Birlikte yaşamanın,
paylaşmanın,
farklılıkları kabul etmenin gücüne inananlara...
Çocukların sanatçı duyarlığıyla temas etmesini sağlayan, adına “insan” ve “yaşam” denilen gerçekliğin değişik biçimlerinden örnekler sunan çocuk edebiyatı/yazını, okuru sanatçı tarafından çeşitli biçimlerde örülmüş kurgularla buluşturur.[1] Çocuk yazını alanında yazılmış kitaplar bu buluşmanın en etkili araçlarından biridir. Çocukların okuma kültürü edinmesinde, toplumsal gelişiminde “sanatçı duyarlığıyla” yazılan kitaplar oldukça önemli bir yer kaplamaktadır.
Willi Fahrman, okumanın, insana kuşlar gibi özgür olma, dünyaya ve insanlara farklı bir bilinçle bakabilme keyfini vermesine dikkat çekerken “Okumak uçmak gibidir,” ifadesini kullanıyor.[2] Bu açıdan bakıldığında biz büyüklerin çocuklara boş zamanlarını değerlendirmeleri için sürekli “kitap oku” biçimindeki yönergeleri, çocukları kitap okumaya yöneltmenin aksine kitaplardan uzaklaştırıyor. Gerçekten özgürce uçabilen, kanatlarını duyarlı bir biçimde çırpabilen çocuklar yetiştirebilmek için; temel/etkin, yaratıcı bir süreç olan okuma eyleminin basit bir eylem olmadığını algılamak ve çağdaş çocuk yazını ürünleriyle bu süreci en iyi biçimde çocuklara duyumsatmak gerekiyor.
Çocukların nitelikli kitaplar okumalarının oldukça önemli olduğunun altını çizmeliyiz. Hepimizin bildiği gibi bunun asıl amacı; her şeyi okuyan okur yetiştirmekten çok, çocukların eleştirel düşünebilmelerini; insanlara, çevreye, doğaya ve hayvanlara duyarlı bireyler haline gelebilmelerini sağlamak. Bu noktada yetişkinlere düşen en önemli görev; nitelikli çocuk kitaplarını çocuklarla tanıştırmak. Başka bir deyişle çocukların kitap okumaları kadar, nitelikli kitaplar okumalarını da sağlamak. Hattâ yetişkinlerin kitap satın alırken öncelikle kitabı (belki de çocuklarıyla birlikte) okumaları, aldıkları kitapların çocukların gelişim özelliklerine uygun olup olmadığını anlamaları bakımından önemli.
Nitelikli çocuk yazınında önemli bir yer tutan ve yazınsal bir tür olarak değerlendirilen masallar, özellikle çocuklar için üretilmiş olmamasına rağmen, günümüzde çocuk yazını kapsamında ele alınıyor.[3] Balkabaklarının arabaya, kurbağaların yakışıklı prenslere dönüştüğü yarı düş, yarı gerçek üzerine kurgulanan masallar fantastik bir yapıya sahip olmakla birlikte gerçek dünyanın basitleştirilmiş bir biçimini temsil ediyorlar.
Çocuklar masallar sayesinde gerçek yaşantılarında deneyimleme olanağı bulamayacakları durumlarla karşılaşarak yeni bilgiler ve deneyimler ediniyorlar. Bir yandan gerçek ve kurgu arasındaki farkları öğrenip düş güçlerini geliştirirken; diğer yandan masalların gerçek yaşamlarıyla benzerliklerini görerek yeni farkındalıklar kazanıyorlar. Masallar çocukların dayanışma, eşitlik, adalet, farklı olanı kabul etme, paylaşma, barış, çevre konularında daha duyarlı bireyler haline gelmelerini sağlıyorlar..
Masalların genel özelliklerine baktığımızda bu özelliklerin; konu, olay, yer, zaman, kişi ve amaç olduğunu görüyoruz. Olağanüstü nitelikler taşıyan masallarda belirli bir yerden ve zamandan söz edemiyoruz. Masallarda okurun ve dinleyenin kötü kişiler gibi olmamaları istenirken, masalın sonunda kötüler hep kaybediyor, iyilerse hep kazanıyor.
Şimdi gelelim bugünkü kitabımıza… Bakalım bizleri neler bekliyor.
Bugün sizlerle birlikte uzak mı uzak bir ülkeye seyahat edeceğiz. “Sadece Mor Rengi Seven Kral”ın ülkesine misafir olacağız. Farklılıklara izin verilmeyen bir ülke burası; tek bir rengin hâkim olduğu, diğer renklerin yaşama şansı bulamadığı, tek bir insanın karar verdiği, diğer insanların söz söylemeye haklarının olmadığı bir ülke. Söylediğimiz gibi bu bir masal. Çünkü biliyorsunuz sadece masallarda mümkündür bu tür insanlara rastlamak, bu tür olaylarla karşılaşmak... Gerçek yaşamda her kararı kendimiz alırız, değil mi? Her rengi kullanmamıza izin verirler... Bakalım gerçekten öyle mi?
Astığı astık, kestiği kestik bir kral yaşarmış ülkenin birinde. Bu kral çevresindeki hizmetkârlara sürekli emirler yağdırır, bu emirleri yerine getirmelerini istermiş. Çok bencil olan kralın kendi istekleri dışında hiçbir şeyi görmezmiş gözleri. Tek bir rengi severmiş kral hazretleri; nereye gitse, nereye baksa, görmek istediği tek bir renk varmış, o da mor. Farklılıkları görünce elma gibi kızarıp renkten renge giren kral, farklı renklere hiç tahammül etmezmiş.
Çiçeklerin de sadece mor olanlarını severmiş kralımız, diğer renkleri görmek bile istemezmiş. Hele kırmızı rengi görünce boğa gibi kızar, küplere binermiş. Bir gün insanların mor renk dışında bir renk kullanmasını yasaklamış kral hazretleri. Kralın askerleri ülkenin her yerinde kralın mor renkli insanlar görmek istediğini söyleyip duruyorlarmış. Kral resimlerinde mor rengi en iyi kullanan çocuklara ödüller bile veriyormuş, diğer renkleri kullanan çocuklarıysa cezalandırıyormuş.
Oysa ülkede yaşayanların kimisi gökyüzünün mavisini severmiş, kimisi sapsarı güneşi. Beyaz yapraklarıyla ortası sapsarı bir papatya alırmış gözlerini; baharda, kırda, bahçede, tarlada… Kıpkırmızı bir elmaya özlem duyarlarmış bazen, bazen de sapsarı kızarmış patateslere. Yemyeşil salatalıklar, erikler, çimenler burunlarında tütüyormuş. Kral hazretleri insanlara resim yaparken diğer renkleri kullanmalarına izin vermediği ve yalnızca mor renkli elbiseler giymelerini emrettiği için, insanlar dağlarda buldukları rengârenk çiçekleri gizlice yetiştirirlermiş evlerinde sakladıkları saksılarda. Ancak askerler bu insanları bulup zindanlara atarlarmış, çiçekleri de çöplüklere.
Günün birinde kralın korktuğu başına gelmiş. Çöplüklere atılan kırmızı gelincikler rüzgârın ve yağmurun da yardımıyla ülkenin dört bir yanına dağılmışlar. Güneşin açmasıyla ülkenin her yanında, sarayın bahçesinde bile, farklı renklerde türlü türlü çiçekler görünüvermiş. Ülkede yaşayan insanlar büyük bir coşkuyla kutlamışlar bu durumu, tabii bu coşkun kalabalığı gören kral ve askerleri de bir daha dönmemek üzere ülkeyi terk etmişler.
En başta söylediğimiz gibi, sadece bir masal bu… Ancak günümüz krallarına gönderme yapan bir masal. Gerçek yaşamda da rastlamıyor muyuz masaldaki krallara? Farklılıklara tahammül edemeyen, diğer renklerden vazgeçip mor rengi sevmemiz için bizleri zorlayan, baskı yapan kralları görmüyor muyuz günümüzde? Mor rengi sevmiyor diye insanlar terk etmek zorunda kalmıyorlar mı ülkelerini? Ödevlerini yaparken farklı renkleri kullanan çocuklar cezalandırılmıyor mu okullarında? Öğrencilerine farklı renklerde resim yaptıran öğretmenler ceza almıyorlar mı?
Ancak tüm bunlar ülkede yaşayan insanları mı daha tutsak hale getiriyor, yoksa sadece mor rengi seven kralı mı, bilinmez... Bırakalım buna okuyucu karar versin.
Her çocuğun özgürce okuması/okuyabilmesi dileğiyle... (GK/HK)
* İsmail Kaya, Sadece Mor Rengi Seven Kral, Resimleyen: İsmail Kaya, Kök Yayıncılık, Ankara, 2013, 35 sayfa.
Kaynakça
Selahattin Dilidüzgün, Çağdaş Çocuk Yazını, Morpa Kültür Yayınları, İstanbul, 2004.
Sedat Sever, Çocuk ve Edebiyat, Tudem Yayınları, Ankara, 2013.