Devrim Tahrir'e geri döndü. Günlerdir Kahire'de, İskenderiye'de, Süez'de düzenlenen gösterilerin, polisle çatışmaların kitlesellik ve militanlığı şubat günlerini hatırlatıyor.
Kimileri ikinci bir devrimden, kimileriyse önceki devrimin tamamlanması gereğinden bahsediyor. Kesin olan yegâne şey, belki de kimsenin beklemediği bir biçimde sokaktaki siyasetin yeniden inisiyatif kazanmış olması, "demokrasiye geçiş" sürecinin yeniden sokağa inmiş olması.
Aslında Mısır'daki devrimci sürecin, medyatik tabirle "Arap Baharının", yani Arap ayaklanmaları sürecinin bütününün kaderi üzerinde tayin edici etkileri olabilecek kritik bir dönemeçte bulunduğunu söylemek mümkün.
Bir hususu baştan vurgulamak ve belki sonra da tekrar tekrar anmak gerekiyor: Mısır devrimi, ülkeye son otuz küsür yılda hâkim olmuş siyasal atalet ve apatiyi berhava etti. Adına yaraşır her devrim gibi, muazzam bir toplumsal enerjiyi açığa çıkardı, aşağıdakilerin kolektif siyasal inisiyatifini kışkırttı; bir "sokak siyasetinin" serpilmesine yol açtı.
Mübarek'in devrilmesinin arka planında önceki yıllarda gelişmiş işçi ve gençlik hareketleri, yani devrim köstebeğinin görünmeyen, sessiz ve derinden faaliyetinin etkisi büyüktü elbette. Ancak geniş kitlelerin kendi kolektif güçleriyle uzun yıllar hüküm sürmüş bir diktatörü mağlup etmeleri, ahali nezdinde muazzam bir siyasal özgüven patlamasına yol açtı.
Mısır devrimini ABD emperyalizminin bir siparişi addedenlerin idrak edemediği, tam da aşağıdakilerin kendi kolektif eylem ve güçlerine olan inancında yaşanan bu sıçrama. Son günlerde yaşanan hadiseler, şubat günlerini andıran ve askeri yönetimi hedef alan kitle seferberliği, "sıradan insanlar" nezdinde yaşanan bu bilinç sıçraması ve özgüven hesaba katılmaksızın anlaşılamaz.
Başbakan Essam Sharaf'ın istifasına yol açan ve esas itibariyle Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi (SKYK) tarafından devrimin saptırılmasına, "demokrasiye geçiş" ve "normalleşme" adı altında demokratik makyajlı bir askeri rejim tesisine karşı gerçekleşen gösteriler, Mısır devriminin ne ölçüde radikal bir birikim yaratmış olduğunu ortaya koyuyor. Devrimin siyasal ve sosyal rezerv güçleri tükenmek bir yana anlaşılan daha da radikalleşmiş bulunuyor.
Mübarek'in devrildiği şubat günlerinde ordu, diktatörlüğü muhafaza etmek adına diktatörü feda etmiş, kendisini devrimin adeta hami ve banisi ilan ederek halk hareketini karşısına almamaya özen göstermiş ve bu suretle de kitlelerin sergilediği radikalizmi soğurmayı hedeflemişti.
Umut edilen, Mübarek'in devrilmesinin ardından demokrasiye "düzenli" bir geçiş yaşanması, yani bir iki liberal kozmetik müdahale haricinde eski düzenin temel parametrelerinin değişmeden kalmasıydı (bu "geçiş" lafzı otoriteryanizmden "demokrasiye" bir tür doğrusal-evrimsel ilerleme varsaydığı için oldukça problemli bir tabir elbette).
Bu stratejinin belli bir dönem başarıyla uygulandığı söylenebilir. Öyle ki karşı devrim sürecinin tamamlandığı, SKYK'nin eski rejim taraftarları ve Müslüman Kardeşler'in dolaylı destek ve yardımıyla devrimin açığa çıkardığı enerjiyi soğurduğu ya da denetim altına aldığı yorumları sıklıkla duyulur olmuştu.
Yeni bir "ihanete uğrayan devrim" vakasıyla karşı karşıyaydık: Askeri mahkemelerde yargılanan protestocular, yasaklanan grevler, Kıptilere yönelik saldırılarda ve genel olarak devlet şiddetinde artış... Esasında yaklaşmakta olan seçimler tıpkı sabık Mübarek devrindeki gibi giderek artan otoriterleşme eğilimine "demokratik" bir kamuflaj vermenin ötesine geçmeyecekti.
Son beş gündür yaşanan gösteri ve en az 33 kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar kazın ayağının öyle olmadığını gösteriyor. Sokak siyaseti, kurumsal-elit siyasetine teslim olmamakta direniyor. Kitleler devrimlerinin göz göre göre ellerinden çalınmasına öyle kolay razı olmuyor; devrimin açığa çıkardığı siyasal ve sosyal özlemler öyle hemen hızlıca ortadan kaldırılamıyor.
SKYK'nin demokrasiye geçiş sürecini yönetme biçimine karşı çok farklı siyasal ve sosyal kesimleri bir araya getiren (gösterilere 25 Ocak devriminin başını çeken gençlik örgütleri ve sol kadar mesela Selefiler de katılıyor) geniş bir muhalefet oluşmuş durumda.
Müslüman Kardeşler zor durumda
Burada küçük bir paranteze ihtiyaç var belki: Müslüman Kardeşler'in son günlerdeki gösteriler karşısında takındığı mütereddit tutum onu zor durumda bırakıyor. Örgüt son olarak üyelerine salı günü gerçekleştirilen gösterilere katılmama çağrısında bulunmuştu. Bu durum, yani Müslüman Kardeşler'in SKYK ile protestolar arasında kararsız kalması, örgütün tabanında ve özellikle devrim sürecinde radikalleşmiş genç üyeler arasında tepki topluyor.
Aslında genel olarak sokak hareketinin inisiyatif kazandığı durumlar, demokrasiye sınırlı ve kontrollü bir "geçişle" esastan sorunu olmayan Müslüman Kardeşler'i zor durumda bırakıyor.
Seçimlere Hürriyet ve Adalet Partisi adıyla girmeye hazırlanan ve ciddi bir başarı beklentisinde olan örgüt esas itibariyle ordu denetiminde tesis edilen ya da edilecek "huzur ve güven ortamından" memnun denebilir. Ancak diğer yandan ordunun (başbakan yardımcı El-Selmi'nin son anayasa önerilerinde söz konusu olduğu gibi) yeni siyasal dönemde çok da güçlenmesi ve siyasal süreçler üzerinde tek hâkim konumunda olması taraftarı da değil.
Dolayısıyla bir yandan ordunun böylesi önerilerini zaman zaman eleştiriyor diğer yandan da protestoların "aşırıya" kaçmaması gerektiğini salık veriyor. Hem sokağın ve devrimin hem de müesses nizamın sözcüsü olmaya çalışıyor, yani ne yardan vazgeçiyor ne serden. Bu kararsız ve salınan tutumun örgütün Aşil topuğunu oluşturduğunu, kitle muhalefetinin yükselmesinin onu daha da sıkıştırabileceğini söylemek mümkün.
Neticede Mısır'daki gelişmeler kritik bir noktaya doğru evriliyor. Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi Başkanı Tantawi salı gecesi televizyona çıkarak devrimin en hararetli günlerinde Mübarek'in yaptıklarını hatırlatan bir konuşma yaptı. Hükümetin istifasını kabul etti ve sivil idareye daha hızlı geçiş sözü verdi.
Aslında ordu iki seçenekle karşı karşıya: Ya gösterileri daha da yoğun ve şedit bir baskıyla karşılayacak ya da daha fazla taviz verip protestoların "gazını" almaya çalışacak. Her iki seçenekte de sokak hareketinin daha fazla inisiyatif kazanması muhtemel.
Ancak şunu da unutmamak gerek: 25 Ocak devriminin şokunu atlatan düzen güçleri SKYK öncülüğünde hızla yeniden organize oluyor; paralize olmuş devlet aygıtı yenileniyor. Sokaktaki güçlerin, "Tahrir Cumhuriyeti"nin bu koşullarda basıncı ne kadar sürdürebileceği meçhul. Devrimin belki de kaderini tayin edecek nihai bir kapışmaya doğru ilerliyoruz.
Arap ayaklanmaları sürecinin Bahreyn'den Libya'ya bir dizi ülkede şu ya da bu biçimde geriletildiği, emperyalist müdahaleciliğin inisiyatif kazanmaya çalıştığı koşullarda Mısır'da bu kapsamda bir yeni mücadele dalgasının oluşmasının ülke sınırlarının ötesinde etkileri olabilir.
Eğer hareket SKYK'yı geriletmeyi başarabilirse bu Arap devrimleri sürecinde mücadeleleri daha radikalize edip derinleştirecek bir itilim sağlayabilir. Sürecin tavsamasının ya da saptırılmasının önüne geçip aşağıdan mücadeleleri harlayabilir.
Aslında Mısırlılar demokratik devrimlerin ancak aşağıdakilerin elinde kaldığı sürece "güvende" olabileceğini, elit siyasetine ve onun kurum ve kurallarına bırakılamayacak kadar ciddi meseleler olduğunu kanlarıyla hatırlatıyor. Hasılı en iyisi, Mısırlı devrimci sosyalistlerin ifadesiyle bitirmek: "Şehitlere şan, devrime zafer, halka güç ve zenginlik!" (FB/AS)