* Fotoğraf: @parlamentersis Twitter hesabı
İlişkinin niteliğinin saptanamaması nedeniyle, başka bir şey denemediği için "Altılı Masa" diye adlandırılan partiler grubu, Kurumsal Reformlar Komisyonu raporunu açıkladı.
Türkiye'de son dönemde kamu kurumlarında görülmemiş bir çöküş yaşandığı için, konunun öncelikli olarak ele alınması doğru bir yaklaşım. Sözü edilen kurumların bazıları doğrudan yok edildi, bazıları da içinden çökertildi.
Altılı Masanın çalışmalarının, gayet yararlı olmakla birlikte bazı eksiklikler taşıdığını belirtmek gerekiyor.
Söz konusu çalışma kısaca, ekonomideki tahribatı tam olarak ortaya koyabilmek için bir Durum ve Hasar Tespit Komitesi oluşturulmasını, Ekonomik ve Sosyal Konsey'in hayata geçirilmesini, Strateji ve Planlama Teşkilatı adıyla DPT'nin yeniden kurulmasını ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığının sağlanmasını hedef alıyor.
Gerçekten de öncelikli olarak bu kurumları kapsayan bir reform süreci gerekiyor. Bunlara Kamu İhale Kurumu ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın (TOKİ) da dahil edilmesi iyi olurdu.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) gibi kurumların, muhtemelen ekonomi ile doğrudan ilgili görünmedikleri için bu listede olmadığını fakat öncelikli olarak ele alınacaklarını tahmin edebiliriz.
Bölge planlaması
Kurumsal Reformlar Komisyonu raporunda iki önemli eksiklikten söz edilebilir. Bunlardan biri Strateji ve Planlama Teşkilatı'nın işlevi ve örgütlenmesi ile ilgili. Strateji ve Planlama Teşkilatı bundan önceki yapılanmasına benzer bir şekilde tasarlanmış görünüyor.
Bu yapı -Devlet Planlama Teşkilatı- Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı tarafından yok edilene kadar, tartışmalara açık olmakla birlikte, çok önemli bir işlev üstlendi. Ne kadar yararlı olduğu, ortadan kaldırıldıktan sonra daha iyi anlaşıldı. Bir planlama kurumu varken de yanlışlıklar yapılabileceğini ama şimdiki gibi saçmalanmayacağını herkes gördü, anladı.
Fakat Devlet Planlama Teşkilatı'nın da eksiklikleri, yanlışlıkları vardı. DPT ekonomik ve sosyal sektörlerin gelişimini bir arada planlayarak tam anlamıyla bir kalkınma kurumu olarak çalıştı.
Fakat planların mekan boyutunun bulunmaması her zaman ciddi bir eksiklik olarak kendini gösterdi. Planlarda mekan boyutu ya hiç olmadı ya da dar kapsamlı, göstermelik, zayıf bir şekilde yer aldı.
Türkiye bunun bedelini İstanbul gibi yaşanmaz bir beton yığını yaratmakla, tarımsal üretimi sürdüremeyecek kadar boşalan köylerle, nüfusu arttıkça taşralı niteliği pekişen şehirlerle, taşıyabileceğinden birkaç kat fazla nüfusa boğulan kıyılarıyla ödedi, ödemeye devam ediyor.
Yeni kurulması önerilen Strateji ve Planlama Teşkilatı için de benzer bir yapı öngörüldüğü anlaşılıyor. Oysa -çok geç olmakla birlikte- ülkenin her yerinin planlı olması gerekiyor. Bu yaklaşım, şimdiye kadar ihmal edilen bölge planlaması kavramının gündeme getirilmesini gerektirir.
Strateji ve Planlama Teşkilatı ekonomik ve sosyal planlarla birlikte mutlaka ülke çapında fiziki planlama da yapmalıdır. Bu planla uyumlu olarak ülkenin bütün bölgelerinde ekonomik, sosyal ve fiziki planlama çalışmaları yapılmalıdır. Belediyeler tarafından yapılması gereken kent planları da söz konusu üst planlarla tutarlı biçimde hazırlanmalıdır.
Bu, üç kademeli bir planlama modelidir. Mekânsal sorunların çözümüne yardımcı olacağı gibi, imar planları ile ilgili bitmez tükenmez tartışmalara disiplin getirmek açısından da yararlı olabilecektir.
Sonuçta yapılması gereken, bütün planlarda gözetilen kavram olan tutarlılığın, mekan boyutunda hayata geçirilmesi olacaktır. Yeni kurumlar eskisinin hatalarını dikkate alarak yapılandırılmalıdır.
Yurttaşlık geliri
AKP yönetimi tarafından tahrip edilen kurumların işlevsel hale getirilmesinin yanı sıra yeni kurumların da devreye sokulmasının gerektiği açık. Bunların başında ülke çapında görülmemiş boyutlara ulaşan yoksulluğa son verecek bir kurumun oluşturulması geliyor.
Türkiye'de yoksulluk artık mevcut kurumlarla başa çıkılacak bir sorun olmanın ötesinde. İstihdam yaratmak, kayıt dışını önlemek, sosyal güvenlik kapsamına almak, yatırımcılara teşvik dağıtmak, yoksullara koli hazırlamak, kredi kartı borçlarını affetmek, düşük faizli kredi vermek gibi her fırsatta sıralanan çözümlerin işe yaramadığı biliniyor.
Yoksulluk artık kitlesel boyutlarda, her yerde ve kendi kültürünü oluşturacak kadar yaygınlaştı. Yoksulluğu yok etmek için yeni bir kuruma ihtiyaç var. Artık yerel yöneticilerin zihniyetine, eğilimlerine, ciddiyetine bağlı olarak yardım dağıtan vakıflardan çözüm beklenemez. Yerel veya merkezi yönetimlerin seçim çalışmalarının parçası olan yardımlarla yetinilemez.
Gelişmiş ya da az gelişmiş, çeşitli ülkelerin gündeminde olan yurttaşlık geliri kavramının en çok uygulanması gereken dönemi yaşıyoruz. Milyonlarca yoksula, eğitim hayatını bitiren milyonlarca gence kısa dönemde istihdam sağlanamayacağının farkında olmak lazım. Türkiye dünyada yurttaşlık geliri uygulamasına en çok ihtiyaç duyan ülke konumunda.
Yurttaşlık gelirinin bir anda tüm nüfusu kapsayarak başlaması şart değil. Pilot uygulamalar, belirli kesimlere yönelik başlayarak adım adım ilerlemeler, farklı düzeylerde ödemeler denenebilir. Fakat bunların hepsi için, sadece yoksullukla mücadele amaçlı bir merkezi kurumun oluşturulması gerekiyor. Bu kurum, doğal olarak yerel yönetimlerle birlikte çalışacaktır.
Yapılan çeşitli çalışmalar Türkiye'de Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) yüzde 3'ü dolaylarında bir kaynağın yoksulluğa son vermek için gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Bu, karşılanamayacak bir bedel değil.
Altılı masaya dahil partilerden Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Aile Sigortası, İYİ Parti'nin Evrensel Temel Gelir Desteği, Saadet Partisi'nin (SP) Temel Vatandaşlık Geliri, DEVA Partisi'nin Asgari Gelir Desteği adıyla benzer politika önerileri var. Bu politikaların uygulanması için yeni bir kurum oluşturulmasını önermeleri gerekirdi. (BD/SD)