Fotoğraf: Youtube
Haberin Kürtçesi için tıklayın
Kürt müziğinin nev-î şahsına münhasır isimlerinden biridir Mehmet Atlı. Çok göz önünde değildir ama şarkılarıyla müzik dünyasında kendisinden söz ettirmeyi bilir. Sessiz geçen ayların ardından bir bakmışsınız yeni bir çalışma ile çıkar karşınıza. Atlı Korona virüsünün bunaltıcı günlerinde hem evden müzik kayıtları paylaştı hem de bir süredir üzerinde çalıştığı “Morî Mircan” albümünü yayınladı.
En son 2014 yılında “Birîn” albümünü yayınlamış burada seslendirdiği “Pêşiya Malê” şarkısı müzikseverlerin beğenisini almıştı. “Jahr” albümündeki “Dengê Dilê min”, “Wenda” albümündeki “Ya Erê Ya Na” gibi.
Her albüm bir öncekinin devamıdır Atlı’nın müzik dünyasında. Ama bir yandan da deneyselliği elden bırakmıyor aslında. Morî Mircan’da da bunu görüyoruz. Bir yandan klasik Kürt müziğinin Mehmet Atlı yorumu diğer yandan kendi besteleri ile sanatçı bu deneyselliği devam ediyor.
Yani aslında Mehmet Atlı’da klasik ve modern müzik birbirinden kopmayan iki unsur gibi duruyor.
Morî Mircan bu deneyselliğin son ürünü. Albümü iki ayrı bölüm halinde değerlendirmek mümkün. İlk bölümde Mehmet Atlı, bestelere yer vermiş. İkinci bölümde ise Klasik Kürt müziğini kendi tarzıyla yorumlamış.
Mori Mircan albümünü ve korona günlerinde neler yaptığını Mehmet Atlı ile konuştuk.
Koronanın bütün dünyayı etkilediği bu günlerde Mehmet Atlı neler yaptı? Gördüğüm kadarıyla evde çalışmalarınıza devam ettiğiniz? Stranên Malê serisi gibi…
Pek çok insan gibi eve kapanmak durumunda kaldım ve ailemle zaman geçirdim. Her fırsatta köyümüze doğru, bağ-bahçe işlerimize gittik. Evde olduğum zamanlar izlemediğim kimi filmleri ve okumadığım kimi kitapları okumaya giriştim. Arkadaşlarım ve yakınlarımla evde bazı videolar yaptık ve youtube kanalımdan paylaştık. Bu arada hazırlıkları tamamlanan yeni albümüm dijital olarak çıktı; onun tanıtım ve röportajları ile ilgileniyorum.
Tam da bu süreçte yeni albümünüz yayınlandı. Morî Mircan adıyla. O albümün hazırlık aşaması koronadan ne kadar etkilendi?
Pandemiden önce tamamlamıştık kayıtları ama basım süreçleri gecikti, konserlerini yapamıyoruz. Neyse ki ben iflah olmaz bir iyimserim; salgın dolayısıyla insanların evlerinde olması, dijital mecralardan yaptığımız paylaşımların izlenmesini de artırdı diye düşünüyorum. İnsanlar evlerinde müzik dinlemek için de vakit buldular. Olumsuz etkileri kısmen olumluya dönüştürmeye çalışmak durumundayız.
Albümünüzü birbiriyle bağlantılı iki bölüm olarak değerlendiriyorum. Bestelerin yer aldığı birinci bölüm, yeniden yorumladığınız ve klasiklerin yer aldığı ikinci bölüm. Mehmet Atlı’nın bütün albümlerinde bu iki yön hep olmuştur.
Tespitinde haklısın. Müzik çalışmalarımın başından, Koma Dengê Azadî üyesi olduğum üniversite yıllarımdan beri bu iki yönelim bir arada oldu. Geleneksel kaynakları tarayıp, onlardan öğrenmek, yeniden yorumlamakla yeni üretimler yapmak hep bir arada oldu. Bu çabalar politik bir uğraşın içinde olmamızla da ilgili idi. Dilimizi, müziğimizi, edebiyatımızı daha iyi öğrenmek ve çok yönlü bir müzik pratiği adına bu uğraşları sürdürüyorum. Dilimizi öğrenirken kendim de şarkılar yazmayı öğrendim. Halk şarkılarını çalışırken kendi besteciliğimi de bulmaya çalıştım bir yandan. Yeni albümde de böylesi bir repertuarı bir araya getirdik: Mazhar Kara’nın “Gula Dil” şiiri, Mihemed Şêxo gibi ustalardan çok bilinen şarkılar, “Vay Dünya” gibi popüler türküler, benim yazdığım ve bestelediğim şarkı sözleri ve bestelerle aynı anlayışla yorumlanmış halk şarkıları, türküleri.
Mehmet Atlı denince akla enstrüman olarak gitar geliyor. Müziğinde önemli bir yeri var gitarın. Ancak bu albümde gitardan daha fazla lavtanın sesini duyuyoruz. Lavta müziğinize neler kattı?
Çalgı seçimleri bestelerin de yapısını ve ruhunu, genel soundu belirliyor. Her albümümde bir enstrümanla daha çok zaman geçirdim, özgünlük ve yenilikler aradım. Grup çalışmalarımda ve Jahr’da bağlama ve gitar, Wenda’da gitar, Birîn’de lavta ve gitar çalıyorum. Birîn’de lavta çaldığım “Pêşîya Malê” ve “Karanfil Eker misin” yorumlarım özellikle sevildi. Bu da yeni albümümü lavta ile yapma fikri uyandırdı. Bu enstrüman bana hem ud, tambur gibi klasik sazların hem bağlamanın ve hem de gitarın tadını veren, nazik, zarif bir saz. Wenda’dan sonra bir sound değişikliği aradım ve bir süre udla, lavta ile çalıştım. Morî Mircan ud ve bağlama havasında çaldığım şarkıların bir araya gelmesi ile oluştu. Bu yüzden biraz geleneksel motifleri işledik; sözlerde de müziklerde de. Sesimi ve sazımı destekleyen az sayıda enstrümanla sadelik aradık arkadaşlarımla. Morî Mircan’da adına yakışır şekilde peş peşe dizilmiş renkli boncuklar gibi bir tasarım oluştu.
En son 2014 yılında “Birîn” isimli bir albüm çıkarmıştınız. Bu arada geçen zaman zarfında neler yaptınız? Bir süre Artuklu Üniversitesinde ders verdiğinizi biliyoruz. Ancak sonra istifa ettiniz. Akademi neden devam etmedi?
Bu zaman zarfında çok sayıda konser ve etkinliğe katıldım. Avrupa’da ve bölgemizde çok seyahatim oldu. Birînle aynı günlerde Diyarbakır’ın mimarlık sorunsallarını tartışan kitabım da çıkmıştı. Kitap vesilesiyle kimi söyleşilere ve mimarlık atölye çalışmalarına dâhil oldum. Üniversitedeki mobbing uygulamalarına, özellikle eski rektör Ahmet Ağırakça’nın çalışanlara yaptığı baskılara şahit oldum, bunlara maruz kaldım ve istifa ettim. Bu arada doktoramı tamamladım ve şimdi işsiz bir akademisyenim. Türkiye’de akademik özgürlüklerin budanmaya devam edildiği ve üniversiteye, kurumlara personel alma rejimindeki haksızlık ve adaletsizliklerin, nepotizmin sürdüğü bu koşullarda akademik çalışmalarımı sürdürmem zor. Eski rektöre ve üniversiteye karşı hukuk mücadelem ise sürüyor.
Şimdilerde müzisyenliğimle daha çok meşgulüm ama özellikle yaşadığım kent Diyarbakır’ın mimarlık ve kentsel meseleleri ile ilgili olmayı da sürdürüyorum.
(Söyleşiden önce sosyal medyada Atlı’nın bir şarkısından küçük bir bölüm yayınladı. Bu şarkının kime ait olduğunu ilk bilen kişinin Mehmet Atlı’ya bir soru sorma hakkı elde edeceğini söyledik. Ozcan Cennet ilk doğru cevabı veren kişiydi. Cennet’in Mehmet Atlı’ya yönelttiği soru şöyle):
Müziklerinizde geleneksel kaynakların etkisi kadar klasik batı müziğinin etkileri de hissediliyor. Bu kaynaklar ve etkiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Doğu-batı gibi katı ayrımlar yerine bunlara insanlığın ortak birikimi olarak bakıyorum. Sermayenin, emeğin, fikirlerin, üretimin ve tüketimin giderek küreselleştiği bir çağda kültür de melezlenmek durumunda ve ben bundan rahatsız değilim. Farklı müzikal kaynaklara ulaşıyor, onlardan öğreniyor ve seviyor ya da sevmiyoruz. Her sanatçı bu çoklu kaynaklarla besleniyor ve onları yeniden üretiyor. Kültürde saflığa ya da özcülüğe inanmıyorum ve kendimi evrensel insanlık âleminin bir parçası olarak görüyorum; Kürtçe öğrenen ve onu seven, özgürleşmesini ve gelişmesin arzulayan biri olarak. Bu yüzden müzik çalışmalarımda farklı müzikal geleneklerin izleri var ve buna açığım. (FD)