Mısır’da örgütlü muhalefetin beceremediği işi, Müslüman Kardeşler’in (Ikhwan) bizzat kendisi başardı: Tüm Mısır’ı kendilerine karşı birleştirdi! 30 Haziran’da, Müslüman Kardeşlerle örgütsel bağı olanlar dışında, Mısır halkının tamamına yakını sokağa indi, dersek abarmış olmayız. Sadece ülkenin değil dünya tarihinin de bu en büyük kitle eyleminde, meydanları ve sokakları dolduran milyonlar tek bir sloganı tekrar edip durdu: “İrhal!” (Git!)
Tıpkı, iki buçuk yıl önce aynı sloganı Mübarek’e karşı yükselttikleri gibi... Ocak 2011 devrimi, esas olarak yoksulların ve öyle ya da böyle yıllardır mücadelelerini sürdüren muhalif kesimlerin öncülüğünde, koltuğuna yapışmış bir diktatöre karşı yükselen güçlü bir isyandı; fakat gelişmeleri kıyıdan seyredenler de az değildi, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere. (Unutmayalım ki, ancak günler sonra sokağa indiler!)
30 Haziran 2013 eylemi ise, bütün sınıfları ve kurumlarıyla toptan bir halkın bir cemaate karşı isyanına dönüştü. Bu sefer sadece sağcısından solcusuna, Hıristiyanından Müslümanına, her kesim ve sınıfa mensup Mısırlılar değil, ordu ve polis teşkilatı da isyancılardan yana tavır koydu. Peki bir yılda ne oldu da Mursi, kendini halkın gözünde ikinci bir Mübarek kılmayı başardı?
Mursi’nin düşüşü aslında geçen sene 30 Haziran’da yemin ederek göreve başlamasından bir kaç ay sonra başladı. Seçim kampanyasında, ülkenin temel meselelerini 100 günde çözme vaadinde bulunmuş, ancak bunların hiç birini çözemediği gibi, kendi adamlarını kritik yerlere yerleştirmeye, giderek Mısır’ı ‘Ikhwan’laştırmaya girişti. Halkın yaşamında en ufak bir iyileşme sağlanmazken, sürekli gerileyen ekonomik tablo konusunda halktan sabır talep ediyor, bu arada IMF’yle masaya oturup ülke kaynaklarını Katar ve Suudi sermayesine açmaya hazırlanıyordu.
Siyasi alanda ise peş peşe aldığı tartışmalı kararlarla, tepki üstüne teki topluyordu; ‘seçimi kazanmış lider’ özgüveniyle sokağın eleştiri ve itirazlara kulak tıkıyordu. Polisin ve askerin işlediği suçlara karşı hiçbir girişimde bulunmuyor, tersine askerle el sıkışıp suçlarını hasıraltı etmeyi tercih ediyordu. Parlamento seçimlerinin Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilip Meclis’in devre dışı kalmasının ardından, gerçekte karar alma yetkisi olmayan Şura Meclisi’ni kendi adamlarıyla doldurup parlamentonun yerine ikame etti. Yeni Anayasa konusunda muhalefeti bypass edip kendi anayasalarını dayattı. Kazanılmış kimi temel hakları yok sayan, dini referanslarla hazırlanmış bu anayasayı yine zorlama bir kararla referanduma götürdü.
Bu uzlaşmaz tavırlar karşısında, 2012 sonlarına doğru meydanlar Mübarek’in son günlerini aratmayacak şekilde yeniden dolmaya başladı. Bundan iki ay kadar önce tabanda başlayan ‘Tamarrud’ (İsyan) hareketi bütün bu birikimin üzerine geldi. Bu kampanyayla Mursi’yi ve MK’i istemediğini deklare edenlerin (bunu ad-soyad, kimlik numarası ile imzaladıkları bir belgeyle teyit edenlerin) sayısı 22 milyona ulaştı.
Şu anda ülkede hayat durmuş durumda, fiili bir sivil itaatsizlik hali var. Ordunun sonunda müdahil olup ultimatom yayınlaması, dışarıdan zannedildiği gibi hareketin sırtını askere yaslandığını değil, tam tersine hareketin gücü ve büyüklüğü karşısında ordunun kayıtsız kalamadığını gösteriyor. Ve elbette, Mursi’in çevresindekiler batan gemiyi bir bir terkederken, ordunun rol kapma telaşını... 30 Haziran’da milyonlar sokağa indiğinde ordunun adı bile anılmıyor, askerlerin tavrının ne olacağını kmse bilmiyodu. Kısacası şu anda sokaktaki halk orduyu değil, ordu sokaktaki halkı destekliyor.
Mısır’da, Mübarek’in gidişinden beri tekrar edilen “El sawra mustamirra” (Devrim devam ediyor) cümlesinin, basit bir niyetten ibaret olmadığı Haziran’ın son gününde gerçekleşen bu muazzam başkaldırı ile iyice anlaşıldı. Mursi’nin en büyük hatası, kendi öz gücüyle ve onca gencin canı pahasına 30 yıllık bir diktatörlüğü devirmeyi başaran Mısır halkının, seçimlerde oy kullandıktan sonra evine döneceğini ve bir sonraki seçimi bekleyeceğini zannetmesi oldu.
85 yıllık illegalite dönemlerinde bir dizi baskıya göğüs geren, her musibetten sağ çıkmayı başaran Müslüman Kardeşler de, trajik bir şekilde, legal sahaya indikten sadece bir sene sonra hem de iktidar onların elindeyken halk tarafından büyük bir hezimete uğratıldı. Üstelik Mısır halkı bu işi, şiddete bir kez bile meyletmeden, doğrudan demokrasinin araçlarını kullanarak başardı.
Bundan sonra gelişmlerin ne yönde seyredeceği ayrı bir konu... Ama Mursi’nin dün gece yaptığı ve yeni bir şey söylemediği son konuşmasından anlaşıldığı kadarıyla, MK ‘çarpışarak çekilme’ yolunu seçmiş görünüyor. Her üç cümlesinden birinde, anti-demokratik ve hatta yasal olmayan uygulamalarıyla çoktan kaybettiği ‘meşruiyet’ lafını tekrar edip durdu. Ordunun sözcüleri ile karşılıklı olarak “canımız kanımız pahasına demokrasiyi savunma” edebiyatına sarılmış durumda. Kitleler ise ayrı dilden konuşuyor, kan akıtmayan can almayan bir demokrasiyi işletiyor ve bu anlamda tarih yazıyor. (NS/HK)
* Bu yazi Mısır'daki askeri darbeden önce yazıldı, 16.00 sularında yayımlandı.
* * Fotoğraf: Mohammed Hesham- Kahire / AA