namüsait mahiyette tezahür ettiği malumlarınızdır. Matbuat, radyo ve televizyon sahipleri basın iş kanununun menfaatlerine fevkalade aykırı gördüklerinden gazeteciler işçi olarak çalıştırılmaya başlanmıştır.
212 sayılı kanun unutulmuş, sendika rafa kaldırılmıştır. Gazeteciler yazılarını ve haberlerini asgari ücretle satmayı kabul etmişler ve resmi bordrolarının asgari ücret üzerinden tahakkukuna ses çıkarmamışlardır. Buna mukabil banka hesaplarına gönderilen paraları telif ücreti olarak kabul etmekten çekinmeyen bu çeşit gazetecilerin sayısı ve hakimiyeti artmıştır.
Liberal ekonomi içindeki değişen rekabet koşullarına ayak uydurduklarını söyleyen pahalı gazeteciler sınıfı ortaya çıkmış, mesleğin ve kendi meslektaşlarının problemlerine sırtlarını dönmüşlerdir.
Buna mukabil bu ülkenin kahırlı evlatları gazeteciler, kendi meslektaşlarının ettiklerinden duydukları üzüntü ve utançtan dolayı gazeteci olduklarını söylemeye bile çekinir hale düşürülmüşlerdir.
Memleketin doğal kaynaklarını satıp savmak için uğraşanlar ve halkı soyup soğana çevirmek isteyenler kendilerini vatansever ilan etmiştir. Medya sahiplerinin kendi aralarındaki rekabetten dolayı birbirleri aleyhine yazdıkları haberler ve köşe yazılarından yalanları ve dolanlarını öğrenebilmek mümkün olmuş ve bir dirhem hakikatin ne olduğu ancak bu namüsait ortamda anlaşılabilmiştir.
Medyanın sahipleri her şeyin sahibi olmaya karar vermişlerdir. Onların bankaları, enerji santralleri, hastaneleri, akaryakıt, gaz istasyonları, matbaaları, gazeteleri, radyoları, televizyonları, futbol takımları, uçakları, helikopterleri, okulları, yatları, katları, paraları, dış ülkelerde yatırımları, otomobilleri, marinaları, madenleri vardır.
Yetmemektedir. Sahip oldukları şirketleri ve holdingleri ile beraber gazetelerini basmakta, taşıma şirketlerine taşıtmakta, dağıtım şirketleriyle memleketin her köşesine dağıtmakta, reklam şirketlerinin karlarını arttırmakta iken, radyoları ile şirketlerinin işlerini seslendirmekte, gazeteleriyle hakikatleri saptırmakta, televizyonlarıyla kendi menfaatlerini hakikatmiş gibi göstermek istemektedirler. Bütün bunlar için gazetecileri, iş takipçileri, siyasetçileri olmuştur. Kanunlar çıkarmışlar, kanunları değiştirmişlerdir.
Soygunları, yolsuzlukları, savaş üzerine kurulu ekonominin zararlarını, olup bitenleri yazıp çizen, araştıran gazeteciler; varidatlarını korumak isteyenler tarafından "vatan haini" ilan edilmiştir. Matbuat sahipleri, efkar-ı umumiyeyi uyutmak için gazeteciler üzerinde tahakküm kurmayı kafalarına koymuşladır. Demokrasiye, laik rejime, hukuk devletine, temel insan hak ve özgürlüklerine, vatandaşın insanca yaşamına kasteden düşmanlar, alemde eşi menendi görülmemiş bir idarenin mümessili gibi davranmakta bir beis görmemişlerdir.
Hakikatleri yazan kalemleri satın almak, radyoların ve televizyonların kendi güçlerine hizmet etmesi gayesiyle sesini kesmek için meslek ahlakına düşkün gazetecileri susturmak gayesiyle gazeteleri, radyoları ve televizyon istasyonlarını satın almakta fevkalade başarılı olmuşlardır.
İşsiz bırakılan gazetecilerin aksine en makbul elaman haline gelenler ise; sahiplerinin gölgesinde işadamlığına soyunmuş, sahiplerini koruyup kollamakta gösterdikleri üstün gayretleri yanında çok başarılı hizmetleri görülmüş ve ödüllendirilmişlerdir.
Mevcudiyet ve istikbalinin yegane temeli, doğru ve gerçek havadis olan matbuatın idaresinde hakimiyet kuranlar 'meslek ahlakının en kıymetli hazine olduğunu' pek çabuk unutmuşlar; sadece iktidarların iradesine tabi olarak hadisat vicdaniyatından kendilerini pek kolayca mahrum eylemişlerdir.
Efkar-ı umumiye ile muhaberatın büyük önem kespettiği dönemlerde, bütün yazı işlerine girilmiş; bütün kalemlerine ve bilgisayarlarına el konulmuş; bütün kameralar, fotoğraf makinaları, radyolar kontrol altına alınmış; ahali bir dirhem hakiki havadis, bir satır doğru makaleden mahrum bırakılmıştır.
Üç kuruşluk şahsi menfaatler uğruna bütün makaleler amacından saptırılmış; gerçekler tevkif edilmiş, yalanlar serbest bırakılmış, hürriyeti ve hakları savunan beyinler esir edilmiştir. Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere; gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarda iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta o güzel mesleklerine ihanet etmekte bir mahzur görmemişlerdir. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini siyasi müstevlilerin ticari, mali ve siyasi emellerine tevhit etmişlerdir.
Ben eminim ve müsterihim ki, işsiz güçsüz ve beş parasız bırakılmış meslek ahlakına düşkün Türkiye'nin fedain-i matbuatı, demokratik nizamın lüzumuna herkesten çok inanmış, rejimi ve inkılapları benimsemiştir.
Milletin müşterek sesi gazeteciler bu ahval ve şerait içinde dahi vazifelerinin meslek ahlakını korumak ve mesleğin onurunu kurtarmak olduğunu bilmektedir. Cumhuriyeti, temel insan hak ve özgürlüklerini koruyup geliştirmeyi vazife edinmiş laik demokratik hukuk devletini koruyacaklardır. Muhtaç oldukları kudret kalemlerinin ucunda, bilgisayarının tuşlarında, seslerinde, kameralarında ve demokrasi inançlarında mevcuttur. (Fİ/NM)