İşsizlikten bahsetmek için tanımını yapmak şart. Bugün kabul gören birkaç geçerli tanım dışında işsizler nedir ki zaten.
Kendimi işsiz olarak adlandırabilmem için öncelikle mevcut piyasa koşullarını kabul etmiş olmam gerekiyor. Bir derste bu konudan bahsederken hocamızın bizlere bunu nasıl açıkladığını hatırlıyorum.
"Yani piyasada ortalama 3 elmayla ücretlendirilen bir işe başvururken 20 elma talep ederseniz..." Aslında olay bundan çok daha vahim. Ruhsuz tanımların ince düşünülmüş detaylarının altında 20 elmanın yanında umutsuzluk ve itaat de var. Mevcut piyasa koşulları işçileri 50 gün direnişe ve hatta açlık grevlerine götürürken piyasayı böyle kabul etmeli, biraz da yaranmak için sırtını sıvazlamalı ve "seni böyle kabul ediyorum, hatalarınla, sevaplarınla" demeliyim. Diğer türlü güvenilirliği kuşkulu istatistiklerde yüzde içindeki yerimi bile alamayacağım.
Tanımda bir de aktif olarak iş aramak var ki, sırtını sıvazlamakla kalmayıp bu piyasanın bir de vazoyu her kırışında sabırla umutla anlayışlı olmalı, umudumu asla yitirmemeliyim. Pes ettiğim an yine istatistikler yüzde içine almıyor beni.
Derdim istatistikte var olmak değil ya hani, yine de kızgınım. Çalışmak kutsaldır söylemleri sinirlendiriyor beni. Zaten kutsallaştırılan her şey problematik değil mi? Daha bunun kutsal ailesi var, dinleri var.
Çalışmanın kutsallığı söylemi çok yerleşik olsa da Türkiye'de çok da dile getirilmiyor. İşsizlik ücretinin olduğu ülkelerde bu söylem çok daha yaygın. "Neden ben o kadar saat çalışırken hiç çalışmayan benden biraz daha az ücret alarak yan gelip yatıyor?" Onlar tembel, asalak, fırsatçı insanlar yani. Kimsenin aklına da devletten herkesin yararlanacağı hizmetleri ücretsiz talep etmek gelmiyor. İşsizi işliye kırdırıyor yani.
Biz de zaten böyle bir durum olmadığından, ben kendi tecrübelerimden gideyim. Elinde mikrofonla sokağa çıkan, "evet sayın seyirciler, gördüğünüz gibi işsizlerin hali içler acısı" diyerek ve üstüne bir şey de eklemeyerek, günlük haber kotasını dolduran muhabirlerin bahsettiklerinden biri de benim.
Bu süreçte bir sürü de taktik öğrendim. Örneğin, istatistiklerde beni görünmez kılan, nesneleştiren sistem, sıra başvuruya geldiğinde CV'm kadar var ediyor. Şimdi aldığım taktikler üzerine CV'mi olur olmaz her yere yolluyorum. İş görüşmelerinde vücut dilimi kontrol ediyor, özgüvenli görünüyor, formumu koruyor ve olabildiğince şık görünüyorum. Diğer başvuranlardan sıyrılmak için -ki bu da ilk şarttır- görüşmede ne gibi delilikler yapmam gerektiğini düşünüyorum, bunu yaparken de şehir efsanelerinin iş görüşmesi başlığı altındaki hikâyelerinden beslenmeyi planlıyorum. Bir gün iş bulursam da, yaşadığım her türlü olumsuzluğu herkesin verdiği öğütlerde olduğu gibi şükrederek unutacağım. Şimdiden hazırım yani kendime " o kadar işsiz var, haline şükret otur oturduğun yerde" demeye.
Gördüğünüz gibi, "mevcut piyasa koşullarında" işsizliğe de işliliğe de hazırım. Yakamın ve onun da bir rengi olması için işli olmak lazım ya. Beyazı ve maviyi reddediyorum ve ben şimdiden mor yakamı takıyorum.(BT/BÇ)