"Miş Kifaye!" ("Yeterli değil!") diye bağırıyor taksi şoförü radyoda "Mübarek'in ülke dışına çıkması yasaklandı" diye duyurulduğunda.
25 Ocak'ta başlayıp 18 gün süren sabırlı direnişten sonra yeterli değil, Mısır'da halk kökten bir değişiklik istiyor. Bu yüzden 30 yıllık, hatta daha bile uzun, baskı rejiminden potansiyel özgürlüklere uyandıkları 11 Şubat sabahı'ndan beri susmuyorlar, küçük gruplar halinde her gün değişik bakanlıkların, devlet kurumlarının önünde türlü isteklerini dile getiriyorlar.
Ama tıpkı gösteriler sırasında olduğu gibi potansiyel devrimin siyasi yapılanışının aslında yeni başladığı 11 Şubat sabahından bu güne, sokaktaki istekleri kendi tekillikleri arasında bağ kurmak suretiyle bir araya getirebilecek siyasi irade hala zayıf gözüküyor. Belki de demokrasi oyunu tam da bu siyasi iradenin tekillikleri birer birer öznelliklerini bastırmadan çoğulcu bir ortamda bir araya getirebilmesi demek. Tam da bu yüzden bugün ülkede siyasi kafa karışıklığının getirdiği telaşlı bir bekleyiş mevcut.
25 Ocak'ta Mısır'da başlayan halk direnişi çoğunluğunu 25-34 yaş arası orta ve alt-orta sınıf gençlerin sanal sosyal iletişim sitelerinde örgütlenmesi ile vücut buldu. Siyasi ve sivil hakların yıllardır sistematik bir şekilde ihlali ile giderek artan gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk kuşkusuz milyonların ısrarlı direnişindeki ana etkenlerdi. Tam da bu yüzden, gösteriler ısrarla devam ettikçe sınıf, din, cinsiyet ve yaş ayrımı olmaksızın, toplumun bu siyasi ve sosyo-ekonomik çürümüşlükten bıkmış geniş kesimlerini kapsayan bir hal almaya başladı.
O kadar ki, adeta Ocak ayında İskenderiye'de bir Kipti kilisesinin önünde yapılan arabalı bomba saldırısına bir cevap verirmişçesine 6 Şubat sabahı Hristiyan ve Müslüman duaları Tahrir Meydanı'nda peşpeşe edildi. Zengin, fakir yemeklerini paylaştı. Tahrir Meydanı, kategorilerin bireylerin üzerine yüklediği ağırlıktan arınarak Mısırlılar'ın tek vücut olduğu kamusal bir alan haline dönüştü.
1952 darbesinden bu güne giderek güçlenerek yerleşen cemaatçilik mantığı ve bu mantık içerisinde hareket eden devlet düzeni, dini kurumları devlet ile vatandaşın arasındaki temel iletişim noktası kılmak sureti ile sokaktaki vatandaşı gün be gün daha da pasifleştirmistir.
Tam da bu bağlamda Mübarek'in istifa ettigi gün olan 11 Şubat'tan bir önceki gün halka ithafen yaptığı konuşmada kendisini "baba", halkı da "oğlu" olarak tanımlaması bir ironi olarak karşımızda durmakta. Gösteriler sırasında polisin sokaklardan tamamen çekildiği zaman zarfında halkın kendiliğinden gündelik hayatın güvenli ve düzenli bir şekilde devamı için mobilize oluvermesi ise baba-oğul ilişkisini mevcut hiyerarşisinden çıkarıverdi, ve bir nevi senelerdir alışılagelmiş olan düzene bir ket vurma potansiyelini açığa çıkardı. Trafik polisi yokluğunda vatandaş trafiğin düzenli bir şekilde akması için sokaklardaydı.
Aynı vatandaş güvenlik açısından tam bir boşluğun olduğu ortamda bir nevi Mahalle Koruma birimleri kurmak sureti ile güvenliği sağlamaya çalıştı. Çöplerin toplanmayıp birikmeye başladığı noktada çöpleri toplama görevini de üstlenen yine vatandaşlar oldu.
Kanımca 18 günlük direnişin en önemli yanı Mısır'da vatandaşların hem tek tek hem de kollektif bir yapılanma içerisinde tekrar aktif bireyler olarak toplumsal hayata katılma potansiyellerinin farkına varmış olmalarıdır. Ancak bu potansiyelin kalıcı bir şekilde hayat bulması yukarıda sözünü ettiğim siyasi iradenin bir an önce işlerlik kazanması ile birebir ilgili. Bugün hala böyle bir iradenin varlığından tam anlamıyla söz etmek mümkün değil.
Gösterilerin başladığı ilk günden bu güne sokaktaki vatandaşın meydandaki siyasi katılımı ve mobilizasyonu ile devlet ve siyasi partiler nezdinde süregiden siyaset arasında bir boşluk var gibi gözüküyor. Sokaktaki telaşlı bekleyişin tabanını oluşturan bu boşluğun kanımca üç sebebi var. Birincisi, mevcut siyasi partilerin örgütlü siyaset yapma adına etkinlikleri halen bir tartışma konusu. İkincisi, halk orduya özellikle polis karşısındaki tutumu ile kıyaslandığında her ne kadar ılımlı yaklaşşa da, ordunun rejim-halk dengesinde ağırlığının nereye düştüğü hala çok da belirgin değil. Bunun yanında, asker ile polis arasında muhtemelen daha önceden oluşmaya başlamış ancak 18 günlük halk direnişi sırasında ve sonrasında tezahür etmiş ayrışmalar ve kırılmalar da söz konusu. Yıllardır süregiden baskı rejiminin birey ile ilişkisinde yolsuzluk ve şiddetin birincil olarak vücut bulduğu kurum olan polis teşkilatı halk tarafından kesinlikle istenmiyor. Belki de bu yüzden bugün hala sokaklarda minimal bir polis gücü mevcut.
11 Şubat'ta Mübarek'in istifası ile sonlanan 18 günlük halk direnişi yıllardır pasifleştirilmiş vatandaşlık pratiklerini aktifleştirmesi bağlamında heyecan verici. Ancak 11 Şubat'ta açılan potansiyel devrim yolu ancak siyasi iradenin de vatandaşın aktif pratiklerine katılması ve bunları desteklemesi ile sürekli kılınabilir. Bu da ancak devlet kurumlarının içinde ve siyasi arenada kökten ve yapısal değişikler ile mümkün. Bu yüzden önümüzdeki birkaç ay ve daha sonrası Mısır'da toplumsal ve siyasi hayatın geleceği açısından son derece kritik bir dönem olacak. (SA/EÜ)
____________________________________________________________
* Sinem Adar, Brown Üniversitesi, Sosyoloji.