Şii din adamlarının itibarı, İran'da hiç İslam cumhuriyetinin 30 yılı içinde olduğu kadar azalmamıştı. Eskiden manevi değerler uğruna dünyevi çıkarlardan vazgeçtikleri için saygı görürlerken, artık dünyevi zenginlikler uğruna güçlerini kötüye kullandıkları düşünülüyor. Yine de insanlar birçok din adamının hâlâ iyiliğin tarafında olduğuna inanıyor. İşte bu yüzden Humeyni'nin 1980'lerin sonunda siyasi suçluların toplu katliamını onaylamasının ardından onun yerine geçmeyi reddeden Ayetullah Muntazeri farklı sosyal gruplar tarafından bir hayli saygı görüyor. Muntazeri manevi bir seçim yapmıştı ama mollaların çoğu bir yol ayrımında sıkıştılar.
Ama Sovyetler sonrası dünya düzeni ve İran'ın yeni dünya düzenine bağlamında artan askeri kuşatılmışlığı Ayetullahlar dâhil herkesi bir seçim yapmaya zorluyor. Sokaktaki insanlar kararlarını verdi. Onlar İslam cumhuriyeti altında geçen son 30 yıldan farklı bir gelecek istiyorlar; daha iyi hayat koşuları sunan, insan hakları ve iş güvencesinin olduğu bir dünyada barış dolu bir gelecek. Oysa Şii din adamları ya ne yapacağını bilemez haldeler ya da dini-askeri oligarşik müttefiklerine ihanet etmemeleri için ağır bir baskı altındalar.
Peki din adamları niye endişeliler? Neden düpedüz bir karar verip bir taraf seçemiyorlar? Onların bir taraf seçebilmeleri için önce hangi soruların cevaplanması gerekiyor? Acaba bu konuda toplumda süregelen politik çelişkileri görmezden gelerek karar verebilirler mi? Cevap hayır. Diğer tüm sosyal kurumlarda olduğu gibi, Şii ruhban sınıfı da kendi kendine bir kurum değil, bu kurumun temsilcileridir.
Aynı zamanda, Şii din adamlarının büyük bir bölümü, rejimi destekledikleri için ödüllendirileceklerine dair umutlarını kaybetmiş durumda. Güvenlik güçleri ve ordununkiler de dâhil olmak üzere artan hükümet harcamaları, ülkenin tek kaynağı olan ham petrol ihracatından elde edilen geliri de tüketiyor. Rejim, yüksek ödemeler yapılan birkaç manevi destekçidense alt sınıflardan gelen, az paraya razı silahlı ve kaderci müritleri olmasını tercih ediyor. Eğer bu doğruysa din adamlarının çoğunluğu ayaklanmaya katılabilecek konumda olmalılar, ya da en azından iktidardaki oligarşiyle aralarına bir mesafe koymalılar. Bu durumda müşterileri olan mütedeyyin kitlelerden net bir işaret beklemeliler. Peki, bu işaret ne zaman gelecek?
Şii İran'da, en geleneksel ve popüler dini törenler, İmam Hüseyin'in 680'de şehit olduğu tarihi temsil eden Muharrem ayının 9'unda ve 10'unda gerçekleşiyor. Bu törenler her yıl milyonlarca İranlıyı bir araya getiriyor ve farklı dini grupları temsil eden yerel komite ve derneklerce düzenleniyor. Burada temsil edilen gruplara bu etkinliği hükümete karşı büyük bir gösteriye çevireceğini ifade eden muhalefet de dâhil.
Hükümetin son zamanlarda gerçekleşen barışçıl gösterilere karşı uyguladığı vahşet göz önünde bulundurulduğunda bunu başarıp başaramayacaklarını tahmin etmek zor. Bununla beraber kesin bir şey var: Muhalefet başarılı kitlesel protestolar düzenlediği takdirde, bu yılki Aşure törenleri Şii din adamlarını rejimle olan bağlarını koparmaya ve manevi değerlerden geriye kalanları korumaya zorlayacak. Bu sürecin sonunda dini inançları hükümetin çöp kutusundan çıkarıp, yeniden müminlerin kalplerine yerleştirmiş olacaklar.
Barack Obama'nın yeni dünya düzeninde politik ve ekonomik güç merkezlerinde dini, ideolojik ve ırksal inançlara yer yok. Yeni dünya düzeni politikayı ve ekonomiyi ulussuzlaştırmaya ve dinden arındırmaya kararlı. Buna küresel dünya ekonomisi, küreselleşme deniyor. Ve küresel dünya ekonomisinin hâlâ Orta Doğu'nun petrol kuyularına ihtiyacı var. Ve aynı zamanda siyasi istikrara dayalı (bu geleneksel, askeri ya da demokratik istikrar olabilir) küresel güvenliğe ihtiyacı var. Demokrasi üzerine kurulu istikrar, yıllardır despot bir kültüre sahip olan ve keskin sınıf çatışmaları yaşayan ülkelerde kolayca sağlanamaz. Gençlerin nüfusun üçte ikisini oluşturduğu İran vakasında, genç nüfusun çoğunluğu daha iyi bir gelecek umuduyla demokrasiyi destekliyor. İster dindar ister laik olsun, bu çoğunluk barışçıl gösterilerle gerçek bir demokratik toplum inşa edebilmek için her türlü fedakârlığa hazır olduğunu gösterdi. Bunun başarılması, savaştan yıpranmış Orta Doğu halkları için bir zafer olur. Tam tersi bir yenilgi ise, 'yeni dünya düzeninin ödenecek tüm bedellere rağmen demokratik istikrara ihtiyacı var' ilkesiyle Irak'ta ve Afganistan'da yaptığı gibi, NATO'yu İran'a demokrasiyi götürmeye çalışması için cesaretlendirebilir.
İran'daki Şii din adamları Saddam ve Taliban gibi halklarını bu kadar büyük bir bedel ödemek zorunda bırakan rejimi terk edemeyecek kadar dünyevî ihtirasların içine gömülmüş olabilirler mi? Onların bu yılın Aşura törenlerinde oynayacakları rol, önümüzdeki yıl İran'ın politik tablosunda gerçekleşecek değişimlerle ilgili bize bir ipucu verecek. (BD/ÇT/EK)
____________________________________________
*İngilizce'den çeviren Çiçek Tahaoğlu