Fotoğraf: https://www.tanqeed.org/
On yıl önce Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin düzenlediği Mimarlığın Sosyal Forumu'nda öne çıkan başlıca sloganlardan biri "Başka Bir Mimarlık Mümkün"dü. Dünyanın değişik ülkelerinden gelen mimarlar, alışılagelmiş ana akım mimarlığın ötesinde, mesleğin toplumsallaşmasını, toplum hizmetinde bir mimarlığı tartışıyor, bu konudaki deneyimlerini aktarıyorlardı.
"Toplum hizmeti" sözleri mimarlar için yabancı değil. Daha 1960'lardan başlayarak Mimarlar Odası "Toplum Hizmetinde" olduğunu vurguluyordu. Hatta 1970'lerde "Mimarlar Halkın Hizmetinde" sloganı ile daha politik bir yaklaşım benimsenmişti. Ancak bu kavramların pratikte ete, kemiğe bürünmesi kuşkusuz bir süreç, kararlı ve sabırlı bir örgütlenme işiydi.
Mimarların ve meslek örgütünün yakın geçmişinde, mimarlık - toplum ilişkisini ve bu ilişkinin eylemlere dönüşmesini anlatan çok sayıda çalışma vardır. İktidarların yapılaşma politikalarına karşı yürütülen toplumsal muhalefet hareketlerinin, konuya ilişkin akademik çalışmaların dışında özellikle yerel yönetimlerle birlikte başarılı örnekler gerçekleştirilmiştir.
Genç mimarların, mimarlık öğrencilerinin gecekondu bölgelerinde, kırsal alanlarda kolları sıvayarak gerçekleştirdiği dayanışma örnekleri de vardır. 12 Eylül öncesi Belediye Başkanı Terzi Fikri döneminde Fatsa'da gerçekleştirilenleri unutmak mümkün değil. Bütün bunlar, çok daha kapsamlı bir yazının, daha geniş çalışmaların konusu olabilir, olmalıdır da.
"Başka bir mimarlık" yapmanın bedeli
2013 yılında Pakistan'ın Karaçi kentinde mimar Pervin Rahman'ın (Perveen Rahman), bir "faili meçhul" saldırı sonucu öldürülmesi meslektaşları, dostları, yıllarca birlikte olduğu Karaçi'nin yoksulları için acı verici oldu. Olay, yoksul halk yararına gerçek anlamda "başka" bir mimarlık yapmanın mümkün olduğunu, ama bunun bir o kadar da zorlu bir mücadeleyi gerektirdiğini gösterdi.
Bilindik yöntemlerle cinayetin üzeri örtülmeye çalışıldı. Hemen ertesi gün polis tarafından vurulan bir Taliban militanının cinayeti işlemiş olduğu söylenerek dosya rafa kaldırılmak istendi. Gelen tepkiler üzerine yeni tutuklamalar yapıldıysa da bir sonuca ulaşılamadı.
Yüksek Mahkeme 2014'te, emniyet yetkililerinin soruşturmaya müdahale ederek olayın açıklığa kavuşmasını engellediği gerekçesiyle konunun yeniden soruşturulmasını istedi.
Olaydan 6 yıl sonra, geçen yıl Ekim ayında davayı yeniden ele alan Yüksek Mahkeme yargıçları, kolluk güçlerinin bu konudaki vurdumduymazlığı karşısında isyan ederek şöyle diyorlardı:
"Konu giderek içinden çıkılmaz bir hale getiriliyor... Anlaşılan arazi ve su mafyası karşısında emniyet makamları çaresiz kalıyor... Bu mafyayı ortaya çıkarmaya güçleri yetmiyor mu?.. Mafya, toplumsal amaçlı çalışmalar yürütenleri hedef alıyor, öldürüyor..."
İzleyebildiğim kadarıyla Pervin Rahman cinayeti davasında yeni bir gelişme yok. Zaten ülkemizde yaşadıklarımız da böyle bir davada gerçek suçluların ortaya çıkarılmasını beklemenin gerçekçi olmadığını gösteriyor.
Orangi projesi ve cinayetin arka planı
Pervin Rahman cinayetinin ardından, Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin aylık dergisi Bülten'de (Mayıs 2013, sayı 108) yayınlanan bir yazımda, Rahman'ın başında bulunduğu Orangi projesi hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştim. Cinayetin arka planı konusunda özetle şöyle demiştim:
"Karaçi, nüfusun hızla arttığı bir kent. Böyle bir ortamda arazi yağması, arazilere zorla el koyma, insanların oturdukları konutlardan zorla çıkarılarak mülksüzleştirilmesi neredeyse olağanlaşmış. Orangi projesinde görev alanlar, çevrelerindeki bu tür yolsuzluklara direniyorlar, yoksul halkın barınma hakkını korumaya çalışıyorlar.
"Orangi projesi çalışanları her yıl binlerce kişinin öldürüldüğü bir kentte, çatışmaların sürdüğü güvensiz bir ortamda bu işleri yapıyorlar ve dolayısıyla özellikle arazi yağmasının başını çekenlerin hedefi durumuna gelmişler.
"Sürekli tehdit alıyorlar, ofisleri silahlı kişiler tarafından basılıyor ama onlar halkın da desteğine güvenerek çalışmalarını taviz vermeden sürdürüyorlar. Ama nereye kadar?
"Sonunda beklenen oluyor, 30 yıldır projede çalışan ve projenin yöneticiliğini yürüten mimar Pervin Rahman, 13 Mart 2013 akşamı evine dönerken silahlı saldırıya uğruyor ve öldürülüyor. Bizim de alışık olduğumuz deyimle bir 'faili meçhule' kurban gidiyor.
"Mimar Pervin Rahman iki kere hedefti. Hem menfaat şebekelerinin karşısına korkusuzca dikilmişti hem de bir kadındı. Arazi mafyası öldürdü dediler. Cinayeti Taliban'ın da işlemiş olabileceğini söylediler.
"Oysa Rahman karşısında kimlerin olduğunu ölümünden iki yıl önce konuştuğu bir televizyon programında söylemişti. 'Bu işleri çevirenler başta polisler olmak üzere her dereceden resmi görevliler ve değişik siyasi partilerin ileri gelenleri, hatta milletvekilleri' diyordu. Arazi yağmasında geçerli rüşvet tarifesini rakamlarıyla açıklamıştı."
Bir ekleme yapayım; Rahman'ın üzerine gittiği bir de "su mafyası" vardı. Karaçi'nin bulunduğu Pencap bölgesi suyun bol olduğu bir yer. Ama özellikle gecekondu bölgelerinde su sıkıntısı çekiliyor. Kente su getiren ana borular yer yer delinerek tankerlere su alınıyor ve halka satılıyor.
Kente verilen suyun yüzde 40'ına bu yolla el koyan korsan şebekeler türemiş. Pervin Rahman bu su hırsızlığının yapıldığı 90 kadar noktayı tespit etmiş, bu noktaları kent haritası üzerinde göstererek açıklamıştı. Doğaldır, bir sonuç çıkmadı, su korsanları ticaretlerine devam ettiler.
Üç dakikalık bir radyo haberi
Amerikalı gazeteci Steve Inskeep "Hızla Büyüyen Kent: Karaçi'de Yaşam ve Ölüm" (Instant City: Life and Death in Karachi") adlı kitabın yazarıdır. Silahlı saldırının ertesi günü NRP radyosunda yaptığı üç dakikalık haber programında Pervin Rahman'ı çok iyi anlatmış ve kendisiyle 2008'de yaptığı konuşmanın ses kaydından bölümler yayınlamış.
Inskeep; Rahman'ın mimarlık okuduğunu, ancak daha okul yıllarında çizgi dışı görüşleri olduğunu söyler. Rahman ona; lüks, pahalı yapıların tasarımı konusunda okulda gördüğü eğitimin olumlu bir işe yarayacağına daha o yıllarda inanmadığını anlatmıştır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
"- Mezun olduğumda kafam çok karışıktı. Tanınmış bir mimarın bürosunda çalışmaya başladım ama kısa bir süre sonra çantamı bile almadan oradan kaçtım.
- Yani aslında bir işin vardı ve bir gün aniden çalıştığın büroyu terk ettin.
- Evet.
- Büroda nasıl bir proje üzerinde çalışıyordunuz?
- Bir otel tasarımı yapıyorduk ve ben ne yaptığımı anlamıyordum. Buradan alacağım paraya ihtiyacım yoktu. Yaptığım işin kime hizmet ettiğini de bildiğime göre, böyle yapıların tasarımı ile uğraşarak boş yere zamanımı harcadığımı düşündüm."
Bu kısa büro deneyiminin ardından Pervin Rahman, Orangi'de yoksulların hizmetinde çalışmaya başlar. Hayatının sonuna kadar da aralıksız bu görevi sürdürür. Inskeep, radyodaki haberinin sonunda özetle şöyle der:
"Rahman'ın yönettiği örgütün Taliban'la anlaşmazlığa düştüğü, bu nedenle Taliban tarafından öldürüldüğü söylentileri dolaşıyor ortalıkta. Taliban bu iddiayı reddetmiştir... İş öldürme konusuna gelince, Pakistan'daki çoğu silahlı grup erkek - kadın farkı gözetmez. Kadınlara tanınan tek eşit hak budur... Rahman'ın bana anlattığı bir olayı hatırlıyorum.
"Bir tarihte silahlı bir grup Orangi'de çalıştıkları binayı işgal etmiş. Polise haber vermenin bir yararı olmayacağını düşünen Rahman, rakip silahlı grubu aramış. İki grup karşı karşıya gelmiş, bir süre birbirlerini keskin bakışlarla süzmüş ve tek bir kurşun atmadan, kimseye zarar vermeden binayı terk etmişler. Çalıştığı ve yaşamını sürdürdüğü ortama ilişkin bu absürt hikâyeyi anlatırken gülüyordu."
Arif Hasan'ın söyledikleri
Kuşkusuz Pervin Rahman tek başına değildi. Başarılı yerel kalkınma projeleri uygulamış olan tanınmış toplum bilimci Dr. Akhtar Hameed Khan başlatmıştı Orangi Projesi'ni. Onun 1999'da ölümünden sonra projenin yönetimini Pervin Rahman devralmıştı. Projede görev alan ve kitle içinde çalışma deneyimine sahip toplumsal aktivistler de projeye önemli katkılar sağlıyor, Rahman'a destek oluyordu.
Pakistan'ın tanınmış mimar ve kent bilimcilerinden, özellikle Karaçi üzerine yazdıklarıyla bilinen Arif Hasan'ın da Pervin Rahman'ın yaşamında önemli bir yeri var. Rahman üniversitede öğrenciyken hocasıydı, Orangi projesinde görev almasını da gene o önerdi. Ölümünün ardından düzenlenen bir anma toplantısında Pervin Rahman için özetle şunları söylemiş:
"Orangi'de çalışmaya başladığımızda, işe aldığımız birkaç genç mimar bir hafta içinde işi terk etti. Sadece Pervin çalışmaya devam etti. Bölgede örgütlenmeyi yürüten politik aktivistlerle birlikte çalışmak zorundaydı ve bu kolay bir iş değildi.
"Yapılacak ilk iş Orangi'nin haritasını çıkarmaktı. Birleşmiş Milletler'den gelen danışman bu işi harita mühendislerine yaptırmamızı önerdi. Ama biz 40 öğrenciyle birlikte çalışarak haritaları çıkardık. Öğrencilerin bu gecekondulardaki koşulları görmelerini, bölge halkı ile ilişki kurmalarını istiyorduk. Pervin neredeyse kendi yaşındaki bu öğrencileri yönetti. Bölgenin altyapısı, su ve kanalizasyon sistemi bu haritalara göre bölge halkı tarafından yenilendi.
"Bütün naifliğimizle bu işi kentin başka gecekondu bölgelerinde de yapmaya giriştik, ama oralarda işler yürümedi. Çünkü biz o mahallelerde sahada değildik. Çok tartıştık, sonunda o bölgelerden bu işe ilgi duyanları Orangi'de eğitmeye başladık. Böylece Pervin'in sorumluluğunda Orangi Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (OPP-RTI) ortaya çıktı. Burada verilen eğitim, doğrudan işi yaparak öğrenmeye dayanıyordu ve önemli başarılar elde ettik.
"Pervin'i 1987 yılında Enstitü'nün yöneticiliğine atadık. Bu görevlendirme tepkiyle karşılandı, 'Bu işi bir genç kadın yürütemez' diyorlardı. Daha tutucu çevreler, 'Bir kadının emrinde çalışamayız' diyordu. Pervin zamanla bu tepkileri boşa çıkardı. Politik açıdan deneyimli aktivistlerle birlikte, bölge halkı ile ve tek tek ailelerle yakın ilişkiler kurarak işleri yürüttü. Yerleşme hakkında birinci elden bilgiler edindi.
"Yerleşmede halkın oturduğu konutları nasıl daha yaşanabilir hale getirebileceğimize ilişkin bir araştırmanın ana hatlarını daha önce çıkarmıştık. Bu araştırmayı da yine Pervin, sahada mimarlık öğrencileri ile birlikte çalışarak yürüttü. Araştırma sonucu oluşturulan programın önemli bir bölümü, yerel teknolojilerin kullanılmasını, küçük ölçekli inşaatçıların desteklenmesini öngörüyordu. Pervin yerleşme içinde atölyeler kurarak, gerekli inşaat malzemelerinin üretilmesini sağladı. Bugün bu küçük işletmeler yılda 3.500 konuta hizmet veriyor.
"Pervin'in yönettiği Orangi projesi, Sind eyaleti düzeyinde resmi makamlar tarafından örnek alındı. Bugün Karaçi gecekondu bölgelerinin yüzde 72'sinde, istenilen düzeyde olmasa da ciddi iyileşmeler sağlanmış durumda. Eski bürokratik engeller kaldırılarak yerinde çözümler getirildi, mahallelerde resmi kayıtların tutulacağı bürolar açıldı, halka ve özellikle kadınlara küçük çaplı krediler sağlayan örgütlenmeler getirildi... Çocuklara ve gençlere eğitim veren çok sayıda okul açıldı. Bütün bunlar halkın yaşama daha güvenli bakmasını sağladı."
Arif Hasan, o tarihe kadar özellikle gecekondu bölgelerinin haritalarının mevcut olmadığını, bir anlamda buralardaki yerleşmelerin yok sayıldığını, ancak Pervin Rahman'ın yürüttüğü harita ve yerinde tespit seferberliği ile yeni bir aşamaya geçildiğini anlatıyor. Pervin'in, son derece önemli gördüğü bu konuda çok sayıda gencin eğitilmesini sağladığını, üniversite ile gecekondu bölgelerinin ilişkisini sürekli kıldığını vurguluyor.
"Pervin Rahman: İsyankâr bir iyimser"
Dostları ve sevenleri Pervin Rahman'ın ardından onu, meslek yaşamını, Orangi'de gerçekleştirilenleri anlatan bir dizi etkinlik düzenlediler, yazılar yazdılar. Bu arada bir de kapsamlı bir belgesel hazırladılar. Yönetmenliğini belgeselci Mahire Ömer'in (Mahera Omar) yaptığı filmin adı "Perveen Rahman: The Rebel Optimist"( Pervin Rahman: İsyankâr Bir İyimser).
Belgesel İngilizce, yer yer Urduca konuşmalar da geçiyor, ama izlemenizi tavsiye ederim. Filmde sadece Pervin Rahman'ın yaşamını, yaptıklarını öğrenmekle kalmayacaksınız; bugün 20 milyona yaklaşan nüfusu ile Karaçi'yi, kentte ve ülkede yaşanan çatışmalı ortamı, kentin gecekondu bölgelerindeki durumu ve bütün bu güçlüklere direnen insanları izleyeceksiniz.
Pervin Rahman 1957'de bugün Bangladeş'in başkenti olan Dakka'da doğmuş. 1947 - 1971 tarihleri arasında Doğu Pakistan adıyla Pakistan'ın bir parçası olan bu topraklar, 1971'de trajik çatışmalarla bağımsız bir ülke haline gelmiş. Rahman bu trajediyi çocuk yaşlarında yaşamış. Göçmenliği, silah zoruyla yerinden edilen her şeyini yitirmiş insanların çilesini biliyor.
Pervin Rahman'ın ailesi 1971 olaylarında Karaçi'ye yerleşmiş. Hali vakti yerinde bir aile. Pervin iyi bir eğitim almış, prestijli bir mimarlık okulunu bitirmiş. İsteseydi iyi paralar kazanan yıldız bir mimar olabilirdi. Yüz binlerce Pakistanlı gibi İngiltere kapıları ona da açıktı. Ama o tercihini farklı bir yönde yaptı.
Rahman isteseydi rahat köşesinde oturur, sosyal konularla yine ilgilenir, uluslararası düzeyde bir akademisyen olabilirdi. Ama o doğrudan halkın içine girmeyi, yoksul insanların çektiği sıkıntıları adeta bir hekim gibi olabildiğince azaltabilmek için mücadeleyi tercih etti.
Pervin Rahman'ın "iyimser isyankârlığı"; sosyal alanlarda çalışanlar, mimarlar, mimarlık öğrencileri ve özellikle "Başka bir mimarlık mümkün" diyenler için anlamlı bir yaşam öyküsü olmalı. Onun ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği deneyimin bizlere ışık tutmasını dileyelim ve inandıkları uğruna canını veren bir mimarı, Pervin Rahman'ı sevgi ve saygı ile analım. (AŞ/AÖ)