Al bu balyozu, götür kaptana,
De ki ona ben artık yokum
Leadbelly
Hâlâ yakamızı kurtaramadığımız ekonomik kriz Roll dergisini aramızdan aldı. Aslında bunun olacağı daha önce Ağustos sonunda Mehmet Tez ve arkadaşlarının blogu Hafif Müzik'te "Roll Kapanmadı ama Kapanabilir" başlığıyla ilan edilmişti. Ancak çıkmayan candan umut kesilmez diye düşünüp, bunun gerçekleşmemesini umut etmiştik. Çünkü son 13 yılda özel sayılarıyla beraber 150 defa okurlarıyla buluşan Roll, ülkenin gayet kısır müzik yazınında rock'la elektronik müziği, arabeskle fusion'a, jazz'la hip hop'a, reggae'yle klasik Türk müziğine ve punk'la etnik müziğe aynı potada yer vermesiyle bambaşka bir yere sahipti ve devam etmesi gerekiyordu.
Sarı kağıdı, yabancı dergilerden "Rollama" (derleme) röportajları, ara sıra gerçekleştirdiği "kör testleri", yıllarca devam eden kısa sokak röportajları ve tematik şarkı listeleriyle apayrı bir yere sahipti. Üstelik, müzikal içeriğin dağılımında da oldukça adil bir duruş sergiliyordu. Roll, yabancı ve yerli müzisyenlere aynı oranda yer veriyordu ve mutlaka bunların iki-üç tanesi ilk albümlerini çıkaran yerli gruplardı. Diğer yandan, edebiyatçıdan söz yazarına müziğin arka planındakileri ve uzmanı olmayanların bugün anımsamadığı yıllar öncesinin müzik emekçilerini gündeme getiriyor ve müziğin gerçek kahramanlarına hakkını teslim etmeye çalışıyordu. Bunları yaparken de reel politikadan edebiyata, sinemadan resme, kentlerin mutenalaştırılmasından cinsiyetçiliğe değin gündemin her alanını sol bir eleştirinin süzgecinden değerlendirmeyi ihmal etmiyordu. Bu bağlamda Roll sadece bir müzik dergisi değil, bir müzik kültürü dergisiydi.
Roll bu süreçte asla bir araya gelemeyeceği düşünülemeyecek sanatçılara yer vermekle kalmadı, onları eleştirel bir dille konuşturarak bize ulaştırdı ve müzik hakkında daha önce olmadığı kadar çoğulcu bir zihniyetin (ve dilin) oluşmasının zeminini hazırladı. Burada Karl Popper'a bir göndermede bulunacak olursak, Roll hiçbir zaman belirli müzik türlerinin ve/ya grupların fanlarının, kendi benzerlerine düzülen övgü yazılarını okuyacakları bir yer olmadı. Buna karşın, amatör ve underground bir fanzin ruhunu da koruyarak orijinal, yeni ve muhalif müzikal arayışların buluştuğu bir adres oldu.
Roll'un hiç mi sorunlu ve/ya tartışmalı yönü yoktu... Vardı elbette ve bunların -eminim dergiyi hazırlayanlar dahil olmak üzere- herkes farkındaydı. Bunların en başında çoğunu Uncut, Q, Mojo, Rolling Stone gibi yabancı dergilerden alıntılanan derleme röportajların derginin içeriğinin çoğuna hakim olması bulunuyordu. Bir anlamda kolaj-çeviri durumu söz konusuydu. Birçok müzik dergisinin aksine Roll, fikir yazısı ve/ya değerlendirmelerden çok röportajlarla okuyucusuna ulaşıyordu. Albüm tanıtımlarına ayrılan sınırlı alan haricinde, Roll'un konumlanışını bulmak için doğrudan ifade edilen değerlendirmelerden ziyade, sorulan sorulara ve hangi içeriğin nasıl bir araya getirildiğine bakmak gerekiyordu. Dolayısıyla yaşamı soldan değerlendiren bir yayının aksine, entelektüel olmayanları dolaylı bir biçimde dışlayan ve üstten bakan bir duruşu vardı. Roll istediği kadar Einstürzende Neubauten'la Orhan Gencebay'ı ya da Björk'le Neşet Ertaş'ı bir araya getirmeye çalışırsa çalışsın, sınıfsallığın dışavurumları bu Laclau'cu yamada aradaki boşluklardan zaman zaman sırıtıyordu. Aynı şekilde yukarıda anılan duruma paralel olarak, okuyucunun katılımına kapalı bir dergiydi: okuyucunun tercihleri değil, Roll okuyucusunu belirliyordu. Yazılarını da dergiyi hazırlayan entelektüeller yazıyordu, Roll'u okuyan ve yaşatan kitle değil. Bu bakımdan maalesef belirli bir "entelektüel elitin" dergisi olmayı en başından kabullenmişti ve öyle de devam etti. Gidenin ardından daha fazla konuşmamak ve hakkımızı helal etmek ve gerek. Her şeye karşın, Roll son on üç yılda müzikle sıra dışı bir deneyim yaşamamızı ve müziğe bambaşka bakmamızı sağladı.
Türkiye'de popüler müzik üretiminin kayda değer bir büyüme yaşadığı 1990'lardan günümüze uzanan süreçteki müzik dergiciliğine baktığımızda, popüler kültürün kalbinde, git gide daha orta sınıfın daha yukarılarına kayan müzik tüketicisi ergenlere hitap eden ve büyük medya gruplarının desteğindeki dergiler haricinde yerelliğin sınırlarını aşabilen uzun soluklu ve orijinal müzik yayınlarının vahim bir biçimde iki elin parmaklarını pek de aşmadığı görülecektir. Kimse alınmasın ama, içerikleri bir yana, söz konusu süreçte bu alandaki basılı yayıncılıkta Stüdyo İmge, Jazz, Rock!, Delikasap, Yüxexes, Rock Kazanı, Basatap, Bant, Lull, Rolling Stone Türkiye ve Roll dışında kayda değer süreli yayın maalesef çıkmadı. Bu dergilerin hitap ettikleri kitleler ve içerikleri ise malumunuz. Buradan bakıldığında Roll'un ve savunduğu duruşun önemi bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Herkesin bal gibi bildiği üzere, sol yaklaşımın anlamı kapitalizme ve ataerkilliğe karşı mücadele vermektir. Bu mücadelenin önemli bir kısmını direnme ve yeniden üretim stratejileri oluşturur. Bu noktada Roll'un vedasının bir anlamının da mücadele etmekten vazgeçmek olarak değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. Bir dergi, bu süreçte iki derin ekonomik kriz yaşadığımız on üç yıl boyunca ayakta kalmayı başarmışsa, bugün yayınına son vermesi bir kez daha düşünülmelidir. Kanımca, istenseydi Roll'un devam etmesi sağlanabilirdi, çünkü istenseydi okuyucuları Roll'u sırtlardı. Zira Roll'un sayfaları arasında karşımıza çıkan varoluşumuzu zenginleştirecek antimilitarist, cinsiyetçilik karşıtı, eşitlikçi ve çoğulcu dünyaya ulaşmayanın aracı olacak bir müzik kültürü oluşturma misyonu sona ermiş değil. Roll yalnızca, kendi meşrebince bunun zeminini hazırlamaya çalıştı. Her şeye karşın, Roll'un bu on üç yıldaki emekçilerine, okuyucularına ve Roll'a bu sürecin önemli bir kısmını izleyen bir okuyucu olarak teşekkürü borç biliyorum: son sayıdaki veda yazısından bir alıntıyla, teşekkürler şeytan!... Sanırım Roll'u çok özleyeceğiz.(MB/BÇ)
* Mehmet Bozok, ODTÜ Sosyoloji bölümü