Psikanalitik çözümlemelerini psikolojiyle sınırlamayan; daha doğrusu psikanalizi yaşamın akışıyla ve edebiyatla bütünleyen Adam Phillips, metinlerinde iyi bir hikâye anlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Yaşamın zorluk ve heyecanlarına yoğunlaşırken özgürlük, suç, aşk, sevgi, kıskançlık, ihanet, vazgeçiş, değişim, hazlar gibi konuları işliyor ve temel yanılgıları (örneğin deliliğin akıllı olmanın zıttı gibi gösterilmesi) düzeltmeye uğraşıyor. Söz konusu çabasını hep denemeler kaleme alarak okura sunuyor. Bu şekilde daha evvel gidilen yolların dışına çıktığını; bir direniş ve protesto geliştirerek yaşamla ve insanlarla ilişki kurduğunu söyleyip çemberi tamamlıyor: Psikanaliz-edebiyat-ironi.
Phillips, her şeyin ihtisas hâline getirilmesini eleştirirken uzmanların tam da bu nedenle yaşamdan uzaklaşabildiğini ve kaçırdıklarının farkına varamadığını savunuyor. Hayatla sıkı bağlar kuran yazar, psikanalizi “yaşamı açıklayan söz dizisi” olarak tarif ediyor.
Yaşamda yalnızca sorunların bulunmadığını, ona çözümlerin de dâhil olduğunu söyleyen Phillips, tüm bunları anlattığı denemelerine bir yenisini ekliyor: Houdini’nin Kutusu’nda yoğunlaştığı kaçışların ve kaçma sanatının birer ihtiyaç hâline geldiğinden bahsediyor. Harry Houdini’nin ve Emily Dickinson’ın yaşamlarından yola çıkarak kaçışın hangi manaya geldiğini ve insanların kaçış ânında neden kendini güçlü hissettiğini çözümlüyor.
Houdini’nin ‘kişisel dini’
Phillips, bazen bir oyun hâlini alan bazen çarpıcı bir hakikat olan kaçışın, insanla uzun bir yol yürüdüğünü, onun çocuksu yanına rağmen belli duygularla beraber ortaya çıktığını bir bilgi vererek hatırlatıyor: “Temel duygumuz korku olsun ya da olmasın, kaçış sırasındaki, firardaki hâlimiz peşimizi bırakmıyor. İster bir şeyden kaçalım ister bir şeyden paçayı kurtaralım –İkaros, Oidipus veya Narkissos, kurban ya da zalimler gibi– neyden kaçmamız gerektiğini ve neyden kaçmamız gerektiğine inandığımızı tanımlamadan kendimizi tanımlayamayız.”
Kaçmanın ve kaçamamanın genellikle başarısızlığa yorulduğunu söyleyen Phillips, tercih edilen hayatın bu eylemde büyük rol oynadığını ve “ideallerin anahtarının korkularımız” olduğunu anımsatıyor.
Başarısız bir hahamın oğlu Houdini’nin, “babasının önündeki engellerin -benimsediği kültürün onu nasıl dışladığının, geçmişinin her zaman onu nasıl gölgelediğinin- şahidi olduğunu” hatırlatan Phillips, onun bir kaçış ustasına dönüşme yolunda bu gördüklerinin bize bir ipucu verebileceğini düşünüyor.
Ticarileşen yeni dünyada yaşamaya pek fırsat sağlamayan geleneklerden kaçan Houdini, Phillips’e göre “kişisel bir din yaratmaya koyuluyor.” Babasının ve ailesinin yolundan gitmeyerek ya da kendisini kuşatan kültürün aksi istikametinde yürüyerek “hayatını zalim bir asimilasyon parodisi icra etmeye adıyor; her şeye adapte olabilen ve her şeyden kaçabilen bir insana dönüşmek için” çalışmaya başlıyor. Akrobatlığı, trapezciliği, ardından sandıktan çıkma oyunuyla ünlendiği ve ortadan kaybolma numarasıyla zirveye taşıdığı illüzyonistliği de zamanla “her şeyden kaçabilir” diye nitelenmesini sağlayacak şöhreti de bu çabaya dâhil: “Eğlence, şöhret ve servet için en iyi ceza sisteminin sunduğu hapis ve gözetimden kaçabilecek masum bir insandı. Her şeyden kaçabilirdi. Bunu ABD’de (ve yakın zamanda tura çıkacağı Avrupa’da) yapabilecek birinin olması, gösterilerine akın edenlere tuhaf, paradoksal bir mesaj veriyordu. (...) O bir suçlu (ya da bir tanrı) değildi; yetkilileri kurnazlığıyla alt ediyor ve bunu yaptığı için de övülüyordu. Bu durum, kendisini ilerlemeye adamış, kanunlara sadık herhangi bir toplum için kusursuz bir manzaraydı.”

‘Kuşkuculuğun tedavisi yüksek risk’
Phillips, modern zamanların Prometheus’u diye nitelenen Houdini’nin, bir oyun şeklinde olsa bile imkânsız kavramını ortadan kaldırdığını ve metamorfoz gibi numaralarında sınırlandırılmayı kendisinin seçtiğini söylüyor. Onun oyunları ve numaralarının özünü ise “özgürlüğe kavuşmak” oluşturuyor. Özgürlüğe kavuştuğu her oyunuyla ve numarasıyla Phillips'in ifadesiyle “insanlara kuşkuculuğun tedavisinin yüksek risk olduğunu gösteriyor”: “Houdini sezgisel biçimde, başkaları onu görmeden önce, kendi kendisinin seyircisi gibi görünür. Kalabalığı etkilemek ve dikkat çekmek için onun da ima ettiği gibi menüde ölümün de bulunması gerekir. Ama görmeye geldikleri şey risktir, başarısızlık ve başarının alışılmadık bir boyuta taşınmasının getirdiği dramdır.”
Phillips, arzulardan kaçmanın bir tüketim ve kısıtlama eylemi hâline getirildiği zamanımızdan o dönem yaptıklarına baktığı Houdini’nin kaçmayı, kurtulmayı ve kaybolmayı özgürlüğe kavuşmaya dönüştürerek âdeta bir arzu şeklinde kendisine izleyenlere sunduğunu hatırlatıyor. Başka bir deyişle babasının tecrübelerinden yola çıkarak “kendisine geri dönülecek bir şeyden kaçmayı” defalarca sahneliyor. Yazarın ifadesiyle onun bu eylemi izleyenlere hayatî bir mesaj veriyor: “Büyülenmenin doğası hakkında, riski temsil eden gösteri ve ödeme yapan modern izleyicinin iştahı hakkında korkutucu bir şeyi de ortaya koyar. Her şeyden öte bize, seyircinin göremediği şeyi bilmek istediğini, cehaletinden büyük bir heyecan duymak istediğini gösterir. Ancak Houdini’nin kendisini keşfi, kendi masumiyetini de kapsar. Sembolik ya da değil, zincirlenmiştir ama başka bir şeyi değil sadece kendisini özgürleştirmek ister.”
Phillips’e göre Houdini uçmasıyla, kaçmasıyla ve zincirlerden kurtulmasıyla onu izleyenler için “modern bir kahramandı” çünkü çekeceği çileyi kendisi belirliyor ve bu durum onu değiştirmiyordu. Yazarın deyişiyle “yeni bir şey öğrenmiyor ve daha önceki bilgisini teyit ediyor.” Böylece bir “risk teknisyenine dönüşüyor”; önce bu riskin reklamını yapıyor, ardından da uygulayıcısı olarak sahne alıyor. Sonuçta sergilediği kaçış oyunları yani dürüst sihirbazlık, Houdini’ye “kötü bir zamanda iyi bir adam olmanın yolunu açıyor.”
Kendi sınırlarıyla özgürleşen şair
Houdini’nin gücü ve isyanı, sahnelediği oyunlar kadar bunu nerede ve nasıl gerçekleştirdiğiyle de ilgili. Phillips, düştüğü notla bunu açıklıyor: “Bir zamanlar siyaset yapılan yerde şimdi sallanan bir adam vardı. Kültürün kendisi için hayal edebileceği bir görüntü gibiydi ama çağın en kaba sembolleriyle: “Kalabalık, banka, gazete, histeri, zincirler, baş aşağı duran bir adam. Rüyanın yorumları –sahnenin okunuşu– kullanılan sembollerden daha da kaba olabilirdi. Belki de Houdini’nin sihri buydu: Aşikâr olanın sanatı.”
Ruh çağırdığını söyleyen sahtecilerle mücadele eden, yaptığı sihrin tıpkı bilim gibi çürütülebileceğini savunan Houdini, “kimsenin maskesini düşüremeyeceği bir maske düşürücüye” dönüşüyor. Bunu yaparken yazara göre bildiği önemli bir gerçek var: “Houdini’nin söylediği üzere, mesele kandırmak için insanların güvenini kazanmaktı. (...) Houdini’nin de açıkça bildiği gibi başarılı sihirbaz, kutsal güven erdeminin ticaretini yapardı. Onun inancına göre iyi sihirbazlık, insanların gördüklerine inanma, diğer kişilerin güçlerine güvenme gibi çocukça isteklerinden zararsızca faydalanırdı. Oldukça ilginç ve şaşırtıcı şekilde ortak bir isteğe dayanırdı: İnsanların güvenilmez olana yarı bilinçli bir şekilde güvenme isteğine.”
İnsanlara idellarini sorgulama imkânı verirken kaçılacak şeyin kişinin kendisi tarafından yaratıldığını göstermek isteyen Houdini’den, inzivaya çekilerek gözden kaybolan Emily Dickinson’a geçen Phillips; şairin kaçışının bazıları tarafından çirkinliğine bazıları tarafından ise aşk acısına bağlandığını söylüyor.
Dickinson, Houdini’nin aksine ortalıkta dolaşarak değil, görünmez olarak kaçıyor. Yazar onun için şöyle bir yorum yapıyor: “Görünmez olma konusunda kararlıydı –yazdığı çok sayıda ürkütücü şiirin büyük bir kısmı o yaşarken yayımlanmamıştı– ama yaşam alanını daraltması zihnini daraltmamıştı. Kendi yarattığı sınırlamalar onu özgürleştirmişti…”
Houdini’nin etrafındaki kalabalığa rağmen Dickinson, yalnızlığı tercih ederek bir kaçış gerçekleştiriyor. Phillips bu nedenle ona “doğal bir kaçış sanatçısı” diyor.
Phillips, Houdini’nin Kutusu’nda adını andığı kişiler ve söz ettiği örnekler aracılığıyla hem kaçış kavramının hayatla, edebiyatla ve psikolojiyle bağlantısını ortaya koyuyor hem de neden, nereden ve nereye kaçmak isteyebileceğimize dair kalem oynatırken her zaman yaptığı gibi hayatî bir meselenin çözümlemesine girişiyor.
Houdini’nin Kutusu, Adam Phillips, Çeviren: Oya Gürbahçe, Ayrıntı Yayınları, 156 s.
(AB/TY)







