Haber 5 Ekim 1986'da "Revealed: The Secrets of Israel's Nuclear Arsenal" (İsrail'in Nükleer Silahları Hakkında Bilinmeyenler) manşetiyle yayınlanmadan önce, 30 Eylül günü, Vanunu Roma'da otel odasında ilaçla uyutulup kaçırıldı ve İsrail'e götürüldü. Kimliği gizlendi, bıyık bırakmaya ve akıl hastalarına giydirilen keplerden giymeye zorlandı; adı David Enosh olarak değiştirilmek istendi.
Duruşmalar sürerken bir gün cezaevi aracında avucunu açıp cama dayadı. Avucuna "Vanunu 30 Eylül 1986'da Roma'da kaçırıldı ve hapsedildi" yazmıştı. Dünya başına gelenlerden böyle haberdar oldu. O günden sonra cezaevi aracının camları siyaha boyandı.
"Vatana ihanet ve casusluk" suçundan 18 yıla mahkûm edilen Vanunu, Aşkelon'daki cezaevinde yaklaşık 12 yıl boyunca 1.80'e 2.70'lik bir hücrede tek başına, geceyle gündüzü karıştırması için 24 saat yanan bir flüoresanın altında yaşadı.
Hücresinden çıktığı ender anlarda arkasında her hareketini videoya alan bir gardiyan vardı. Diğer mahkûmlara tanınan görüşme haklarından mahrum bırakılmıştı; sadece birinci dereceden yakınlarıyla görüşmesine izin vardı. Gazete okuması ve televizyon izlemesi söz konusu bile değildi.
12 yıl sonra hücresinden çıkarılıp diğer mahkûmların arasına katıldı; ama kardeşi Meir son haftalarda gene hücresine yerleştirildiğini söylüyor. Vanunu geçtiğimiz Martta da, içlerinde aşırı sağcı Kach partisinin militanlarından Noam Federman'ın da bulunduğu bir grup mahkûmun saldırısına uğramıştı. Meir'e göre bu saldırı cezaevi yönetiminin tezgâhladığı, Vanunu'yu tahrik etmeye ve tahliyesini geciktirmeye yönelik bir girişimdi.
Bugün Aşkelon'daki Şikma Cezaevi'nin kapıları açılacak ve Mordeçay Vanunu, 18 yıl sonra bu kapıdan dışarı çıkacak. Vanunu, Şikma'dan sadece 18 yıl yaşlanmış olarak değil, her şeye rağmen 18 yıl yaşamayı başarmış biri olarak çıkacak. O, dünya üzerinde eşine zor rastlanır bir insan türü; onu sadece meraktan bile olsa, Aşkelon'dan çıkarken izlemek gerekirdi.
İsrail ve ABD'de endişe
1999'da Vanunu davası tutanaklarının bin 200 sayfalık bölümü İsrail'de yayınlanmış, ülkenin "nükleer caydırma politikası"nın mimarı olarak anılan eski başbakanlardan Şimon Peres yayınlama olayını eleştirmişti. Ama yayınlanan, tutanakların tamamı değildi ve İsrail savcısı söz konusu belgelerde güvenlik açısından sakınca olmadığını bildiriyordu.
Vanunu'nun cezaevinden çıkacağı gün yaklaşırken, İsrail'deki endişe de artıyor. İsrail Genel savcısı Mordeçay Mazuz, daha fazla bilgi vermesinin engellenmesi amacıyla Vanunu'nun -gözaltında değilse de- denetim altında tutulması gerektiğini söylüyor.
Tek bir İsrail gazetesinin bile onunla röportaj yapmaya teşebbüs etmeyeceği, olası teşebbüslerin de devlet tarafından engelleneceği tahmin ediliyor. Savunma Bakanlığı görevlilerinden Yehiel Horev'in Vanunu'yu sonsuza kadar "spot ışıklarından uzak tutma"ya kararlı olduğu bildiriliyor.
Vanunu herhalde bir evde göz hapsinde tutulacak, her hareketi yakından izlenecek, ülkeden çıkmasına izin verilmeyecek.
Endişe, İsrail'deki kadar görünür olmasa da, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) de yaşanıyor olmalı. İsrail'in nükleer silah programını başladığı günden bugüne kadar görmezden gelen Amerikan yönetimlerinin sonuncusu, Ortadoğu ülkelerine (Irak, İran, Suriye) "kitle imha silahları" itham ve tehditleri savurduğu bir dönemde, bu silahların asıl adresinin bir kez daha gündeme gelmesinden mutlaka rahatsızlık duyacak.
İsrail devlet yetkilileri 20 yıl sonra Vanunu'nun "İsrail'in güvenliğini sarsacak" yeni bilgiler vermesinden gerçekte endişe duyuyor olamaz. Asıl endişeleri, nükleer silahlarının tekrar gündeme gelecek olmasından kaynaklanıyor; bir de, Vanunu'nun kaçırılma olayı ile 18 yıl boyunca cezaevinde yaşadıklarına ilişkin ayrıntıları anlatması korkusundan.
Ama durum ne olursa olsun, Vanunu'ya nasıl bir yarı açık cehennem hazırlanıyor olursa olsun, o, bugün "normal hayat"a geri dönüyor. Tarih kitapları okuyabilecek, çikolata yiyebilecek, köpeğin havlamasını dinleyecek, belki operaya bile gidecek.
Vanunu, ruhundaki acıları biraz olsun dindirmeye, beynindeki yaraları biraz olsun sarmaya çalışırken, nasıl bir "normal dünya"da yaşamaya başlamış olacak? Ülkesinde ve Filistin topraklarında son 18 yılda yaşananlardan ne kadar haberdar? Yeni neler öğrenecek?
"Normal dünyamız"
Mesela şimdi o, 1993'deki Oslo görüşmelerinin ayrıntılarından haberdar olacak; 11 yıl önce Filistin halkına "kendini yönetme" hakkı tanınmasının gündeme geldiği günlerde esen umut rüzgârlarından.. Bir zaman makinesine binmiş gibi, bunu öğrendiği an bugüne gelecek..
Eylül 1993'de, Oslo'nun ardından Filistinliler arasında yüzde 10'a düşen Hamas desteğinin, umutsuzluğun doruğa çıktığı 2003 yazında yüzde 58'e tırmanmış olduğunu (Palestine Center for Policy and Survey Research) öğrenecek.
Hamas lideri Yasin'in kısa bir süre önce "roketli" suikastla öldürüldüğünü duyacak.. 1994'den beri, tutuklanıp mahkemeye çıkarılacağına benzer yöntemlerle öldürülen daha başkalarının da olduğunu.. Her bir "resmi suikast"i intihar saldırıları ve şiddetin nasıl izlediğini..
Tel Aviv Üniversitesi tarafından yapılan kamuoyu araştırmasına göre İsrail vatandaşlarının yüzde 76'sının "resmi suikastler"i onayladığını...
İngiliz Daily Telegraph'ın 30 Eylül 2003'de haber yaptığı rapora (İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth tarafından yapılan kamuoyu araştırmasının sonuçları) göre İsrail vatandaşlarının yüzde 73'ünün "çocuklarının daha iyi bir geleceği olmayacağını düşündükleri de belki bir yerlerde Mordeçay Vanunu'nun gözüne ilişecek.
Belki İsrail'de hayata kendisi gibi, zorun zoru bir direnmeyle tutunmaya çalışan insanlardan hâlâ olduğunu görmekten mutluluk duyacak. Sonra o insanlar tarafından yapılan araştırmaların sonuçlarıyla yüzleşecek.
"İğneli fıçı" ve "lezzetler konçertosu"
Vanunu, İsrail'deki insan hakları örgütü B'Tsalem'in raporlarına göre Filistin halkına ait yüzbinlerce zeytin ve meyve ağacının aradan geçen yıllarda yok edildiğini, yüzlerce kuyunun kapatılıp mühürlendiğini öğrenecek..
Şu anda işgal altındaki Filistin topraklarındaki su kaynaklarının yüzde 90'ının, işgalcilere tahsis edilmiş olduğunu..
Mesken Yıkımlarına Karşı İsrail Komitesi'nin raporuna göre, aradan geçen yıllarda Filistinlilere ait 11 bin meskenin yıkılmış olduğunu...
İşgal altındaki topraklarda bulunan 480 kontrol noktasının hayatı Filistinliler için nasıl cehenneme dönüştürdüğünü; seyahat, eğitim, sağlık, taşıma ve ticaret özgürlüklerinin nasıl yok edildiğini...
Filistin yerleşim birimlerinin periyodik olarak ve öngörülemeyen zamanlarda top ve makineli tüfek ateşine, helikopter ve uçaklardan atılan roket ve bombalara hedef olduğunu.
Bu bombaların bazılarının -1907 ve 1987 Hague sözleşmelerine, 4. Cenevre Sözleşmesi'ne aykırı olarak- seyreltilmiş uranyum içerdiğini..
Bugüne kadar askeri operasyonlarda 2700 Filistinli sivilin öldürülmüş, 47 bin sivilin yaralanmış olduğunu. Aynı sürede İsrail'de düzenlenen Filistin saldırılarında 800 vatandaşının ölmüş olduğunu..
İsrail Merkezi İstatistik Bürosu verilerine göre, İsrail sınırları içinde yaşayan ve nüfusun yüzde 20'sini oluşturan Filistinlilerin, aynı sınırlar içindeki toprakların artık sadece yüzde 3'üne sahip olduğunu ve ellerindekinin de istimlak edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya yaşadıklarını...
Birleşmiş Milletler'e bağlı "Relief and Works Agency"ye göre, işgal altındaki bölgelerde işsizlik oranının yüzde 67 olduğunu...
İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav'ın 10 Mayıs 2001'de Filistin halkı için "kıtamıza, dünyamıza ait olmayan, aslında başka bir galaksiye ait olan bir halk" ifadesini kullanmış olduğunu...
1948'de topraklarının yüzde 78'ini, 1967'de ise bunun da ötesini kaybeden Filistinliler'in hâlâ eksi yüzde 22'lik bölümde devlet kurmaya çalıştıklarını...
1988'de Filistin Kurtuluş Örgütü'nün "yeşil hat" ile belirlenen sınırlar içindeki İsrail devletini tanıdığını; aldığı "en cömert" teklifin ise eski İsrail başbakanı Ebu Barak'ın 2000 yılında ikinci Camp David müzakerelerinde ortaya koyduğu teklif olduğunu...
Bu cömert teklifin, Filistinlilere Batı Şeria'nın yaklaşık yüzde 80'ini, kantonlara bölünmüş olarak vermeyi, tüm Filistin sınırlarının, Filistin hava sahasının, önemli su yollarının İsrail devletinin denetimi altında olmasını, bir Arap ülkesiyle tek bir Filistin sınırı olmamasını kapsadığını...
Zaman makinesinde son durağa da uğradıktan sonra "normal dünya"nın bugününe iniş yapacak Vanunu, gördüklerine, duyduklarına ve "bugün"e uyum sağlayabilecek mi? Mesela Çetin Altan'ın perspektifindeki bir "değişim"e, o nasıl ayak uyduracak?
Altan, 8 Nisan 2004 tarihli makalesinde şöyle yazıyor:
"Besbelli ki 21. yüzyılın yaratmaya başladığı evrensel değişim, ona ayak uyduramayanlar için bir 'iğneli fıçı', yepyeni bir çağın dinamikleriyle ortak bir armoni sağlayabilenler için de, tam bir lezzetler konçertosu olacak."
Vanunu, "lezzetler konçertosu"na bilet almayı becerip huzur bulacak mı; yoksa "normal dünya"da günlerini "iğneli fıçı"da mı yaşayacak? (EÜ/BB)
Bu yazıda geçen konularla ilgili daha fazla bilgi BBC , El Cezire ve Counterpunch.org'dan elde edilebilir.