“1915'ten 1980'e Karadeniz Ermeniler, Eşkıyalar, İnsanlar, Yaşamlar”; Karadenizli bir öğretmenin, Halil Erhan’ın anıları.
Erhan, “1900’lü yıllardan günümüze kadar geçen süreçle ilgili anlatılması gerekenler var bu coğrafyada” diye düşünerek çıkmış yola. Büyükannesi ve dedeleri üç padişah görüp cumhuriyetin kuruluş yıllarına doğrudan tanıklık etmiş kişiler olunca da çıktığı yolda birden çok kaynağı elinin altında mevcut bulmuş. Bu tanıklıklara örnek vermek gerekirse: yazarın, “Genç ağa dedem” diye bahsettiği, babaannesinin büyük erkek kardeşi, Kurtuluş Savaşı döneminde Orta Karadeniz’de “Topal Osman” ile birlikte hareket etmiş. Kitapta, onla yaşanan diyaloglar da ayrıntılı bir biçimde verilmiş. Bu diyaloglardan, “dede”nin harekete istemeyerek katıldığını anlıyoruz: “Bir akşamüstü Topal Osman Ağa, yanındakilerle beraber kapımıza geldi. Beni ve babamı dışarıya çağırdı. Babama dedi ki, ‘Oğlun benimle gelecek, bundan sonra benim adamım, benim askerim olacak.’ Mecbur onlara katıldım. İtiraz etme şansımız yoktu, karşı gelirsek sonumuz kötü olurdu.”
1915'ten 1980'e Karadeniz "Ermeniler, Eşkıyalar, İnsanlar, Yaşamlar", halil Erhan, İletişim 2015, 245 s. |
Erhan, bir de bunlara kendi tanıklıklarını, gördüklerini ve gözlemlerini de ekleyince başarılı bir çalışma ortaya çıkmış. Peki, bu çalışmayı Karadeniz üzerine yapılan onlarca çalışmadan ve aktarılan anıdan ayıran nokta neresi? Halil Erhan da bu alanda yapılan kültürel çalışmaların yoğunluğun farkında. Fakat çalışmaların çoğunun “Konusu önceden verilmiş, sınırları önceden çizilmiş, ısmarlama anlatımlar” olduğunu düşünüyor ve onları “ideolojik, kurmaca” olarak görüyor.
Kitap bölümlere ayrılmış halde ve çoğu zaman kronolojik bir şekilde ilerliyor. “Yol Parası” başlığına sahip ilk bölümde Erhan karşımıza, hayvanları otlatmaya deniz kenarına götürecek babaannesine bu yolculuğunda eşlik etmek isteyen, henüz ilkokula dahi başlamamış bir çocuk olarak çıkıyor. -1955 doğumlu olduğunu düşünürsek, tahminen 50’lerin sonu 60’ların başı.- Bu eşlik isteği kabul görüyor ve yola çıkılıyor. Vakit ilerleyince dinlenmek için yola oturuyorlar; bu esnada Ünye tarafından “acayip bir şey” üzerlerine doğru gelmeye başlıyor: “Babaanneme, ‘Bu ne?’ diye sordum. Babaannem, ‘Otomobil’ deyince, bu sefer de ‘Nasıl gidiyor ki?’ diye sordum. Babaannem fazla sorudan hoşlanmazdı ama cevap vermeyi de ihmal etmezdi: ‘Oğlum, içinde motoru var. Motor çalıştığında otomobili itiyor. Kendi kendine gidiyor işte!’ Peki neye yarıyor ki bu? ‘Yük taşır, hayvan taşır,
insan taşır, her şey taşır.’ Kafam bir de ‘düüt’ sesine de takılmıştı tabii: ‘Peki, bize ne dedi? İnce bir ses çıkardı.’ ‘O sese korna denir’ dedi babaannem, ‘Önümden kaçın, yoldan kaçın demektir. Korna sesi duyduğunda, yolun içinde, kıyısında durmayacaksın.’ Bu enstantaneyi uzun uzadıya kullandım, çünkü okuyucuyu, geçmiş ve bugün arasındaki değişimin doğrudan tanığı yapıyor. Bir yanda yollara boğulmak istenen bir Karadeniz diğer yanda “otomobil ne?” sorusunun bile sorulabildiği doğasına yabancılaşmamış bir Karadeniz. “Yol” ile ilgili ikinci nokta, devletin bu yolların yapımında az çocuğu olanları ya da çocuğu olmayanları, yol parası vermeyenleri çalıştırmış olduğu gerçeği. Erhan’ın babaannesi, küçük çocuğa kısa şöyle anlatıyor bu durumu: “Oğlum, hükümet, nüfusu artırmak için çok çocuk istiyordu. Çok çocuğu olan yolda çalışmıyordu. Çalışmak istemeyenler ‘yol parası’ veriyorlardı. Fakir olanları çalıştırıyorlardı. Yol parası veremeyenleri yani.”
Erhan’ın ilk Karadeniz dönemi ortaokulu bitirince sonlanıyor ve İstanbul’a göç yaşanıyor. Daha doğrusu, bir kaçış gerçekleşiyor. Erhan, ailesinden kimseye haber vermeden, İstanbul’a dayısının yanına geliyor. Çeşitli işlerde çalışıyor. Sonra yeniden okula devam etmeye karar verip memleketine dönüyor. Lise 3. sınıfta tekrar İstanbul yollarına düşüyor. Bu kez tam anlamıyla aileyle birlikte yaşanan bir “göç.” Üniversiteyi de bu şehirde okuyor. Bu andan itibaren Erhan’ın anılarını, sanki bir macera romanı okuyormuşçasına bir solukta okumaya başlıyoruz. Sağ – sol diye ayrılan yurtlar arasında silah kullanmaya kadar varan kavgalar, kovalamacalar, ’77 1 Mayıs’ında yaşanan katliam, aç kalmama mücadelesi, “kamulaştırılan” yiyecekler, Erhan’ın öğretmen olması ve yeniden Ünye’ye dönmesi, Karadeniz’de verilen siyasal mücadeleler, Fatsa’da yaşanan süreç ve 12 Eylül.
Ayrıca, anlatılan tüm bu bireysel hikayelerin yanında kitapta toplumsal yapıyla ilgili ilginç bilgiler de veriliyor. Mesela, Cumhuriyet bürokrasisinin anlatıldığı bölümler, Karadeniz özelinde, Anadolu yaşantısı üzerine ayrıntıları aktarıyor. Erhan, bu bürokrasiyi üç karakter / kurum üzerinden ele alıyor: Muhtarlar, Hatipler, Mahkemeler. Muhtar ve Hatipler biraz önce bahsettiğimiz yol yapımında çalışacak kişilerin seçiminde resmi görevliyle beraber dolaşırlarmış, bunu da öğrenmiş oluyoruz. Yine kitabı salt bir anılar kitabı olmaktan çıkaran kısım, Osmanlı’nın yıkılış evresi ve erken cumhuriyet döneminde Karadeniz’de uygulanan azınlık politikalarını ve bu politikaların yarattığı “zenginleşmeyi” deşifre etmesi. “Küçük ağa dede”ye dönecek olursak tekrar, el konulan azınlık mallarının çoğunlukla Ermeni nüfusa ait olduğunu belirtiyor ve bu durumu şöyle açıklıyor: “Osman Ağa, aramıza çevreden katılanlara, onların akrabalarına dağıttı tek tek buraları. Veya bizim çetenin ihtiyaçlarını karşılayan, bize yardım eden, kendisine Müslümanım diyen ağalara, beylere dağıttı, paylaştırdı.”
Bu nedenle, Erhan’ın Karadeniz’in bilinmeyenlerini ya da belki de daha doğru bir ifadeyle “görmezden gelinenlerini” hiç çekinmeden, doğrudan tanıklıklarla anlattığı bu kitap hem bir anı kitabı, hem de siyasi tarih çalışması olarak ilgiyle okunabilir. (EB/HK)
Halil Erhan hakkında |
1955'te Ordu'nun Ünye ilçesi Eskikızılcakese köyünde doğdu. Yedi çocuklu, çiftçilik ve balıkçılıkla geçinen bir ailenin ekonomik mücadelesinin yoksullukları içinde büyüdü. İlkokul eğitimini köyünde tamamladıktan sonra ortaokul ve liseyi (2. sınıfa kadar) Ünye'de, lise 3. sınıfıysa Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesi'nde okudu. 1975-1979 yılları arasında İstanbul'da Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda üniversite eğitimini tamamladı. Emekli öğretmen olan Erhan, 1979-2007 yılları arasında Ordu İmam Hatip Lisesi, Ünye Lisesi, Ünye Endüstri Meslek Lisesi, Ankara Sokullu Lisesi, Üsküdar Cumhuriyet Lisesi, Üsküdar Halide Edip Adıvar Lisesi'nde çalıştı. |