Adana Emniyet Müdürü Mehmet Avcı, molotof kokteyli denen şeyin meyve kokteyli olmadığına dikkat çekerek, isminin likit bomba olarak değiştirilmesi gerektiğini açıkladı.
Avcı, "Özel hazırlanmış bu malzemenin adı her ne kadar molotof kokteyli olsa da bunun adının aslında hukukta kanunda değişmesi lazım. Bunun likit bomba ya da buna benzer bir tabirle isimlendirilmesi lazım. Terörle mücadele kanununa bir isimle girmesi gerekir" diye buyurmuş.
Patlayıcı Maddeler Bilim Dalı ya da Adli Kimya Bilim Dalı gibi kuruluşların tespit yapmasına ve bilimsel bir sınıflandırmaya tabi tutmasına gerek yok. Maddeler değişen ilgisiz kavramlara zamanla ayak uydurur ve kanıksanır zaten. Kavramların ağırlığından yararlanma ve bunu hukuka yerleştirerek zamanla kavramları asıl anlamlarından uzaklaştırma bilinçli bir tercihtir.
Terör tanımı nasıl belirsiz ve muğlaksa, kazandığı popülarite yüzünden her türlü şiddet eylemi terörist eylem sayılıyorsa, her türlü gösteriyi terör gösterisi ve her türlü eylem aracını da "terör örgütü malzemeleri", "patlayıcı-bomba" gibi ağır kavramlarla mütalaa etmek de siyasi gayeye meşruiyet kazandıracaktır. Ne var ki bu göreceli bakış açısı adından da anlaşılacağı ve yapısal olarak bomba kategorisinde olan "gaz bombası" ve daha hafifinden "biber gazı" gibi insan fizyolojisi üzerinde daha tahrip edici maddeleri sadece güvenlik kavramlarıyla ilintilendirmektedir.
Emniyet Müdürü Avcı, bir sürü olayda insanların öldüğünü vurgulayarak, "Bir yere başka türlü bir saldırı varsa defi mümkün değilse kademeli olarak silah kullanılabilir. Bu Molotof meselesinde de adını hukuka, kanuna likit bomba ya da başka bir isim olarak girip buna karşıda silah kullanılabilmeli yoksa daha çok canımız yanar" demiş.
Kademeli silah kullanmadan ne anlamak gerekiyor acaba? Zaten polis kademeli olarak kuvvet artırabiliyor; kuvvet sıra ile bedeni güç, maddi güç, araç, gereç ve silah kullanma şeklinde olabiliyor. Hatta gereksiz teferruatla vakit kaybetmek istemeyen polisimiz yeri geldiğinde son kademeden başlayabiliyor. Hal böyle iken ayrıca "kademeli silah kullanmak"tan kullanılan silahların aşama aşama artırılmasını anlayalım artık. Önce gaz bombası, sonra beylik tabanca ardından otomatik silahlar, el bombaları, bu da yetmezse sağa sola da birkaç tane suikast silahı... Oldu güzel oldu, bu da kademeli oldu!
Bu ülkede "Molotof kokteyline karşı silah kullanılabilmeli" talebinden "Gösterilerde doğrudan silah kullanılabilmeli" gizli arzusunu okumak mümkün. Siyasal veya kültürel talebi olan son Kürt ölene kadar mücadeleye devam! Hedef şaşan, vakti zamanında derin devletli kurşunlara gelen Kürt ölümleri yetmez; şimdi yasal ölümler zincirini büyütelim. Kiminin ellerine kelepçe kiminin bedenine kurşun.
Türk Ceza Kanunu'nda ve Terörle Mücadele Kanunu'nda nasıl örgütsel bağı olsun olmasın her türlü eyleme, davranışa ve düşünceye göre yasal kılıf bulunabilecek suç tiplerimiz mevcutsa; benzer durum eylem alanlarında silah kullanmak için de yaratılmak isteniyor. Yürürlükteki ceza kanunlarının uygulanmasına göre, korsan gösteri olarak tabir edilen eylemlere katılanlar bizzat taş, molotof atmasa dahi sırf eyleme katılmakla bu fiillerden de sorumlu tutuluyor.
Yargıtay birçok kararında, sanıkların korsan gösteriye katılmak, yasadışı sloganlar atmak, polislere taş atan grup içinde yer almak suretiyle; örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediğini; hem silahlı örgüt üyesi olmak suçundan hem de suç oluşturan fiilleri nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir. Örneğin sınır ötesi operasyonları protesto eden bir eylem olsa ve bu eylemin sonunda küçük bir grup molotof atsa eyleme katılan herkes bu suçlara doğrudan iştirak ettikleri ve bu suretle de örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri kanaatiyle, hem silahlı örgüt üyesi olmak suçundan hem de patlayıcı madde kullanmaktan, propaganda suçundan vs. ayrı ayrı cezalandırılıyor.
Ceza hukukunun en temel prensiplerinden, suç ve cezanın kanuniliği ve cezanın şahsiliği ilkelerinin ise bu olaylarda hiçbir önemi bulunmamaktadır. Eylemlerde silah kullanmak demek de bir gösteride molotof atılmışsa gösteriye katılan herkesin iştirak hükümleri gereğince kurşunlanması demektir.
1990'lı yıllarda gösterilerde Kürtlerin üzerine kurşunlar yağdırılıyor, onlarca insan yaşamını yitiriyordu. Şimdilerde, o dönem yaşananların derin devlet eliyle, kontra güçler tarafından yapıldığı dile getirilirken bu kez son Kürt'e kadar öldürme işgüzarlığı içinde paye kazanmak isteyen "silahşorlar" açık kozlarla kurşun yağdırmak istiyor. Hele şunu bir yasalarımıza sokalım; öldürmek bizim işimiz ne de olsa! (YPT/HK)