Bugünlerde Mısır'da tüm güçler karşı karşıya geliyor. Geçen hafta kendimi Kahire'de bir otel lobisinde, tüm kadınların çarşafa girmesini savunan köktenci bir vaizle sohbet ederken buldum. Arkasındaysa Fransız turistler mayolarıyla duruyordu. Sonra otel piyanisti "My Way"i söylemeye başladı.
Daha sessiz bir köşeye geçmeyi önerdim ve bir Selefi olarak sadece Frank Sinatra'ya değil her türlü müziğe karşı olduğunu vurgulayan vaiz kabul etti. İslamın yedinci yüzyılda uygulandığı şekilde hayata hakim olmasının yararları üzerine bir süre daha konuştuktan sonra vaiz arabasına bindi ve bilgisayara teknisyeni olarak çalıştığı işine döndü.
Mısır'ın genç liberal orta sınıfı devlet başkanı Hüsnü Mübarek'in devrilmesiyle önü açılan tek kesimin kendileri olmadığını keşfediyor. Önde gelen bir liberal politikacı bana devrimden önce Selefiliğin farkında bile olmadığını itiraf etti. Şimdi Selefi hareketin sözcüleri televizyon ekranlarından inmiyor ve politik olarak örgütleniyorlar. Bazı öngörülere göre, eylülde yapılacak seçimlerde yüzde 5 ila 10 arasında oy alabilirler.
Daha yerleşik ve ılımlı bir İslami hareket olan Müslüman Kardeşler'in de oyların en az üçte birini alacağı düşünüyor. Birkaç küçük İslamcı partiyi de eklersek Mısır'ın ilk parlamentosunda İslamcıların çoğunluğu alması işten bile değil. Batılı bir diplomat kahvesini yudumlarken "Kesinlikle mümkün" diyor.
Seçimler önemli çünkü oluşacak parlamento anayasayı değiştirerek ülkenin gelecek on yıllarına damga vuracak. Fakat Mısırlı liberaller zor koşullarla karşı karşıya. Nüfusun yüzde 40'ı günde 2 doların altında yaşıyor. 30 milyon kişi okuma-yazma bilmiyor. Müslüman Kardeşler açık ara ülkenin en örgütlü hareketi; liberallerse dağınık.
Bunu fark eden çoğu liberal bu yıl yapılacak parlamento ve başkanlık seçimlerinin altyapısını oluşturacak anayasa değişikliği referandumunda, yeni siyasi hareketlerin örgütlenmesi için zamana ihtiyaç olduğunu savunarak hayır oyu kullandı. Seçimlere hazır olan Müslüman Kardeşler'se evet kampanyası yürüttü ve değişikliklerin yüzde 77 oyla kabul edilmesinden oldukça memnun kaldı.
Liberal kesimin referandum yenilgisi onlara kötü bir şok oldu çünkü devrimin ardından ilk defa İslamcılar ve liberaller karşı karşıya geliyordu. Bu durum örgütlenmeleri için bir uyarı olarak algılanmalı.
Ne yazık ki, liberal Mısırlılar enerjilerinin büyük bölümünü geleceğe hazırlanmak yerine eski rejimin peşinden gitmek için harcıyor. Bu ay başlarında kitleler yeniden Tahrir meydanına çıktı ve Mübarek'in yargılanmasını istedi. Bu talep karşılanınca eski rejim altında gelişen sermayedarlara karşı yolsuzluk ithamlarının peşine düşülüyor.
Bazı liberaller eski rejimle hesaplaşmanın yeni Mısır'ın kuruluşu için vazgeçilmez olduğunu savunuyor. Ayrıca "derin devlet"in yeniden canlanıp değişimin önünü kesmesinden endişe ediliyor. Fakat geçmişe aşırı yüklenmek geleceğin kaçmasına neden oluyor. Ekonominin ciddi şekilde sarsılması politik riskleri de beraberinde getiriyor. Turizm endüstrisi kilit önemde ancak turistler henüz ülkeye gelmeye korkuyor.
Çok sayıda iç ve dış yatırım dondurulmuş durumda. Enflasyon yüzde 18 civarında ve gıda enflasyonu yüzde 50'nin üzerinde. İstikrarı sağlamaya çalışan hükümet sübvasiyonları devreye soktu ancak bütçe açığı şu an GSMH'nin yüzde 12'sine ulaşmış durumda. Bazıları Mısır'ın bir ödemeler dengesi krizine doğru ilerlediğini düşünüyor. Zaten yoksul olan ülkede IMF stili önlemlerin alınması Mübarek sonrası için çok parlak bir gelişme olmayacak.
Bütün bunlara karşın Kahire'de hala devrim coşkusu sürüyor. Tahrir meydanına çıkan insanlar hala başardıkları şeyin büyüklüğüyle heyecanlanıyor - geleceğe dair bir umut ve gurur hissiyatı var.
Batıya gelince, Libya, Suriye ve Yemen'de yaşanan dramın Mısır'ın ihmal edilmesine olanak verilmemeli. Arap Baharı'nın geleceği büyük ölçüde hala Arap dünyasının en kalabalık ve kültürel olarak etkili ülkesinin kaderiyle bağlantılı.
Gelecek seçimlerin başa güreşen liberal adaylarından Muhammed El-Baradey geçen hafta bana "Eğer burada başarırsak Arap dünyasındaki demokrasi yürüyüşünün önü alınamaz" dedi. Öte yandan eğer Mısır kaybederse Arap Baharı'nın getirdiği iyimserlik yerini daha karanlık günlere bırakabilir. (GR/EA)
* Gideon Rachman'ın Financial Times'ta 25 Nisan'da yayınlanan makalesini Emin Acar Türkçeleştirdi.