Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) yedi yıllık iktidarı süresinde her fırsatta, muvafık osun muhalif olsun herkese, önemli bir şey öğretildi. Hepimize önemli bir siyasi ders verildi.
Artık hepimiz "Millet İradesi"nin her şeyin üstünde olduğunu ezbere biliyoruz. "Milli İrade" demokrasimizin amentüsü oldu. Artık "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesi içerik değiştirdi. Doğrusu; "Egemenlik kayıtsız şartsız millet iradesinindir".
Peki bu irade kimdir? O da yedi yıldanberi ülkeyi tek başına yöneten AKP'dir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğandır. Şimdi egemenlikle ilgili ilkenin bugün ulaştığı-bize dayatılan son biçimini yazalım: "Egemenlik Kayıtsız Şartsız AKP'nin- RTE'nindir".
Yangından mal kaçırırcasına hazırlanmış olan Anayasa değişiklik taslağı tam da bu ilkeye göre tasarlanmıştır. AKP'yi ve onun liderini tahkim etmek üzere düğmeye basılmıştır. Bu taslağı okuduktan sonra bu yargıya tereddütsüz vardım.
Toplumla dalga geçiyorlar
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Yardımcısı "yargıyla dalga geçiyorlar" dedi. Aslında hepimizle bütün toplumla dalga geçiyorlar. Yurttaşların yarısına yakınının temsil edilemediği bir seçim sisteminin ürünü bir Parlamento TBMM. Yüzde 10 seçim barajını düşürmeyen bir Anayasa değişikliğini ileriye atılmış bir adım olarak nitelenebilirmiyiz? Bir demokrasi ölçütüdür bu sorun.
Siyasi Partiler Yasası ayıbına ne diyeceğiz? Milletvekilleri adaylarının Parti liderleri tarafından atanmasına yol açan, bu yasaya dokunmayan bir girişime demokratik diyebilirmiyiz? TBMM atanmışlar meclisi değil mi?
AKP'nin diline doladığı ve kutsallaştırdığı Millet İradesini bu meclis karşılıyor mu?
AKP, Millet İradesi sistemini yasama ve yürütmede çoğunluğu elinde bulundurduğu ve bu durumu sürdüreceğini umut ettiği için dayatıyor. Yasama ve yürütmeyi demokrasimizin yegane unsurları olarak daha da güçlendirmeye çalışıyor. Geri kalan iradeleri yok sayıyor. Yargı erkini böyle bir Milli İrade'ye tabi kılma girişiminde bulunuyor. Güçler ayrılığı sistemini ortadan kaldırmayı hedefliyor. Yargının özelelleştirmeleri ve yolsuzlukları kamu adına denetleme işlevini engellemeye çalışıyor.
Sahaya inmenin zamanıdır
Durum böyle iken, mutlak egemenliğin Millet İradesinde olduğunu söylemek halkı kandırmaya yeltenmektir. 12 Eylül faşizminin Anayasası'nı esas alarak yapılacak kısmi değişiklikler yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini geliştiremez güvenceye alamaz. Bütüncül ve kapsamlı bir yeni Anayasa hazırlama niyeti hiç olmadı zaten.
AKP Anayasa Taslağını hazırlarken, nalıncı keseri gibi çalıştı. Kamu çalışanlarının grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklarını Anayasal güvenceye almayı düşünmedi. Çalışanların kırk yıllık talebidir bu. Avrupa Birliği'nin (AB) de öncelikli reform talepleri arasındadır. Taslakta ise grev hakkı olmayan ve anlaşmazlıkların Hükümetin atadığı bir uzlaşma kurulunda karara bağlanması öngörülmüş. Buna da çalışanlar açısından kazanım diyor AKP. Ancak bu düzenleme çalışanların yeni eylemlerine ve daha etkili mücadelelerine neden olacaktır.
Anayasa değişikliği Kürt sorununun da çözümünde bir umuttu. AKP'nin yaklaşımı ise, havada bulut sen bunu unut biçiminde oldu.
Anayasa Taslağıyla getirilen değişiklikleri AKP'den başka savunan yok. Ama düğmeye basıldı bir kere. Parlamentoda yeterli çoğunluk sağlanamadığı takdirde referanduma gidilecek. Kırk kısım tekmili birden bir oyunu izleyeceğiz.
Tekrar edelim. Gerçekten demokratik Türkiye'nin kurulmasını isteyenlere düşüyor görev. Bir kez daha demokrasi güçlerinin belirleyici ve etkin olması gerektiği gözüktü. Tribünlerden sahaya inecek bir toplumsal harekete gerek var. Türkiye'nin siyasi yelpazesi tamam değil. Onu tamamlamak gerekir. Geniş halk yığınlarını gözden çıkarmış, bir avuç tekelin çıkarlarını savunan politikalara altarnatif, gerçekten sol bir programı ve söylemi halkın tercihine sunacak bir siyasi örgütlenmenin tam zamanıdır.(YÖ/EÜ)