Michael Jackson'ın çocukların gönlünü nasıl fethettiğine kendi hayatlarımızla şahidiz. Üç kuşak onunla beraber büyüdük. Acı haberi duyduğumuzda içimizden bir şey koptu. Onun yerinde şimdi kopkoyu bir mavi duruyor. Yaşamı boyunca süren yağma, Michael'ı trajik ölümünde de rahat bırakmadı. Cansız bedeni bir "adlî vaka" olarak didik didik incelendi. Kültürel kanibalizm, hayasızca işini görmeye devam ediyor. Müzik endüstrisi son vurguna hazırlanıyor; "King of Pop" bir voli daha vuracak onlar için. Ve bizden bütün bu yağmayı normal karşılamamız bekleniyor. Öyle ya, Michael Jackson zaten tepeden tırnağa müzik endüstrisinin ürünü değil miydi? Kendini böyle bir ölüm seremonisinin beklediğini bilmiyor muydu?
Hayır, medyanın star yaratma gücü yoktur. Starları biz, halk, yaratırız. Medya durmaksızın yeni yüzler, yeni personalar önerir, ama kimi star yapacağımızı biz seçeriz. Michael'ı seçtik, çünkü hepimizin aynasıydı. Bu mavi gezegenin insanları, onda kendimizden bir şeyler bulduk. "Çağın ruhu"nun ta kendisiydi.
Filipinli mahkûmların Michael'ın anısına bir kez daha sahnelediği "Thriller" dansı, gene tüyler ürperticiydi. Çünkü onlar sadece koreografi gereği değil, hakikâtte de "yaşayan ölü" idi. Yapılan gerçek zombilerin dansıydı. 1980'lerin depresif dünyasının kuşkusuz en güçlü simgelerinden biri olan "Thriller" albümünün şoke edici "zombi kenti" imgesi, evrensel insanlık kültürünün belleğinde daima yer alacak.
Michael içinde yaşadığı çağa dair olgulara kendine özgü sesiyle, sözleriyle, müziğiyle, dansıyla, kılığıyla can verdi, onları ete kemiğe büründürüp pop kültüre mâl etti. Tarihsel video klipte "canlandırılan" zombi kenti uçuk bir atraksiyon falan değildi, hakikâtte de böyle bir şey vardı. Reagan-Bush döneminin endüstriyi tasfiye politikaları sonucu işçi sınıfı, özellikle Amerikan işçi sınıfının en geniş kesimini oluşturan siyahlar, işsizliğe ve acımasız bir ekonomik dışlanmaya mahkûm edilmişti. Endüstri devriminin kalbi New York'ta, siyah işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı Harlem ve Güney Bronx bölgeleri, dönemin BM kayıtlarında dünyanın en yoksul ülkesi olarak gösterilen Bangladeş'ten de berbat demografik özellikler gösteriyordu. Aç yığınlar, kelimenin gerçek anlamıyla "zombi ulusu" hâline gelmişti.
"Küçük Michael" büyürken
Olağanüstü bir yetenek olarak çocuk yaşta şöhret kazanan Michael, hem siyah müziğin, hem de sivil haklar hareketinin öncü simalarıyla içiçe büyüdü. Siyah direnişin önde gelen politikacılarından rahip Jesse Jackson, babasının yakın arkadaşı ve Michael'ın ömür boyu rehberiydi. Michael, 20. yüzyılın son çeyreğine damga vuran birçok olayı gerilim hattının yanıbaşında yaşadı. Bu dolaysız tanıklık ona belli bir "farkındalık" bahşetmişti. Jackson 5 ile birlikte veya solo olarak doldurduğu erken dönem Motown albümleri, R&B müziğin görece sığ ve tehlikesiz sularında seyretti. Michael'ın her zaman bir "pop fantezisi" olma ayrıcalığı vardı. Ama kariyerinin Motown döneminde, 70'lerin müzikal dönüşümüne büyük katkıda bulunduğu söylenemezdi.
Martin Luther King suikastiyle başlayan, Vietnam Savaşı'nı muhafazakâr-milliyetçi bir propaganda gereci olarak kullanıp özgürlükçü hareketlerin burnunu sürtmeye çalışan Nixon ve petrol krizlerinin yarattığı ekonomik çöküşün enkazının altında kalan Carter dönemlerine uzanan çalkantılı süreçte, R&B müziğin progresif kanadı giderek politikleşip büyük kentleri çepeçevre saran funk dalgasını yaratmıştı. Bu süreç aynı zamanda, Michael'ın ergenleşme dönemiydi.
1979'da, büyümüş bir delikanlı olarak beşinci solo albümü "Off The Wall" ile çıkagelen Michael, yeni prodüktörü Quincy Jones'un da yardımıyla, hem içine düştüğü "folklorik" kısırdöngüyü, hem de devrin disko sound'unun hegamonyasını kırdı. Böylece funk dalgasına ilk ciddi katkısını yaptı. Albüm kapağına yansıyan graffiti estetiği tarihsel bir belge niteliği taşır. Zira, hiphop kültürünün iki asal elementi, graffiti ve break dans halihazırda sokaktaki yerini almıştı. Üçüncü element rap müzik ise, "Off The Wall"dan birkaç ay sonra ortaya çıktı. Hiphop'un miladı olarak kabul edilen ilk rap plağı, Sugarhill Gang'in "Rapper's Delight" kırkbeşliği yayınlandı. Bütün bunlar, pek yakında popüler kültürde patlayacak bombanın ilk işaretleriydi.
Ayrıca Michael hukuken reşit olmuş, o zamana kadar yaptığı her işe bulaşan nemrut babasının boyunduruğundan kurtulma şansını ele geçirmişti. Onu dayakla terbiye etmeye çalışan adama karşı biriken öfkesini, aileyi terkedip yalnız yaşamaya başlayarak gösterdi. Özgürleşme yeni mecralara yönelmesini kolaylaştırdı. Efsanevî "Thriller"a giden yol ardına kadar açılmıştı.
"Thriller"ın bileşenleri
Michael'ın 1982'de çıkardığı ve bütün zamanların en çok satan albümü (dünya çapında 109 milyon kopya) unvanını hâlâ koruyan "Thriller" albümü, çığır açan fenomenler toplamıdır. Mesela, bugünkü anlamda video klipler ilk kez bu albüm için çekildi. "Thriller", "Billie Jean" ve "Beat It" klipleri, siyah olduğu için MTV ekranında yer bulamayan Michael'ın ırkçı bariyerleri yıkmasını sağladı. Üstüne üstlük müzik televizyonculuğuna yeni bir bakış getirmiş, MTV'yi yayın politikasını radikal biçimde değiştirmeye zorlamıştı.
Michael'ın rock müziğe yönelmesi, ayrı bir fenomendi. Geçmişten, özellikle 60'ların ezici etkisinden kurtulma dürtüsünün hâkim olduğu 80'ler müziğini derinden etkiledi. ABD ve İngiltere'nin popüler müziğinde 70'ler, 60'ların egemenliği altında yaşandı. 60'larda atılan bütün ham fikirler, 70'lerde kendine uygulama alanı buldu. Bu sadece müzikte değil, kültürün bütününde böyleydi. Keskin bir kültürel kopuşun yaşandığı 80'lerin ortaya döktüğü "acayiplikler müzesi", biraz da bu geçmişten kaçışın ürünüydü. Etnolog George Lipsitz, Jamaika kökenli Musical Youth grubunu analiz ederken, Michael Jackson ve Prince'in öncülük ettiği müzikal restorasyonun Londra'daki siyah varoşlarda hemen yankı bulduğunu ve İngiltere'de daha sonra ortaya çıkacak urban müzik akımlarının önünü açtığını anlatıyor.
Paul McCartney, Toto grubunun elemanlarının bir kısmı ve efsanevî gitarist Eddie Van Halen'ın icracı olarak bulunduğu albümde, bu referanslarla tezat oluşturan denemeler de yapılmıştı. Başta "Thriller" ve "Beat It" olmak üzere birçok şarkıda canlı davul yerine, hiphop'un baştacı ettiği sample teknikleri ve davul makinaları kullanıldı. Ortaya çıkan fütüristik sound buradan geliyordu. Michael Jackson'ın bir pop star olarak geçirdiği evrimi tamamlayıp kendi personasını bulması da bu albümle gerçekleşti. Dans onun reçetesinde önemli bir yer tutuyordu. İlkel olanla mükemmel olanı birleştirdiği, uçlar arasında simültane olarak gezindiği özgün tarzı her türlü dış etkiye açıktı.
Motown'ın 25. yıldönümünde gerçekleştirdiği "Billie Jean" şovunda, medyanın sonradan "moonwalk" (ay yürüyüşü) adını verdiği hipnotik dans numarasını ilk kez yaptı. Bacaklar ileri gidiyormuş gibi görünürken vücudun geriye doğru hareket ettiği dans illüzyonu böylece Michael'ın alameti farikası hâline geldi. Geriye doğru gidildiğinde hareketin mucidinin Fransız mim sanatçısı Marcel Marceau olduğu ve rock sahnesinde ilk kez David Bowie tarafından kullanıldığı gözlenebiliyor. Michael, 1974'te, Bowie'nin bu harekete de yer verdiği "Diamond Dogs" şovunu izlemiş, çok etkilenmişti. Ama numaranın inceliklerini sokak dansçılarından öğrendiğini söylüyordu. Michael'ın idolleri arasında saydığı Marceau ve Bowie'nin yanı sıra en büyük idolü James Brown da, üstelik 1980 yapımı ünlü "Blues Brothers" filminde, aynı hareketi yapmıştı. Bu akrabalıklar Michael'a yakıştırdığımız "çağın ruhu" nitelemesinin sağlamasıydı. Nitekim, pop kültür "ay yürüyüşü"nü Michael'a mâl etti.
Aç sınıfın laneti
Her şey bir yana, "Thriller"ı esas sarsıcı yapan, işlediği karanlık temalardı. Bu yönüyle bilinen pop reçetelerinin dışına çıkmış, neredeyse "anti-pop" bir tavır almıştı. Albümün arka planındaki apokaliptik sahne ise dünyanın içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal ve kültürel dönüşümü doğrudan yansıtıyordu. Burada "Thriller"ın henüz gelişme hâlindeki hiphop akımıyla kurduğu organik bağa özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Çünkü "Thriller"ın ortaya koymaya çalıştığı mahşer imgesi, 1980'de Ronald Reagan'ın iktidara geldikten sonra uygulamaya konan neoliberalizmin getirdiği toplumsal yıkımdan başka bir şey değildi.
Serbest piyasa ekonomisini bütün dünyaya yayarak küresel kapitalizmi tesis etmeye çalışan büyük sermaye, operasyona kendi evinde, endüstriyi tasfiye ederek başladı. Neoliberal mantığa göre, ABD'de yapılan endüstriyel üretim bazı büyük sektörler dışında akılcı olmaktan çıkmış, üretimi işgücünün ucuz olduğu üçüncü dünya ülkelerine kaydırmak çok daha kârlı bir seçenek hâline gelmişti. Reagan'ın "piyasa totaliterizmi" bir zamanlar Amerikan endüstri devriminin övünç kaynağı olan devasa fabrikaların birer birer kapattı ve bu fabrikalarda çalışan yüzbinlerce işçiyi herhangi bir alternatif geliştirmeye bile gerek duymadan işsiz bıraktı. Amerikan isçi sınıfının yüzyılı aşkın süredir verdiği sendikal mücadelenin getirdiği bütün kazanımlar birkaç yılda eridi. Bunun kaçınılmaz sonucu ise "Thriller"da tasvir edilen zombi kentlerin ortaya çıkmasıydı.
Neoliberalizmin gerçek mağduru olarak ona ilk tepkiyi veren hiphop akımı işe post-endüstriyel Amerikan toplumunun eleştirisinden başlamıştı. Grandmaster Flash & Furious Five'ın "Message" adını taşıyan ve siyah gettoları ele geçiren sefaleti anlatan ilk salvosu "Thriller"dan kısa bir süre önce yayınlanmıştı. Michael'ın konuyu alıp pop kültürün merkezine yerleştirmesindeki zamanlama gerçekten müthişti. Bunu yaparak "inandırıcı" oldu ve bütün dünya tarafından kucaklandı. Geçen çeyrek asır gösterdi ki, o zombiler bizdik. Anlatılan bizim hikâyemizdi. Nitekim hemen ardından gelen "Bad" albümü Türkiye'de 650 bin kopya sattı. Mardin'de Michael'ın gıyabında cenaze namazı kılınması, bu ruhsal akrabalığın yalın bir göstergesiydi.
Buruk veda
Medya her şeyi sömürür. Michael da bundan nasibini fazlasıyla aldı. Hakkında "çocuk tacizi" suçlamasıyla açılan davalar sırasında ahlaksızlığın binbir türünün sergilendiği medyatik linç kampanyasına tanık olduk. Muhafazakâr kesimler, görünürde karşı oldukları pornografiyle sinsi bir işbirliğine girip "çocuk tacizi" kavramını mümkün olan bütün pornografik çağrışımları uyandıracak biçimde kullanarak Michael'ın kırılgan kişiliğine tecavüz etti.
Michael, davalardan aklandıktan sonra yapılan bir söyleşide konu "çocuk tacizi"ne gelince şunları söylemişti: "Çocuklarla uymak neden insanların kafasında seksi çağrıştırıyor anlamıyorum. Ben çocukken Marvin Gaye bize kalmaya gelirdi ve birlikte aynı yatakta uyurduk. Bunda ne var?"
Şimdi benzer bir pornografiyi Michael'ın bir türlü ebedî istirahate kavuşamayan cesedinin üstünde sergiliyorlar. Üstelik utanmadan sık sık "zombi" metaforunu kullanıyorlar. Bu kültürel kanibalizmin Türkiye'deki temsilcisi Hürriyet, "otopsi raporundan sızan şok detaylar" başlığı altında bakın neler yazdı: "Michael Jackson sadece 50 kiloydu ve bir deri bir kemik görünümündeydi. Saçları tamamen dökülmüştü. Peruk takıyordu. Midesinde bir dizi ilaçtan başka bir şey yoktu. Dizlerinde ve baldırlarında açıklanamayan morluklar mevcuttu. Sırtındaki 10 santimetrelik kesik izi vardı. Kollarında, kalçasında ve bacaklarında sayısız iğne izi bulundu..."
"Çocuk tacizi" davalarının arkasından seks skandalları çıkarmayı umanlar, şimdi de otopsi raporundan "cinayet" çıkması için dua ediyor. Michael'ın trajik ölümü bir türlü tamamlanamıyor. Bize düşen onun aziz ruhunu bu güruhun elinden almak ve bir daha asla geri vermemek. Nur içinde yat Michael!(EZ/BÇ)
* Erdir Zat'ın makalesini Roll dergisinin Temmuz sayısından alıntıladık.