Kadınların siyasal alandan sistematik olarak dışlandığı hepimizin bildiği bir gerçek. Örneğin mecliste bugüne kadar görülen en yüksek kadın oranının, yüzde 14.2 olması bile durumun vahameti hakkında bir şeyler söylemekte.
Kadınların siyaset alanındaki katılımını artırmak ve kadın-erkek milletvekili oranını dengelemek için 2015 seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) dışındaki bütün partiler kadın adaylarının katılımının önemini vurgulayıp, kadın adayları desteklemek için kadın kotası uygulamaya başladılar. Somut olarak atılmış bu adımlara rağmen 7 Nisan 2015’te açıklanan partilerin kadın aday sayıları çok da iç açıcı gözükmüyor.
Genel seçimler için, meclisteki partilerden Halkların Demokratik Partisi'nde (HDP) 268, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) 103, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden (AKP) 99, MHP’de ise 61 kadın milletvekili aday gösterildi; kadın aday oranları ise, HDP’de yüzde 48.7, CHP’de yüzde18.7, AKP’de yüzde18, MHP’de yüzde 11 olarak gözüküyor.
Bu sonuçlar sadece HDP’nin kadın aday sayısı oranının görece yüksek olduğu, fakat diğer partilerin aynı oranı yakalayamadığını gösteriyor. Biz ise görece yüksek olan kadın aday oranlarının meclise nasıl yansıyacağı ve kadın adayların desteklenmesi gerektiği tezinin siyaset alanında boy gösterdiği böyle bir atmosferde bile kadınların neden milletvekilliğine aday olmadığı ya da olamadığı soruları ile ilgileniyoruz.
Öncelikle söze bu sorunun oldukça köklü ve çok boyutlu bir sorun olduğunu söyleyerek başlayalım ve bir adım geriye giderek kadınların adaylık başvurularının neden az olduğunu irdeleyelim. İlk olarak hem siyasetçilerin, hem yasa koyucuların, hem de medyanın sürekli olarak kadının zayıflığına vurgu yapmasının, kadınların aday adaylığı başvurusunda caydırıcı ve en önemlisi cesaret kırıcı etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin siyasete katılım öncesi süreçte sürekli olarak fıtramızda kadının ve erkeğin eşit olmadığını, kadınların “korunması” gereken varlıklar olduğunu ya da “anneliğin en büyük kariyer” olması gerektiğini duyuyoruz. Kadınlara hem siyasete katılım öncesi süreçte hem de hasbelkader siyasete girse bile sonraki süreçte sürekli hadlerinin bildirildiği bir ortamın varlığı da siyasetin “erkek işi/ortamı” olması dolayısıyla kadınları siyasetten uzaklaştırıyor. Bu gibi söylemler kadınların aday olmaları konusunda şevklerini kırdığı gibi, devlet erkanı tarafından da söylendiği için kadınların da siyasetteki ikincil konumu bir anlamda pekiştiriliyor ve meşrulaştırılıyor.
Kadınları geri planda bırakan ikinci etkenin milletvekili aday adaylığı sürecinde alınan başvuru parası olduğunu söyleyebiliriz. Erkeklerle karşılaştırıldığında, hem kadınların ekonomik bağımsızlığının daha kısıtlı olmasından, hem de eşit yetkinliklerdeki kadın ve erkek çalışanlara eşit ücret verilmemesinden dolayı kadın çalışanların kazandıkları gelirin daha az olduğunu biliyoruz. Partilerin kadınlara pozitif ayrımcılık yapmaya çalışırken bu olguları yeterince dikkate almadıklarını görüyor, böyle bir ortamda amaç kadınları desteklemekse kadınlardan hiç para alınmamasıyla bu desteğin sağlanabileceğini düşünüyoruz. Örneğin AKP ve CHP aday adayı olmak için erkeklerden 5000 TL, kadınlardan ise 2500 TL; HDP ise erkeklerden 2000 TL, kadınlardan 1000 TL alıyor. Bu tabloya ek olarak, MHP aday adaylarının ödeyeceği ücrette kadın-erkek ayrımı yapmadan herkesten 2000 TL alıyor.
Fakat kadınların seçilmeme durumunda tamamen boşa gidecek olan bir parayı vermek gibi bir lükslerinin olmadığı da açık bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Başvuru parasını verse bile kadınların çoğunun seçim kampanyası harcamaları için yeterli düzeyde bir geliri yok. Aday adaylığı başvurusunda alınan bu harç sadece kadınların şevklerini kırmakla kalmıyor, aynı zamanda kadınların meclisteki temsiliyeti açısından da eşitsizlik yaratıyor. Bu duruma verilebilecek en somut örneği 7 Nisan’da açıklanan adayların profillerine baktığımızda görebiliyoruz. Bütün partilerin aday profillerine baktığımızda kadın adayların meslek dağılımı, akademisyen, avukat, doktor ya da devletin çeşitli kurumlarında görev alanlar olarak gözüküyor. Fakat ev işçisi olan ya da düşük statüdeki iş sektörlerinde çalışan kadın adayların temsili ise yok denecek kadar az. Maalesef bu eşitsizlik hangi kadın profilinin mecliste temsil edileceğini belirlerken, sokaktaki kadınların sesinin meclise yansımasında da büyük bir engel teşkil ediyor. Bu durum da her kesimin, örneğin ekonomik gelir düzeyi iyi olmayan ya da eğitim düzeyi düşük olan kesimlerin, eşit seçilme şansının ihlal edildiğini gösteriyor.
Kadınların adaylıklarını etkileyen diğer bir sebep de kadınların şimdiye kadar mecliste çok az temsil edilmeleri, karar mekanizmalarında yer almamaları ve etkin görevlere getirilmemeleri ile ilişkili gibi görünüyor. Örneğin şu an mecliste sadece 78 kadın milletvekili bulunuyor. Bu kadın milletvekillerinin, 45’i AKP’de, 17’si CHP’de, 3’ü MHP’de ve 9’u HDP’de yer alıyor. Şu an iktidar partisi olan AKP’nin MYK’sında 20 kişide sadece dört, bakanlık görevini yürüten ise sadece bir kadın bulunuyor. Bu noktada sadece bir kadının başında bulunduğu bakanlığın da “aile” bakanlığı olduğunu vurgulamakta fayda görüyoruz. Bu durum da kadınların aile ile bir tutulduğu ve kadınlar için en büyük kariyerin annelik olduğu ile ilgili söylemlerle de ilişkili gözüküyor. Öte yandan CHP’nin MYK’sında 18 kişinin dördünü, MHP’de 75 kişinin altısını, HDP’de ise 31 kişinin 13’ünü kadınlar oluşturuyor. Bu rakamların azlığı özellikle kadınların günlük hayatlarıyla, kadın oldukları için karşılaştıkları sorunlarla, kadın bedenine ve bakım işlerine (örn. çocuk, yaşlı bakımı gibi) ilişkin konularla ilgili karar verme ve politika yapma süreçlerine dahil olamama sonucunu doğuruyor.
Karar mercilerindeki kadınların azlığı da yeni seçimlerde ilk sıralardan kimlerin aday olarak gösterileceğini etkiliyor ve böylece bu süreç de yine kadınların aleyhine sonuçlanıyor. Adaylık listelerinde örneğin HDP’de ilk sırada 25, CHP’de 15, AKP’de dört ve MHP’de ise iki kadın aday var. Kadın adayların ilk sırada aday gösterildiği illere baktığımızda bu illerin genellikle partilerin oy potansiyelinin çok az olduğu yerler olduğu da açıkça gözüküyor. Bu durum da şimdi oldukça yüksek bir orana sahipmiş gibi gözüken kadın aday sayısındaki çokluğun aynı şekilde meclise yansımaması riskini taşıyor. Bu sonuçlar, bizim de iddia ettiğimiz gibi kadınların siyasette sistematik olarak dışlandığı argümanını destekliyor. Bu dışlanma,siyasette kadının özne değil sadece üzerinde tartışılan bir “nesne” olmasıyla sonuçlanıyor.
Son olarak şu noktayı belirtmek ve vurgulamak istiyoruz. Partilerin eşit sayıda aday gösterme çabalarını elbette görmezden gelmiyoruz, aksine bu çabaları çok önemsiyor ve de destekliyoruz. Fakat kadın gücünün sadece partilerdeki kadınların aday sayısıyla sınırlı kaldığı, erkeğin iktidar, kadının ise ikincil bir konumda bırakıldığı, siyasetin karar mekanizmalarında erkeklerin izin verdiği ölçüde yer alma imkanı bulabildiği bir meclis ve siyasi parti değil, farklı sosyal çevrelerden gelen kadınların eşit bir şekilde temsil edileceği, kadınların aktif, kurucu, hızlı ve cesur bir şekilde mücadele edebileceği ve etkin rol oynayacağı bir meclis ve siyasal ortam arzuluyoruz. (ÖMU/DY/NV)
* Özden Melis Uluğ, Jacobs University Bremen'de politik psikoloji üzerine doktora yapıyor.
** Diren Yeşil Vechta Üniversitesi'nde Toplumsal Cinsiyetler Çalışmaları bölümünde asistan.