Yasama ve yürütme organının işleri Anayasanın 83. maddesinde yapılan değişiklik sonuçları adli yargıya taşınıyor… Parlamento ve muhalefet artık yargıda tartışılacak… Fıkraların bolca anlatılacağı acı yargı hikâyeleri ile Türkiye’nin “ileri” demokrasisi ceza davalarının konusu olacak.
Seçilmiş TBMM üyeleri olan milletvekilleri hakkındaki dosyalar yargıya gönderilecek. Seçilmiş milletvekillerinin bir kısmı “şüpheli” sıfatıyla iddianamelerde yer alıp “sanık” sıfatıyla davalarda yargılanacaklar. Şüpheli vekillerimiz, sanık milletvekillerimiz olacak.
Ceza davalarında kim ne zaman ne dedi ve niçin ne denildi ise, yasama ve yürütmenin iş ve işlemleri, tüm yüksek dereceli siyasetçilerin sözleri, yaptıkları ve yapmadıkları her şey adli yargıya taşınıyor.
Çünkü seçimden önce veya sonra “bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” düzenlemesi önce “geçici” sonra “kalıcı” biçimde kanunla uygulanamaz hale geldiğinden ve geleceğinden artık ceza davaları parlamenter muhalefetin forum alanlarına dönecek…
Türkiye’nin bütün adliyelerinde görülecek ceza davalarında istemediğiniz kadar şenlikli duruşmalar, güvenlik önlemleri, çağrılı çağrısız kalabalıklar, küçüklü büyüklü duruşma salonlarına sığan/sığışamayan dinleyiciler, sağlanan/sağlanamayan aleni duruşmalar ve davalar! Önümüzdeki yılların kaderi yargıdan geçiyor.
Başlığı “Yasama Dokunulmazlığı” olan Anayasanın 83. maddesi, yasama meclisi üyeleri yasama görevlerini rahat yerine getirebilsinler diye milletvekillerine bazı güvenceler getiren bir düzenlemedir. Milletvekillerinin kişisel çıkarları için tanınmış ayrıcalık değildir. Aksine yasama fonksiyonunu rahatça yerine getirmeleri içindir.
Bu görevi milletvekilleri korkusuz, endişesiz, yargılanma, sorgulanma tehdidi olmadan yapsınlar diye kabul edilmiştir. Sürekli ifade edilen “milli iradenin serbestçe oluşması” ve kamu yararı için gerekli görülmüştür. 83. maddede “yasama sorumsuzluğu” ile “yasama dokunulmazlığı” birlikte düzenlemiştir.
Yasama sorumsuzluğu; milletvekillerinin Meclis’te kullandıkları oy, yaptıkları konuşmalar, sözler ve düşünce açıklamaları “suç niteliğini” taşısa bile Meclis dışındaki bir makam tarafından “sorumlu tutulmamaları” demektir. Kısaca “söz hürriyetleri” vardır. Ayrıca “yasama sorumsuzluğu” sadece TBMM’deki sözleri ve düşünce açıklamaları için değil, madde düzenlemesindeki “Meclis çalışmalarındaki” ifadesi nedeniyle işlevsel olarak yasama fonksiyonun yerine getirildiği yurt içi, yurtdışı dâhil “her yer” / “her mekân” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
Sorumsuzluk, milletvekilini yasama fonksiyonu ile ilgili fiillerinden dolayı korur. Dokunulmazlık, milletvekilinin yasama fonksiyonu dışındaki fiilleri nedeniyle yasama faaliyetlerine katılmasının engellenmemesini amaçlar. Sorumsuzluk cezalandırılmamayı, dokunulmazlık ise cezalandırmayı ertelemeyi ifade eder.
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili için “dokunulmazlık” vardır. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri istisnadır, dokunulmazlık kapsamı dışındadır. Seçimden önce soruşturmasına başlanmış olması koşuluyla Anayasanın 14. maddesinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını amaçlayan fiiller de dokunulmazlık kapsamı dışındadır.
Soruşturmayı yürüten makamlar, ceza soruşturma ve kovuşturmalarını TBMM Başkanlığına bildirirler. Anayasaya göre de TBMM üyesi hakkında seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi üyelik sıfatının sona ermesinden sonraya bırakılır.
TBMM, üyesi olan bir milletvekilinin “dokunulmazlığının” kaldırılmasına karar verebilir. Bunu yaparken Meclisin isnat edilen suçun oluşup oluşmadığını veya milletvekilinin gerçekten suçlu olup olmadığını tespit etmez. Bu yetki, görev ve takdir yargınındır. Kaldı ki bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki Meclis kararı Anayasa Mahkemesinin (AYM) denetimine tabidir. AYM tarafından yapılan denetimin en önemli ölçütlerinin başında isnadın ciddiliği, siyasi bir amaç bulunup bulunmadığı, milletvekilinin şeref ve haysiyetinin korunması gelmektedir.
Meclisin kabul ettiği Anayasaya eklenen Geçici Madde 20 (Madde 1) değişikliğine göre; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve Mahkemelerden, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmayacaktır.
Yani, Anayasa Madde 83/2'nin birinci cümlesi olan “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” düzenlemesi dosyası olan milletvekilleri hakkında uygulanmayacaktır. Kabule göre Meclisin üyesi hakkında “karar” vermesine gerek yoktur!
Böylece Anayasa değişikliğine göre bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 15 gün içinde; yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine geri gönderilecektir. Geçmişe yürürlü (!) kabulle milletvekillerinin ceza davaları artık yargıya emanet…
İşte bu noktada yargının işi zorun zorudur. Tarafsızlığı ve bağımsızlığına güvenilmeyen yargının yargılayacağı milletvekili yasama organından “şüpheli” olarak yargıya gönderilecek, sorgulanacak, yargılanacak ve hatta tutuklanabilecek… Dosyanız düşmeye görsün, Sulh Ceza Hâkimliklerinin bir hayli işi olacak!
Yasama organının verdiği “yasama sorumsuzluğu” “geçici” olarak askıya alınmış oldu, sonra fiilen “devamlı” hale dönüşecek. Mahkemelerde yargılanmayı ve dava sırasını bekleyen milletvekillerinden yasama organı görevlerini yerine getirmesini beklemek hayal olacak… Tutuklananlar olursa eğer; yasama sorumsuzluğu olan ama dokunulmazlığı kaldırılmış milletvekilleri fiilen cezalandırılmış olacaktır. Felaket tellallığı olmasın ve umarım olmaz. Çünkü TBMM’nin kendi kendisini soktuğu bu garip hal, sürekli sorun üretecek nitelikte açıklanamaz bir açmazdır.
Ama eğer siyaseten tercihiniz böyle bir durumsa, demokrasi ve muhalefet bitmiş demektir.
Siyasetin tek ve en geçerli olduğu seçicilerin çoğunluk gücüne bağlılıksa devlet, tek başına hükümettir artık yasama ve yürütmeye hükmeden. Çünkü daha yargılama yapılmadan sürekli suçlu ilan edilen “şüpheli” milletvekilleri için geriye kalan tek şey; yargı güvencesi, hâkim teminatıdır ama bu güven ve teminatın kendisidir sürekli güvensizlik üreten.
Yargı bağımsızlığı, hâkimin görevini, özellikle yasama ve yürütmeden gelebilecek her türlü etkilerden, tavsiye ve telkinlerden bağımsız olarak sadece ve sadece hukuka ve vicdani kanaatine göre yerine getirmesidir. Hatta sadece yasama ve yürütmeye karşı değil, basın yayın organları, davada taraf olanlar, siyasi partiler dâhil, yargının kendi içinde görev yapan aynı veya yüksek dereceli diğer hâkimlerden gelebilecek etkilere ve tepkilere karşı da hâkimlerin korunması şarttır.
Nasıl koruyacaksınız? Bakalım isterseniz eğer; nasıl yapacaksanız?
Yürütme ve yasama organı daha başından milletvekillerini suçlu ilan etti, ediyor. Yürütmenin sözlerinden ve yürütmeden etkilenmeyen yargının bağımsızlığına güvenmek Kaf dağının ardındaki umuttur… Tükenmeyen umut bizim umudumuz, tüketilen yargı bağımsızlığı!
Siyasal partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olduğu hakkındaki anayasal ilkenin hiçe sayıldığı böyle bir Anayasa değişikliği; demokrasinin ve siyasal muhalefetin ortadan kaldırılmasıdır. Sonuçları kötü olacaktır ve gerginlik tırmandırılacaktır.
Parlamento dışı muhalefetin direnişi ile karşılaşacak olan yargının eğer bir nebze kalmışsa, otoritesine karşı sivil itaatsizlikler adliyeleri saracaktır. Yargı; milletvekillerinin yargılanacağı ceza davaları üzerinden yürütme ve yasamanın yargılanmasına dönüşecek olan bu davalarda ne yaparsa yapsın; bağımsızlığının sürekli tartışılacağı adaleti ve yargıya olan güveni kendisi için arayacaktır. (Fİ/EKN)