4+4+4’e gelmeden baştan sorunlu bir eğitim sisteminin içinde olduk hep. Kara önlük giyilen zamanlar da dâhil. Kaldı ki dünyanın hemen her noktasında benzer mantıkla yürütülen ve tek seçenek olarak ortaya konulan bir eğitim anlayışı var.
Alternatif eğitim sisteminin olduğu tek örnek ise Brezilya da, Topraksız Kır İşçileri Hareketi (MST) içerisinde bildiğimiz kadarıyla.
Birkaç ay önce Adıyaman’da yapılan halk oyunları yarışmasında, 10 yaşında bir çocuğun şalvarı gösteri esnasında düşmüştü. Alkışlar ve tezahüratlar eşliğinde ağlayarak da olsa oyununa devam etmişti çocuk. Üzüntü vericiydi manzara. Çocuk devam ettiği için niçin gururlanılmıştı, salon niye coşmuştu bilmiyorum. Oysa rahatsız edici bir durum vardı ortada ve izlenilen eğitim sisteminin her detayında görülen psikolojik şiddetten sadece biriydi.
Arada kaynıyor çocuklar. Fark etmiyor… Kimi kurumların elinde, kimi inançların... Görünürlükleri de ebatları kadar oluyor. Herhangi bir televizyon kanalında türbanlı bir kız çocuğunun Kuran-ı Kerim’i ya da İstiklal Marşı’nı okurken hakikaten ama hakikaten dolu dolu ağlayışı karşısında gülüp geçmemiz de pek acıklı. İzlediğimiz şey, bir nevi şiddet yaşamış birinin ne hale geldiği ve sonunu öngöremiyoruz.
Eğitim sisteminin arızalarını tespit etmek için bütün ilgili mevzuat bilgilerinden önce birkaç nokta var her şeyi anlatan. Misal fiziksel olarak hapishaneden hiçbir farkı olmayan, çevresinden duvarla yalıtılmış, yeşilsiz, sözde okul bahçesi denilen yerde 10 dakikalık teneffüslerini acele yaşamaya çalışan çocuklar.
Misal sekiz yaşındaki bir çocuğun 40 dakika boyunca, kapalı bir ortamda neden oturmak zorunda olduğu. Misal haftanın beş günü, günde sekiz saat, çocukluğunun büyük bir kısmını beton bir binanın içinde geçirme zorunluluğu…
Yılda birkaç defa değişen sınav sistemi içerisinde, karabasanlardan karabasanlar beğeniyor çocuklar ve yalnızlar. Yalnızlar çünkü büyük meseleler konuşulurken onlara hiç sıra gelmiyor. Çaresiz sabah girecekleri sınavı bekliyorlar. Kravatlı amcalar, hanımefendi kadınlar bütün kasvetleriyle diplerinden ayrılmıyor tüm bu olanlar arasında. Tercih olarak belki de en akıllı olanı tembelliği seçmek. Her ne kadar bunun sonucunda okulu bitiremediğiniz için akılsız (türlü sıfatlar vs…) ilan edilecekseniz de…
Ortalama her ebeveynin sıkça başvurduğu bir eleştiridir, yıllarca İngilizce dersi verilmesine rağmen hala nasıl olur da bu dilin öğrenilemediği ya da niçin dershanelere ihtiyaç duyulduğu. Demek bir işe yaramıyor sonucu da çıkartılır ortaya.
Ivan Illich, Okulsuz Toplum’da okula gitme ihtiyacının “modern bir mit” olduğundan bahseder. Ona göre insan, bir kez okulun bir ihtiyaç olduğunu kabul ettiğinde, diğer kurumlar için de artık kolay bir av haline gelmektedir. Genç insanlar, kendi hayal güçlerinin müfredatın sunduğu eğitimle şekillendirilmesine izin vermektedirler ve her çeşit kurumsal planlamaya karşı şartlandırılmaktadırlar. Ve Illich bir yanılgıya dikkat çeker: Okul sistemi eşit şanslar vermek yerine, imkânların dağılımında tekelleşmeyi sağlar. Aday, bir mertebe elde etmek için yerine getirmek zorunda olduğu şartların müfredatına uymak zorundadır.
DİSK-AR’ın Nisan ayında yayınladığı çocuk işçiliği raporu da tam olarak okulun modern toplumlarda ne işlevi olduğunun yanıtını veriyor. 4+4+4 yasasıyla zorunlu ilköğretim yaşının 6-13 yaş aralığına çekilmesi, doğal sonuç olarak çocuk işçiliği yaşını 13’e düşürdü. Buna göre 2013 yılında yaşamına son verilen 1235 işçinin 59’u çocuk işçi.
Gündem Çocuk Derneği’nin, 2013 yılı için hazırladığı Türkiye’de Çocuğa Karşı Ayrımcılık Raporu’nda ise birçok başlık var. Çocuğun birinci derece yakınlarının meslek ve/veya işleri, cinsel yönelime dayalı ayrımcılık, engelliğe dayalı ayrımcılık, çocuğun suça sürüklenerek ya da suç mağduru olarak çocuk adalet sistemine sahip olması, çocuğun birinci derece yakınlarından birisinin cezaevinde olması gibi. Başlıklardan biri de eğitim sistemi kaynaklı ayrımcılık. Mevcut sistemin ayrımcılık ürettiğinin, eşitsizliğin devlet eliyle pekiştirildiğinin ve çocuklar açısından geri dönülmez sonuçlar doğuracağı söylenmiş.
Beri yandan AKP hükümetinin dindar nesil yaratma hazırlıklıları da var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere dağıttığı “mahrem eğitimi” kitapçıklarında şablonla anlatılmış kadının ve erkeğin mahremleri. “Haramdan sakının” diye bir nasihat de var ki 17 Aralık sonrası dinlediğimiz tapelerle yan yana durduğunda oldukça enteresan duruyor.
Foto: Dilek Çolak / MST'de alternatif eğitim
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Başkanı Abdullah Aysu, Topraksızlar 25 Yaşında kitabında, MST’de eğitim gören bir kişinin, geçer not alabilmesi için bir köylü –bilgenin- yanına gönderildiğinden bahsediyor. Karşılıklı bir eğitim süreci bu. Köylü öğrenciye geçer notu vermezse öğrenci kuram bilgiyi tekrar almak zorunda. Bu tecrübe aktarımında, öğrenci de okuma yazma öğretiyor köylüye.
Yerel özellikleri bir yana buralar için oldukça uzak bir örnek olduğu doğru. Yalnız, başka bir eğitim mümkün olabilir dedikten sonra fikir vermesi açısından önemli.
Şu da var: Talep olmamasına rağmen karma liseler kız lisesine çevrilirken, liseler, imam hatip liselerine dönüştürülürken, derdimiz bir çocuğun nasıl 40 dakika boyunca bir odada kalabildiği mi olmalı? Evet, belki de... Kabul ettiğimiz kimi ezberleri baştan sorgulamalı. (FG/EKN)