Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olmak istemesiyle birlikte karikatür meselesi tekrar gündeme gelmişti. Türkiye iki noktaya dikkat çekerek, Rasmussen’in genel sekreterliğini veto etmeyi planlıyordu. Bu noktalardan biri karikatür meselesiydi.
Daha sonra Türkiye ikna edildi ve Rasmussen NATO Genel Sekreteri oldu. Ancak bu hafta okuduğum bir habere göre, Türkiye’nin veto etmemesi için vaat edilenlerin gerçekleştirilmesi mümkün görünmüyormuş. Ayrıca Muhammed karikatürlerinin tekrar basılarak satışa çıkarılması planda…
Hatırlarsanız, bu karikatür meselesi 2005 yılında Danimarka’daki Jyllands-Posten gazetesinin “Muhammed’in Yüzü” başlığıyla yayımladığı on iki karikatürle başlamıştı. Karikatürlerin yayımlanmasıyla birlikte insanlar önce Danimarka’da, daha sonrada tüm İslam dünyasında sokaklara çıkarak gazeteyi protesto etmişti.
İslam dünyasından gelen eleştirilere gazetenin ve Ramussen’in verdiği yanıt, karikatürlerin ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğiydi. Sonuçta herkes istediğini söyleyebilmeli ve çizebilmeliydi.
Ne ölçüde ifade özgürlüğü?
Muhammed’in karikatürleri elbette çizilebilmeli. Nasıl İsa, şekilden şekle sokularak tasvir ediliyorsa, dileyen Muhammet’i de eleştirmek amacıyla çeşitli şekillerde tasvir edebilmeli.
Ancak Muhammed karikatürlerinin 11 Eylül sonrasındaki dönemde çizilmiş olması, sadece “ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirilmemeli. Olaya sadece ifade özgürlüğü olarak bakarsak, 11 Eylül’den sonra gittikçe artan islamofobinin görmezden gelinmesi tuzağına düşebiliriz.
Artan İslamofobi
Karikatürlere baktığımda gözüme çarpan ilk şey, Muhammed’in bir terörist olarak gösterilmesiydi. Sarığında bir bomba vardı. Başka bir karikatürde ise korsana benzetilmişti. Bir diğer karikatürde ise belinde kılcıyla gösteriliyordu.
Tüm bu karikatürler, özellikle 11 Eylül sonrasında Batı’nın İslam dünyasına bakışını çok güzel tasvir eder. Batı’nın gözünde bizim de içinde bulunduğumuz İslam dünyası terör yaymaktadır. İslam dünyasındaki ülkelerde yaşayanlar, potansiyel teröristtirler.
İslam ve terörist kelimeleri son yıllarda o kadar çok bir araya geldi ki, Batılı’nın algısında ayrılmaz / birleşik iki kavrama dönüştü. Nitekim karikatürlerde de bunu görüyoruz. Karikatürlere göre Muhammet bir teröristtir. Bu aslında ona inananların da birer terörist olduğunu imler.
Sanırım en çok dile gelen ve benim de en çok rahatsız olduğum islamofobik tutum da bu. Yani İslam toplumu içindekilere potansiyel suçlu gözüyle bakmak... Bunu en çok Batı’da artan güvenlik önlemlerinin vardığı noktada görüyoruz.
Bir Müslüman toplumunun üyesi olarak Batı’da yaşamak, sürekli olarak polisler tarafından kontrol edilmenizden tutun da, kimi mekânlara alınmamanıza kadar varan bir ayrımcılığa maruz kalmanıza sebep olur.
Danimarka’da bu karikatürlerin çizildiği dönemde, Müslümanlara karşı düşmanca tavır, aynı zamanda devlet kesiminde de vardı. O dönem, Danimarka Kültür Bakanının ve bir milletvekilinin de İslam dünyasına yönelik islamofobik açıklamaları olmuştu.
Yani Batı’da Müslümanlara yönelik öfke ve düşmanlık, devletten sivil birimlere kadar toplumun her kesiminde ortaya çıkabiliyor.
Düşmanlığı perçinlemek
İşte karikatürler, böyle bir ortamda yayımlandı. Batılı devletlerin ve Batılı sivillerin Müslümanlara karşı gün geçtikçe düşmanlık duymaya başladığı bir ortamda çizildi.
Eğer karikatür sanatının en önemli işlevi eleştirmek ise, bu karikatürlerin İslamiyet’i eleştirmekten çok, Müslümanlara yönelik düşmanlığı perçinlemeye yaradığını inanmaktayım.
Zaten bir Batılı karikatüristtin İslam’ı eleştirmek yerine islamofobiyi eleştirmesi sanırım daha isabetli, daha anlamlı olurdu. Batılı karikatüristtin, oturduğu yerden doğuya bakması ve bakarken içinde bulunduğu koşulların yanlılığından etkilenmesi, ister istemez düşmanlığı yeniden üretmeye yarar.
Bu durum bizim karikatürlerimizdeki kadın ya da eşcinsel imgesine benzer. Türkiye’deki heteroseksüel erkek egemen karikatürler, kadın ve eşcinsel düşmanlığıyla doludur.
Ne zaman ifade özgürlüğü?
Kadın düşmanı, eşcinsel düşmanı, yabancı düşmanı ya da Danimarka örneğindeki gibi Müslüman düşmanı karikatürlere sadece “ifade özgürlüğü” olarak bakmak, ardında yatan nefreti / öfkeyi / düşmanlığı maskelemeye yarar.
Eğer bu karikatürler ülkemizde ya da başka bir İslam toplumunda yayımlansaydı, o zaman bu durum ifade özgürlüğü adına önemli bir örnek teşkil ederdi. İslam toplumu içindeki bir sanatçının, kendi toplumunu eleştirebilmesi, hatta yeri geldiğinde Muhammed’i ya da içinde bulunduğu toplumun diğer değer ve inançlarını sorgulayabilmesi gerekir.
İslam toplumundaki bir sanatçının İslam’ı eleştirebilmesi, önündeki engeller dikkate alındığında, sadece ifade özgürlüğünün bir parçası değil, ama aynı zamanda gerçeklerin görülmesine ve toplumun aydınlanmasına yarayan bir çabanın ürünü olur.
Buna karşılık Müslümanlara potansiyel suçlu / terörist gözüyle bakan bir toplumda, bir sanatçının çıkıp Muhammet’in sarığına bomba koyması, toplumdaki egemen görüşe hizmet etmeye yarar; aydınlanmaya değil. Keşke o bombayı, İslam toplumu içinde yaşayan biri koyabilseydi. O zaman bu, mükemmel bir karikatür olurdu.(YB/BÇ)