Örgütlü insan hakları mücadelesi 12 Eylül faşizminin altıncı yılında, 1986'da başladı. İnsan Hakları Derneği (İHD) 1986 yılında idam hükümlüsü, faili meçhul cinayetle yaşamını yitirmiş, işkence görmüş, yurt dışına sürgüne gitmiş, tutuklanmış ve hüküm giymiş on binlerce devrimci sosyalist insanımızın gencimizin aileleriyle kendileri de mağdur, farklı düşüncelere sahip sol aydınlar tarafından kuruldu. Türkiye çapında örgütlendi, yüzbinlerin hançeresinden yükselen bir çığlık oldu, sesini dünya alem duydu.
Sonraki yıllarda örgütlenmeler çeşitlendi Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) kuruldu. Hak mücadelesi gündeme oturdu. Hükümetleri sarsan bu etkin mücadele kuşkusuz hükümetlerin hoşuna gitmedi. Anti propaganda mekanizmaları çalıştı. Adli, idari, siyasi baskılar uygulandı. İnsan hakları savunucuları solcuydu, bölücüydü, terör örgütleriyle ve yabancılarla işbirliği içindeydiler. Ağır bedeller ödettiler onlara. 13 üyesi-yöneticisi öldürüldü İHD'nin. Başkanı Akın Birdal'a kurşunlar sıkıldı. Açılan davalarda çok zaman tüketildi.
Avrupa Birliği Türkiye'yi 1999 yılında aday ülke olarak ilan edinceye kadar sürdü bu baskıcı ve ayırımcı politikalar. Birdenbire insan hakları değerlerine sahip çıkmaya başladı hükümetler. İnsan hakları savunucuları muteber kişiler, kuruluşları da saygın oldu. Bülent Ecevit'in başbakan olduğu hükümetler döneminde insan haklarından sorumlu devlet bakanlığı ihdas edildi. İnsan Hakları Başkanlığı ile İnsan Hakları Danışma Kurulları çalışmaya başladı. Bu kurullar o dönemde de insan hakları savunucularına kapalıydı. Ayrıca devletin insan haklarına düşman gözüyle bakışı değişmemişti. İHD Genel Merkezi 2001 yılının ocak ayında, Yunanistan'dan para aldığı yalan haberini bahane olarak kullanan polisler tarafından basıldı. 15 gün süreyle tüm bilgi ve evrakına el konuldu. Çile bitmemişti.
2002 yılında yapılan genel seçimlerinin galibi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile yeni bir döneme girildi. Abdullah Gül'ün Başkanlığındaki 58. Hükümet'in insan haklarından sorumlu devlet bakanı Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır TİHV'yi ziyaret etti. İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun yasası değiştirilerek insan hakları örgüt temsilcileri de üye yapıldı. Zaten AKP, hükümet programına insan odaklı bir siyaset izleyeceğini yazmış ve özellikle işkenceye sıfır tolerans göstereceğini ilan etmişti. Ancak devletin siyaseti değişmemişti. Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) savcısı ve polisler Mayıs 2003'te, Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan, Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanı olduğu olduğu 59. Hükümet döneminde İHD Genel Merkezini bir kez daha bastı. Evrakına el konuldu. Ertuğrul Yalçınbayır'ın insan hakları örgütlerine yönelik açılımı rahatsızlık yarattı ve görevinden alındı.
İHD, İnsan Hakları Danışma Kurulundan haklı olarak çekildi. Ancak, insan hakları savunucuları bu yeni süreçte tüm birikimini danışma kurulunun çalışmalarına sunma gayreti içinde oldu. Kurulan komisyonlarda görev aldılar. Hükümete sunmak üzere raporlar yazılmaya ve kamuoyuna açıklanmaya başlandı. Bu çalışmalar Danışma Kurulu'nu sonu oldu. Azınlık Raporu, İşkence Raporu ve Kurul Başkanı İbrahim Kaboğlu'nun yıllık insan hakları değerlendirmesi hükümet ve yanlısı çevrelerin tepkilerine neden oldu. Hükümetin Danışma Kurulu'nun yapısını değiştirmek ve yandaş bir kurul haline dönüştürmek üzere yaptığı müdahaleleri protesto etmek amacıyla beş kuruluş kurul çalışmalarında çekildiğini açıkladı. Danışma Kurulu, yasanın öngördüğü toplantılar yaptırılmayarak kadük hale getirildi. Azınlık Raporu Komisyonu Başkanı Baskın Oran İle Kurul Başkanı İbrahim Kaboğlu hakkında dava açıldı.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay 15 Ocak 2010 tarihinde "Milli Birlik ve Kardeşlik" projesini bir basın açıklamasıyla anlattı. AKP Hükümeti'nin demokratikleşme atılımının devam edeceğine bunda kararlı ve ısrarlı olduğuna vurgu yaptı. Bu açıklama vesilesiyle insan haklarının açılım projesinde önemli bir tema olarak kullanıldığına tanık oluyoruz. Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Ayırımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu, Bağımsız Kolluk Gözetim Komisyonu, İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi İhtiyari Protokolü ve öngördüğü Ulusal Mekanizma'nın kurulması için yasal çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu öğreniyoruz bakanın açıklamasından.
Devletin ve hükümetin insan haklarının korunması savunulması ve geliştirilmesi görevleri ulusal ve uluslararası insan hakları sözleşmeleri çerçevesinde temel görevleri arasındadır. Bu kurulların bazılarının ve benzerlerinin kurulması yönünde insan hakları kuruluşlarının da önerileri yıllardan beri dile gelmiştir. Hükümetin bu atılımını kategorik olarak reddetmek ve eleştirmek elbette yanlış olur. Ancak yukarıda özetle sunmaya çalıştığım yakın tarihçe Hükümetin yaklaşımına temkinli yaklaşmak gerektiğini anlatmak için yazıldı. Devletin göstermelik insan hakları savunuculuğundan bıkkınlık yaşıyor insan hakları savunucuları. Bu kaygıları doğrulayacak va haklı çıkaracacak bazı gelişmelerie bakalım.
* İnsan hakları alanında bu kadar geniş bir görev alanında çalışma yapmasına rağmen hükümet, insan hakları örgütlerini hazırlık çalışmaları sürecine katmamıştır. Her şey karara bağlandıktan sonra görüntü vermek için düzenlenen resmi toplantılarda insan hakları örgüt temsilcileri konuşturulmuştur. Ancak önerileri kaale alınmamıştır.
* Yeni kurulacağı ifade edilen kurul ve komisyonlarda çeyrek yüzyıldır çetin bir mücadele veren ve değrli bir birikime sahip insan hakları örgütlerinin temsilcileri saf dışı tutulmuştur.
* Hükümet, geçmişten çıkardığı dersle kendisine muhalif olabilecek ya da aykırı düşünce beyan edecek ve esas olarak eleştirel bir tavır takınacak kişi ve kuruluşları bertaraf ederken, yandaş kişi ve kuruluşları atama yoluyla seçme yöntemini yasalaştırma yolunu seçmiştir.
Sonuç olarak resmi insan hakları anlayışı yıllardan beri hatta hükümetlerden de bağımsız olarak hükmünü sürdürmeye devam etmektedir. Durum bugün de değişmemiştir. İnsan haklarının herkese lazım olacağı şiarını hep önlerde tuttu insan hakları savunucuları. Ancak AKP hükümeti insan hakları değerlerini ve söylemini Türkiye'nin dört gözle beklediği ve olduğu belli olmayan Kürt açılımı projesinde bir can simidi gibi kullanmaktadır. Güçlü bir dekora gerek gördü/ihtiyacı vardı, insan haklarını seçti. Yukarıdaki hafıza tazelemesini bu nedenle gerekli buldum. Biz bu filmi daha önce de gördük.
Devletin güdüm ve denetiminde bir insan hakları tekeli yaratılıyor. Oysa şeffaf, katılımcı ve sivil denetime açık insan hakları kurumlaşmasına ihtiyaç var. 2004 tarihinde AB Zirvesi'nde alınan ve 2005 yılında yürürlüğe konulan tam üyelik süreci başlar başlamaz vazgeçilmiş olan hukuk devleti olma yönündeki çalışmaların yeniden başlatılmasına gerek var. Geri alınmış hakların iadesi gerekmektedir. TMY, TCK ve CMK kanunları değişikliği gündeme gelmelidir. Polis devleti gerçekliği artık gizlenemez hale gelmiştir. İnsan hakları değerleriyle buluşmanın hukuk devleti olmanın adımlarını ve açılımlarını görmek istiyoruz. Başta işkence yasağı olmak üzere basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü, gibi temel alanlardaki ihlallere son verilmelidir. Adil ve bağımsız yargı kurumsallaşmalıdır. Kürt sorununda barışçıl bir sürecin daha fazla gecikmeden kamuoyunun bilgisine sunulması ve uygulanması önceliklidir.
Gerçek insan hakları gündemi özetle budur. İnsan hakları, hükümetin "Milli Birlik ve Kardeşlik" senaryosuna dekor değildir.(YÖ/EÜ)