Sabah işe geldim, sıradan bir gün... Maillerime bakacağım, gazete okuyacağım, internet yok. Kendi kendime konuşuyorum, biz internetten önce nasıl yaşıyorduk? İnternetin yerine cep telefonunu ve bilimum teknolojik aleti koyarak ayni soruyu bitmez geyiklerde konuşuyoruz malum. Beş dakika internet yok, sıkıldık bile...
Bir deneme daha ve işte minik bilgisayar ekranı ikonunun etrafında sinyaller görülmeye başlandı, oh be!
Sabah yolda iki gazeteyi okumuşum, Farah Fawcett'e üzülmüşüm, aklım Kenan Paşa'nın ve ona mutlulukla eşlik eden Özkök beyin şuursuzluğunda, maillerle birlikte el alışkanlığı Facebook'tayım işte. Ana sayfaya bakıyorum, biri I m Bad diyor, biri Thriller, ne oluyoruz demeye kalmadan daha açık yazan birinden alıyorum haberi: "gitti Michael Jackson". O andan beri çocukluğum geçiyor önümden, hatta ilk gençliğimi de ekleyin...
Kim daha iyi Moonwalker?
Michael Jackson 80'lerde çocuk olmanın ilk maddelerinden biri. Bir Jacko albümü sahibi olmak, kaset tabi, bilmediğimiz İngilizcede söylenen lafları uydur kaydır anlamaya çalışmak, daha iyi uyduranın uyduramayana hava atması. Oğlanların o inanılmaz moonwalk dansını yapmak için günde beş kere yerle yeksan olmaları, kızların dansı iyi yapan oğlanları daha çok beğenmeleri, oğlanların dansı deneyen kızlarla dalga geçmeleri ama aslında kızların oğlanlardan daha iyi becermesi...
Müziğin pahalı olduğu zamanlar. Herkesin ya bir ya da iki orijinal kaseti var, o da yurtdışına gidip gelen varsa. Türkiye'de üretilen kasetler nedense o yaşa bile uyduruk geliyor, o yaş derken ya 10 yaşındayım ya da daha 10 bile olmamışım, o derece. Genel olarak müzik küçük kasetçi dükkanlarında "karışık" dolduran abilerden alınan/ dinlenen bir şey. Televizyonda çok bir şey anımsamıyorum. Belki bir kaç klip, dansı bildiğimize göre izlemiş olmalıydık... Ama çok iyi hatırladığım bir şey, mahallemizin bakkalının oğlu Serkan'ın babasının Kartal arabasının teybinde Michael Jackson dinlemesi/ hepimize dinletmesi ve oğlanların dans savaşları...
Thriller... Meğer tüm zamanların en çok satan albümüymüş dünyada. Benim de vardı ama benim dünyam Bakırköy- Karaköy- Taksim, eh biraz da İzmir ve Ankara'dan ibaretti. O zamanlar da dünyanın başka bir yerlerinde birilerinin daha bu albümleri dinlediğini farkında mıydım emin değilim...
Efsane konser senesi 1993
Sonra biraz daha büyüdük. 1992, demek ki 14 yaşındayım. O yaştayken bunları izlememizi sağladığı için (bütün o paralara rağmen!) hep minnettar kalacağım Ahmet San Hürriyet gazetesine dedi ki, Michael Jackson geliyor. Pepsi miydi emin değilim, delicesine kapak/ kutu toplamaya giriştik biletler için. Sonunda biletleri aldık ama Michael Abi gelmedi. Konser ertelendi. Yıkıldığımı anımsıyorum. Sonra konserler açısından hep tüm zamanların en şahane yıllarından olarak anımsayacağım 1993 yılı geldi. Önce efsanevi Metallica konserini izledik. (Türkiye'de 80'lerin çocukları 25 Haziran 1993 Metallica konserine gidenler ve gidemeyenlr/ gitmeyenler olarak ayrılır). Ardından da Eylül'de Michael Jackson, Ekim başında Madonna... Acayip bir yıldı...
Michael Jackson konseri Madonna konseri kadar olmasa da zihnimde duruyor. O güne kadar görmediğim bir ışık şovuyla başlayıp bittiğini, arkadaşlarımla konserden sonra günlerce "aslında o değilmiş, dublörü gelmiş" geyiği yaptığımızı, biraz kıvırmaya başladığımız İngilizcemizle bağırarak eşlik etmeye çalıştığımızı ve o dans ederken herkesin ağzı açık bakakaldığını anımsıyorum.
Michael Jackson 80'lerin çocukları için başka bir şey demekti. 90'lar ve 2000'ler boyunca oluşan/ var olan Michael Jackson değil bizim için o. Benim yaşım Jacksons 5'a yetmiyor ama o yılları da sayarsak ne kadar uzun bir zaman dünya popüler kültürüne yön verdiğini fark etmek mümkün. Benim için çocukluğumun Michael Jackson'i ile çocuk tacizi suçlamasıyla yargılanan ve nasıl olduysa beraat eden!, kendi çocuğunu camdan sarkıtan, beyazlaşmak için derisini yolduran, Wonderland'de "yeniden çocuk olmaya çalışan" Michael Jackson'u farklı kişiler.
Camdan bebeğini sarkıtan adam
Ama anlaşılan bu 80'lerde çocuk olaranlar için geçerli. Çünkü benden yaklaşık 10 yaş küçük kuzenime "sizin için Michael Jackson ne ifade ediyor" diye sordum. "Camdan bebeğini sarkıtan adam" dedi. Yaşlandığımı anladığım an o andır işte...
Michael Jackson öyle bir çocukluk/ ilk gençlik simgesi ki benim için, ölebilecek bir "insan" olduğunu hiç düşünmemişim. Bugün bir arkadaşımın söylediği gibi, onun bir "android" ya da hiç ölmeyecek bir "canlı" olduğunu düşünmek daha kolay. Her gün kalkıp, "acaba Michael Jackson ölümlü mü değil mi" diye düşünüyor değildim elbet ama yine de ölüm haberinin yarattığı ilk etki bu oldu, "o ölebilir miymiş?"
Sabahtan beri her yerde o konuşuluyor, Itunes milyonlarca Jackson şarkısı ve video klibi satmış. Herkes birbirine Jackson şarkıları gönderiyor, bizim ofiste mesela en azından bir tam albüm dinlendi sabahtan beri. Ben en çok Billi Jean ve Dirty Diana seviyormuşum, bunu keşfettim/ anımsadım..
Bir de Madonna için korktum. İkisi kafamda eştir ama Madonna elbette eşitler arası birincidir, ekümeniktir. Madonna'yı koruma altına alalım diye düşünürken, 10 yaş küçük kuzen imdada yetişti, "Madonna yaşlandıkça coşuyor, gitgide daha hayran oluyorum" dedi de, hem kendimi daha genç hissettim hem de Madonna için şimdilik endişelenmeye mahal olmadığına karar verdim.
Sonuç olarak, bugün çocukluğumun bir sayfasını daha kapadım, denedik, Moonwalk dansını yapamıyoruz, hoş zaten çocukken de yapamıyorduk ama artık hiç yapamıyoruz...(ÇM/EÜ)