Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine bir muhtarlar toplantısında “Biz tarafsız olmayacağız. Biz daima milletimizin tarafında olacağız” demiş.
Neler demiyor ki!
Milletin tarafında olmak…
Erdoğan’ın diline pelesenk ettiği bu sözle kendi siyasetine bir meşruiyet yaratma çabası var. Öyle ya! Kürsüde konuşan ‘bizden’ biri! O, milletin içinden çıkmış, millete ait ve milletle birlikte yürüyor. Bir siyasetçi milletin tarafında olmayacak da nerede olacak?
Milletin tarafında olmak…
Dinleyenlerin de kulağına hoş gelir böylesi savurmalar! Bu toplum babanızım diyenlerden ananızım, bacınızım diyenlere kadar neler görmedi ki…
Hepsi de birer hısım akraba kazığı atarak gittiler.
Ancak kazık atanlar bitmedi, bitmiyor, yakın zamanda bitecek gibi de görünmüyor!
Milletin tarafında olmak…
Millet, ulus, halk, toplum gibi kavramların hala kesin bir tanımı yok, çünkü böylesi kavramlar kendi içinde çok katmanlı, çok yönlü yapılarından dolayı kesin olarak tanımlanamazlar. Bu kavramların sosyolojik, hukuki, siyasi, kültürel alanlardaki özelliklerinden ve anlamlarından söz edebiliriz. Ve bunların her birinden bir ‘bütün’ tanım çıkarılabilir ki, her tanım gibi bu millet veya halk tanımı da bazı eksiklikler taşır.
Osmanlı imparatorluğu bir milletler sistemiydi denildiğinde bundan anlaşılması gerekenin, toplumun Müslüman ve gayrimüslimler olarak ikiye ayrıldığı ve Müslümanların birinci, diğerlerinin ikinci sınıf olduğudur. Buradaki millet tanımının ölçüsü, ayırıcı özelliği din oluyor.
Kapitalist toplum yapısıyla birlikte bu kez sahneye ulus kavramı çıkıyor. Ulus kavramının ayırıcı özelliği din değil, milliyettir.
Sosyal bilimlerde bu tür kavram farklarının işlenmesi bilim disiplinin bir gereği iken, siyasetin toplumdaki dillendirilişinde millet, ulus, halk kavramları aynı anlamda kullanılmakta. Bu nedenle İngilizcesi “United Nations” olan kuruluşu biz dilimize “Birleşmiş Uluslar” olarak değil de, Birleşmiş Milletler olarak çevrilmiş. Bunda biraz da ses uyumunun ve millet kavramının ulusa göre daha bir kapsayıcı olmasının etkisi olduğunu sanıyorum.
Kimdir Erdoğan’ın tarafı olduğu millet?
Konuyu tanımlar bağlamında ele almanın yeri değil. Meseleyi yaşanılır, pratik açıdan ele almaya çalışalım.
Eğer millet Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan herkes ise, Erdoğan bu 78 milyonun tarafında nasıl olabilir? Böyle olabilmesi için Türkiye’deki bütün seçmenlerin Erdoğan’a oy vermesi gerekirdi. Vermediklerine göre demek ki, bunlar Erdoğan’ın yanında olduğu millet kısmına girmiyorlar.
Daha önemlisi bu milletin içinde arsızı var, hırsızı var, katili var, kamuyu soyanı var, dinlisi var, dinsizi var, Müslümanı var, Hristiyan’ı var, Cemaatçisi var, darbecisi var, Kürd’ü var, Alevi’si var, Gezi’cisi var, LGBT’lisi var, AKP’lisi var, CHP’lisi var, seni başkan yaptırmayacağız’ı var, var da var!
Milletin tarafında olduğunu söyleyen Erdoğan’a, işte size milletten bir demet! Hangisini alırdınız?
Millet Türkiye’de yaşayan herkes ise ve Erdoğan’da milletin tarafında ise, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Demirtaş kimin tarafında?
Türkiye’de Erdoğan’a ve AKP’ye oy vermeyen on milyonlarca seçmen var. Bunlar Erdoğan’ın tarafım dediği millete dâhiller mi, değiller mi? Eğer dâhillerse, niye Erdoğan’ın tarafında değiller? Dâhil değillerse, Erdoğan onların da yanında olduğunu iddia ederek ne diye kendi kendine gelin güvey oluyor?
Erdoğan’ın “daima milletimizin tarafında olacağım” dediği millet, yukarıda saydıklarımız olmadığına ve olamayacağına göre, Erdoğan’ın milletimiz sözünden geriye kala kala kendini destekleyen kesim kalıyor. İşte Erdoğan’ın milletimiz dediği toplum kesimi bunlar olsa gerek.
Bu bölücülük değil mi?
Devletin ve Erdoğan’ın bölücülük deyip deyip de bölücülüğün alasını kendilerinin yapması gibi!
Erdoğan ve AKP’yi hacimli bir toplum kesimi destekliyor ve bunlar da milletin bir parçası. Ancak Erdoğan niye yalnızca kendini destekleyen milletinden bahsetmiyor da kendine muhalif millet kesimlerini de kendi hanesine yazıyor?
El çabukluğu.
Milletimizin tarafındayız sözü, aslında keyfi bir millet anlayışının/tanımının ürünüdür. Bu serbest atışın toplumsal hayatta bir karşılığı yok.
Ancak siyasi anlamda hükümetin veya devletin başının milletin, ülkenin, devletin temsilcisi olmak sıfatı vardır ki, bu temsili ve hukuki yetki o yöneticilere milleti, ülkeyi, devleti gasp etme hakkını vermez!
Erdoğan bu hakkı kendinde görüyor, çıkarları ve ihtirasları için milleti de, ülkeyi de ‘kıyamete’ sürüklüyor. Böyle bir durumda Erdoğan/AKP milletinden, ülkesinden, devletinden bahsetmek durumunda kalınır ki, o zaman da geriye neler kalır, bilinmez!
İktidarlar, zulüm ve adaletsizliklerine kılıfı olarak hep millet, din, bayrak, vatan gibi kitleleri kuşatıcı kavramları kullanmışlardır. Milletin yanındayız demek, diyenlere haklılık kazandırmaz!
Milletin bir ferdi olarak Erdoğan ve gibileri, benim tarafımda olduklarını ilan edebilirler ama ben onların tarafında değilim!
NOT 1) Erdoğan bu muhtarlar toplantısında “Bu süreçte muhtarlara da çok iş düşüyor. Benim muhtarım hangi evde kim var? Gelecek gayet uygun ve sakin bir şekilde kaymakamına, emniyet müdürüne bildirecek” demiş.
Daha önce esnafı paramiliterliğe davet eden Erdoğan, bu kez de muhtarları ispiyonculuğa davet ederek II. Abdülhamit’in “Yıldız İstihbarat Teşkilatı”nın bir benzerini “Saray İstihbarat Teşkilatı” olarak kurmaya çalışıyor olsa gerek.
Nahid Sırrı Örik’in “Abdülhamit Düşerken” diye bir kitabı var. “Sultan Erdoğan Düşerken” diye bir kitap yazılır mı bilmem, ama bu düşüşü göreceğiz!
NOT 2) Koalisyon kurulmayacak, erken seçim yapılacak. Erdoğan ve Saray ekibi, 8 Haziran’dan bu yana erken seçimin ortamını hazırlamakla meşguller. Bu ne büyük korku ki, bir koalisyonun kurulmasına dahi razı değiller. (HŞ/HK)
* Fotoğraf Mehmet Ali Özcan - Ankara/AA