Türkiye'de yaşamak, insanın algılarını fazlasıyla zorlaması anlamına geliyor. Türk milletinin komplo teorilerine yatkın bir tarafı vardır, ama gündemde bu kadar çelişkili, bu kadar insan zekasını ti'ye alan gelişme varken de insanların "bilinmeyen"de anlam araması makbul nazarımda.
Üç gün önceki Muhasebeci Demokrasi başlıklı yazımda, bağımsız adayların tutarsız ve siyasi sebeplerden dolayı reddinin demokrasi prensipleri bazında ele alınması gerektiğini anlatmış, gündemdeki tartışmaların ise "Kim niye yapmış?" ve "Kim fayda sağlar?" soruları ekseninde dönmesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirmiştim.
Bu son günlerde olan gelişmeler, "Muhasebeye Giriş" dersinden "İleri Muhasebe" kuruna geçtiğimizi muştuladı.
Kısa özet: YSK'nın kararından sonra hükümetin Egemen Bağış haricindeki bir temsilcisinden ses çıkmazken, CHP'den "meclisi toplayalım" önerisi, fazla ısrarcı olmayan ve kabul görmeyen bir şekilde geldi. Bu çözümsüzlük sinyalleri doğrultusunda Kürt vatandaşlar sokaklara inip tepkilerini göstermeye başladılar.
Polisle karşılıklı çatışmalar oldu, birçok sivil zarar gördü. Bugün YSK geri adım attı, ve BDP'li 7 bağımsız adayın aday olabileceğini söyledi. Nasreddinesk bir tarif yaparsak: Eşeği kaybettik, o sırada eşek sağlam dayak yedi ve işkencelerden, sonra geri bulduk diye seviniyoruz.
YSK'nın bu sonuna kadar hesap sorulması gereken şakacılığını bir yana koyarsak, bu tatsız gelişmeler karşısında verilmesi gereken tepki şu: "Demokrasinin ve sivillerin zarar görmesi kabul edilemez, fakat olayların bu şekilde cereyan etmesine sebebiyet veren herkes, yani tüm toplum, elini vicdanına koymalıdır." Fakat haşa, bizim vicdanımız da muhasebeci.
Örneğin AKP'ye meseleyi perde arkasından çözdüğü için teşekkür edilmekte. Gelgelelim YSK kararı aldığında "AKP maalesef bir tek YSK'ya etki edemiyor" denmekteydi. İki gün önce etki edemeyenin bugün etki etmesini, ancak "bilinmeyen"e inanarak ve güvenerek idrak edebilirsiniz.
Şu yorum da tedavülde: "Biz de BDP'nin yanındaydık, fakat şiddet hiç hoş olmadı." Bir halka, sadece şiddet yoluyla bir şeyler elde edebilecekleri mesajının tekrar tekrar verildiği, aleni haksızlıklara karşı muktedirin sessiz kaldığı, YSK'nın kararı arefesinde "Kürt sorunu yoktur." cümlesinin kurulduğu bir ortamda, o halkın ılımlı tepki göstermesini beklemenin ve aşırılıkların "Cık cık, hiç yakışmadı" ile karşılanmasının idrakı da ancak metafizik boyutunda mümkün tabii.
Şu da var: İstanbul'daki göstericilere havadan helikopterle atılan gaz bombaları, polis ateşiyle öldürülen İbrahim Oruç hiçbir siyasetçinin ve anaakım medyanın gündemine gelmedi. Zira muhasebeci vicdanlarda, devletimizin ve de polisimizin olumsuz eylemlerinin eleştirilmesi bilançonun "pasif" kısmına yazılacağından şiddetle kaçınılması gereken bir hal.
Tabii burada iğneyi herkese batırmak gerekiyor: Şiddetin "beklenen" olmasıyla, "kabul edilemez" olması arasındaki farkı, şiddetin iki tarafının aktörleri de hakkaniyetle çizebildiler mi? Bu soruya "evet" ya da "hayır" cevabı vermek de, muhasebeci demokrasimizde mümkün değildir, zira seçim arefesinde "diğer taraf" güç kazanır, neme lazım.
Gelelim oyunun son sahnesine: YSK bağımsız adaylarla ilgili kararını geri aldı, lakin ÖDP'nin seçime girmesi gene engellendi. ÖDP Başkanı Taş'ın dediğine göre, kendileri evraklar konusunda yanlış yönlendirilmiş, hatta "kadın adayların askerlik belgeleri" dahi istenmiş. (Hani bir zamanlar "Burası Türkiye, İsrail değil" diye bağıranlar, neredeler şimdi?) Önümüzdeki günlerde hangi siyaset aktörleri ÖDP ismini telaffuz edecekler, merakla beklemekteyim. Zor gerçi, ÖDP aktiflerdeki "Diğer" kalemine kayıtlı zira.
Yazının başlığında fars dedik ya, hakkını verelim: 12 Eylül darbesinden sonra getirilen %10 barajı kaldırılmış olsa bugün bu olayların ve tartışmaların hiçbirisi yaşanmayacaktı. Peki bu barajı kaldırma gücü kimin elinde? Bugün bu tartışmaya taraf olanların.
Büyük resme bakmak lazım böyle anlarda: Teselli ikramiyesi olarak önümüze sunulan bir "yeni Anayasa" mefhumu var, ve de bunu yapacak güç olarak oluşacak yeni Meclis gösteriliyor. Lakin partilerin aday listelerine bakıyoruz: 12 Eylül'ün yarattığı milletvekilleri bizzat oradalar. Rüya kadroyu geçen yazımda listelemiştim.
Sıradaki perde gelsin o takdirde. (BT/EÖ)