Haklarımızın ve özgürlüklerimizin güvencesi muktedirler değil mücadele eden bizleriz.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) 10 Aralık 1948’de oylandığında 58 üye devletten hiç birisinin hayır oyu kullanmaması (48 evet, 8 çekimser, 2 oylamaya katılmama) savunduğumuz ilkelerin doğruluğu ve evrenselliğinin sonucudur.
Dahası, bu oylamanın sonucu adalet, eşitlik, barış, özgürlük özcesi daha iyi bir yaşam için mücadele eden bizlerin haklılığından kaynaklanan gücünün bir yansımasıdır.
Tabi ki, bu oylamada böyle bir sonucun çıkması mücadele edenlerin kararlılığı, haklılığı, gücü kadar milyonlarca insanın yaşamını yitirmesinin de bir sonucudur.
Benzer şekilde, tarih boyunca yaralanan, yerinden edilmiş, işkence görmüş, haksız yere hapsedilmiş, ifade özgürlüğünü kullanamamış ya da kimliğinden dolayı her türlü baskılar gören milyonlarca insan da BM’deki oylamanın sonucunun insanlığın lehine olmasına katkı sunmuştur.
Tam da bu sebeple, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi insanlığın ortak kazanımıdır.
Kazanımımıza rağmen ihlaller devam ediyor
BM’deki oylamanın sonucu üye devletlerin insan hakları ilkelerini içselleştirmelerinin bir sonucu değildir. Nitekim, bir dönüm noktası olan oylamanın üzerinden 77 yıl geçmesine rağmen hala birçok alanda ağır insan hakları ihlalleri yaşanıyor.
İHEB’de yer alan yaşam hakkı güvencesine rağmen 2025 yılında hala insanların yaşam hakkı ihlal ediliyor. Beş kıtada devam eden 100 civarındaki savaş, silahlı çatışmayı ele almaya maalesef bu köşe yetmez. O nedenle, Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana insanlığın gözleri önünde yaşanan soykırıma değinmeye çalışacağım.
İsrail’in izlediği soykırım politikası nedeniyle Gazze’de 2023-2025 döneminde çoğunluğu sivil 70.000’den fazla insan yaşamını yitirdi. Yaralanan insanların sayısı ise 170.000’i aştı.
10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail saldırıları devam ediyor.
Maalesef Filistinlilerin maruz kaldığı bu uygulamalar insanlığın yok edildiği Gazze ile sınırlı değil. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi verilerine göre 7 Ekim 2023- 27 Kasım 2025 arasında işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te 1030 kişi İsrail ordusu ve İsrailli yerleşimciler tarafından öldürüldü. Ofis 1030 kişiden 223’ünün çocuk olduğunu da teyit ediyor.
İsrail hükümetinin bu keyfiliği ve temel insan hakkını böylesine pervasızca ihlal etmesinin nedeni uluslararası konjonktür ve mevcut insan hakları sisteminin etkisizliğinin açık bir sonucudur.
Esasen bu olgu Filistin’deki soykırım ile sınırlı değil. Dünyada çatışmaların ve ağır hak ihlallerinin yaşandığı diğer coğrafyalarında da benzer bir durum yaşanıyor.
İhlaller gibi mücadele de devam ediyor
İnsan hakları savunucuları olarak savaşların, silahlı çatışmaların ve şiddetin ihlallerinin kök nedeni olduğunu bilerek mücadelemizi yürütüyoruz.
10 Aralık 1948’den önce olduğu gibi sonrasında da mücadelemize devam ediyoruz. En iyi bildiğimiz yöntemle insan hakları ihlallerini belgeliyor ve raporluyoruz. Bu belgeler ve raporlar ihlaller hem bizim hem de insanlığın belleğini oluşturuyor. Ne ihlaller ne de failler, sorumluların unutulmuyor. Gazetecilerin kalemi gibi biz insan hakları savunucuların da raporu olanı kayıt altına alıyor.
Raporlarımızda tespit ettiğimiz ihlallerin sadece rakam veya veri olmadığının farkındayız. Hakkı ihlal edilen insanlara başta hukuki ve psikososyal destek sunmamız da mücadelemizin bir parçası. Avukatların mahkemelerdeki savunmanlık yapması, hekimlerin hastanelerde sağlık hizmeti sunması gibi biz insan hakları savunucuları da başvuruculara elimizden gelen desteği sunuyoruz.
Mücadelemizin bir başka boyutu da tespit ettiğimiz ihlallerin kök nedenlerini anlamak ve bunları değiştirmek için yürüttüğümüz savunuculuk, lobi çalışmaları.
Raporlarımız ihlal izleyerek bir nevi röntgen çekiyor. Böylece, büyük acılara yol açan hak ihlallerinin ortaya çıktığı noktayı-yasama, yürütme veya yargı- tespit edebiliyoruz. Bu ihlalleri ortadan kaldıracak kampanyamızı da bu tespitler ışığında örüyoruz. Savunuculuk ve lobi faaliyetlerimizin temelini anlama çabamız bir akademisyenin, araştırmacının uzun ve zahmetli bir araştırmasına benziyor. Bu bakımdan, akademisyenlerin veya araştırmacıların eleştirel bakışı, analiz becerisi ve çözüm için öneride bulunma kapasitesi ile insan hakları savunucularının savunuculuk için yürüttüğü çalışmalardaki perspektifi ve izlediği yöntem arasında benzerlikler bulunur.
İnsan hakları savunucuları olarak ihlalleri gidermenin yolunun yaşanan sorunların üzerine gitmek kadar gelecekteki ihlalleri giderecek bir sistem için mücadele etmek olduğunun farkındayız. Bu bakımdan, insan hakları ilkelerinin toplumda görünür olması ve bu bilincin artması için çaba sarf ederiz. Eğitimler, toplantılar, konferanslar vb. etkinlikler düzenliyoruz. Benzer şekilde araştırmalar yürütüyoruz.
Fark edileceği üzere insan hakları mücadelesi herkesin becerisi ve katkısından beslenen dolayısıyla da bu yönlü katkılara açık ve ihtiyaç duyan bir alandır.
İnsan hakları savunucularına yönelik baskı
Maalesef evrensel haklarımızı ihlal eden sağcı iktidarlar ve baskıcı rejimler bu çalışmaları yürüten insan hakları savunucularına da baskı uyguluyor. Örneğin, İHD İstanbul Şubemizde Hapishane Komisyonunda çalışan Hatice Onaran arkadaşımız haksız yere hapiste tutuluyor.
Tutuklanma gerekçesi yoksul ve hasta mahpuslarla dayanışmak amacıyla kendi bütçesinden onların hesabına para yatırması. 10 Ekim 2024’ten bu yana Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutulan Hatice Onaran arkadaşımızın bir an önce tahliye edilmesini talep ediyoruz.
Türkiye’deki hapishanelerde tutulan başka insan hakları savunucusu, aktivist, gazeteciler de var. Çiğdem Mater, Selçuk Kozağaçlı, Osman Kavala aklıma ilk gelenler. Furkan Karabay daha birkaç gün önce tahliye edildi.
Maalesef, insan hakları savunucularının baskı görmesi sadece bizim coğrafyaya özgü değil. Tunus’ta otoriterleşmenin son örneği ülkenin önde gelen insan hakları savunucusu hukukçu Ayachi Hammami’nin tutuklanması oldu. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in muhaliflere yönelik baskı politikasının son örneği olan Ayachi Hammami’nin tutuklanması dünyada insan hakları savunucularına yönelik trendin devam ettiğini de gösteriyor. Tutuklanan Ayachi Hammami uzun yıllardır tanıdığım ve yakın bir dostum.
Kendisiyle Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı (EuroMed Rights) ve şu anda yönetim kurulunda bulunduğum Dünya İşkence Karşıtı Örgütü’nde (OMCT) birlikte mücadele ediyoruz. Mücadelemiz dünyanın neresinde olursa olsun insan hakları ihlallerinin giderilmesini hedefliyor.
Hatice Onaran gibi Ayachi Hammami’nin de bir an önce tahliye edilmesini talep ediyoruz.
Baskı gören, tutuklanan insan hakları savunucularının serbest bırakılması talebimizi hergün yineliyoruz. 1 Aralık’ta BM İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü Mary Lawlor, Toplantı ve Örgütlenme Özgürlüğü Özel Raportörü Gina Romero vb. diğer bazı raportörler ortak bir açıklama yayınladı. “İnsan Hakları Savunucularını Serbest Bırakma ve Uzun Tutukluluklarına Son Verme Zamanı” başlıklı ortak açıklama SOS Defenders’in İran, Afganistan, Guatemala, Etiyopya, Kamerun gibi 11 pilot ülkeyi baz alarak hazırladığı 2024 raporunun keyfi bir biçimde tutuklanan 93 insan hakları savunucusu olduğunu gösteriyor.
İnsan hakları savunucuları dostlarımızın derhal serbest bırakılması için mücadelemiz sürecek.
Barış umudumuzu yükseltiyoruz
İhlallerin ve baskının kök nedeni savaş, silahlı çatışma ise panzehiri de barıştır.
Kürt Meselesinin çözümüne yönelik 1 Ekim 2024’te başlayan süreç hala devam ediyor. İyi ki devam ediyor. Sürecin kamuoyuna duyurulmasının ardından şiddetin durması bile büyük bir kazanım. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması avukatlarının, ailesinin ve en son da TBMM Komisyonunun kendisini ziyaret etmesi sürecin ilerlemesi bakımından önemlidir.
PKK’nin kendisini feshetmesi, silahların yakışması gibi çatışma çözümüne ilişkin atılan adımlar toplumun geneli gibi biz insan hakları savunucularının da umudunu yükseltiyor. Umudumuzu yükseltecek adımların devam etmesi elzemdir. Hasta mahpuslar, siyasi saiklerle hapiste bulunanların tahliyesi veya silah bırakanların yasal statüsü gibi konuların gecikmeden ele alınması gerekiyor.
Barış yaşamın her alanında ilerleme imkanı sunar
Çözüm sürecine paralel olarak ifade özgürlüğümüz, toplantı gösteri özgürlüğümüz ve diğer haklarımızı kullanmamızın önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Kalıcı barışa yönelik adımlar atıldıkça ekonomik, sosyal ve kültürel haklarımıza ilişkin de ilerlemeler sağlanmalıdır.
TBMM’de 8 Aralık’ta başlayan ve 14 gün kesintisiz sürecek bütçe görüşmeleri de kritik öneme sahiptir. 2026 bütçesinin barış bütçesi olması çatışma çözümü sürecine ve kalıca barışa büyük katkılar sunacaktır. Maalesef an itibariyle 2026 bütçesinin bu perspektiften uzak olduğunu belirtmek gerekiyor. Nitekim, DEM Parti ve CHP bütçeye şerh düştü.
2026 bütçesinin barış bütçesi olması kamu hizmetlerine yeterince pay ayrılması anlamına da gelecektir. Nitelikli, ücretsiz ve anadilinde kamu hizmetleri temel bir insan hakkıdır. 30. Yılını kutlayan KESK’in 22 ve 29 Kasım’da dört kentte düzenlediği bütçe mitinglerinde bu hususları vurguladı ve vurgulamaya devam ediyor.
2026 bütçesi barış bütçesi olduğunda yoksulluk sınırının çok altında olan ancak para olmadığı gerekçesiyle arttırılmayan asgari ücret için de gerekli kaynak bulunabilir.
Barışın inşası ve haklarımızın ilerlemesi, yaşam standartlarımızın yükselmesi bir arada yürümesi toplumsal desteğin daha da artmasına imkan sunacaktır.
Mücadelemiz sürecek
İHD olarak 10 Aralık İnsan Hakları Gününün öneminin farkındayız. Ancak, karşılaştığımız ihlaller ve yürüttüğümüz mücadeleler 10 Aralık’ın bize yetmeyeceğini gösterdiğinden İHD olarak çalışmalarımızı daha uzun bir süreye yayarak 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası biçiminde kutluyoruz.
İnsan hakları savunucuları olarak ihlalin olmadığı bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun için insan hakları, barış, demokrasi, hakikat ve adalet mücadelemizi sürdüreceğiz.
Not: 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında 14 Aralık Pazar günü İHD Van Şubemizin Barış ve Çatışma Çözümleri panelinde Av. Mehmet Salih Coşkun’un moderatörlüğünde Doç. Dr. Vahap Coşkun ve Av. Gulan Çağın Kaleli birlikte barış, çatışma çözümü ve insan hakları konularını ele alacağız.
(Oİ/EMK)







