Hazırlıkları uzunca bir süredir devam eden ve yakın günlerde Diyarbakır’da Mezopotamya üniversitesini kurma amacıyla örgütlenen Mezopotamya Vakfının hukuki anlamda kuruluş senedi onaylandıktan ve 23 Haziran’da da mütevelli heyetinin belirlenmesi amacıyla Kurucular Kurulu toplanıyorken daha işin başında birkaç kelam etmenin yararlı olacağına inanıyorum.
Bir yandan Devlet Üniversiteleri özerk yapısı YÖK tarafından iyiden iyiye budanmış hatta yok edilmişken, öte yandan da neredeyse para tuzağı haline dönüşen özel üniversiteler ortalığı kuşatmışken sınırlı sayıda da olsa kuruluş gayesi halkın değerlerini esas almaya aday kimi özel üniversitelerin kurulmaya çalışılması önemli. Bu sebeple kuruluş gerekçeleri arasında “Kürtçenin eğitim dili olarak mevzi alacağı” ve diğer dilleri de ötelemeyeceği bir vakıf üniversitesini Diyarbakır’da hayata geçirmek sahiden döneme, sürece uygun düşen bir iş olarak görülmeli.
Yeni bin yılda modern eğitim altyapılarının bu denli yaygın ve yoğun olarak kullanıldığı çağda elbette eğitim ve öğretimde kullanılabilecek araçlar ve insan kaynakları hayli bol seçenekli. Peki, böylesine çok seçenekten yararlanırken ve hedef kitle olarak da ağırlıklı olarak Kürt gençlerinin üniversite eğitimine odaklanırken geçmişin eğitim politikaları hakkında birkaç ipucuna ihtiyaç yok mu? Kanımca var. Bugüne dek bu konuya yeterince ilgi duyulmamış olması bir eksiklik.
Sanırım geçmişi bin yıl evveline yani onuncu, onbirinci yüzyıllara kadar uzayıp giden Kürdistan Medreselerine bir model eğitim kurumları olarak başvurmak hayli yararlı ipuçları verecek. Kürdistan’da Kürt Medreseleri eğitim verirken henüz Osmanlının tarih sahnesine çıkmadığını da gözardı etmemek gerek. İlk Osmanlı Medreselerinin Kürtlerden yaklaşık üçyüzyıl sonra Orhan Bey döneminde 1330 yılında kurulduğu hatırlanılmalı. Ayrıca Kürt Medreseleri ile Arap Medreseleri arasındaki farkı da göz ardı etmemek gerek. Mesela “Nekhet-ul Efkâr” felsefe kitabı Yunancadan Arapçaya çevrilmişti, Arap medreselerinde yasaktı ama Kürdistan medreselerinde okutuluyordu. Kürt Medreselerinde 19 ve 20. yüzyıllarda psikoloji, hukuk, uluslararası ilişkiler dersleri ile birlikte birçok ilmi ders veriliyordu.
Medreselerde eğitim yıllara göre değil, kitaplara göreydi. Hadis, Tefsir, Fıkıh, Siyer, Akaid derslerinin yanı sıra Hukuk, Felsefe, Kelam, Mantık, Edebiyat, Tarih, Coğrafya, Astronomi, İstiare, Gramer, Yabancı Dil dersleri de veriliyordu. Yabancı dillerden en çok Arap dili edebiyatına önem verilmekle beraber, Farsça ve Osmanlıca da öğretiliyordu. İşin en önemli tarafı bütün bu derslerin Kürtçe olarak verilmesi idi. Kişinin kapasitesine göre medreselerden adına İcaze denen diplomaları almak 15 ile 25 yıl arasında değişebiliyordu. Ki ilkokuldan üniversiteye kadar geçen bir eğitim performansı açısından düşünüldüğünde bu sürenin hiç de az olmadığı dikkatlerden kaçmamalı.
Medrese kelimesinin “ders verilen yer, dershane”, Seyda kelimesinin de “ders veren, hoca” olduğunu unutmadan ünlü Kürt Medreselerine bir bakalım. Cizre'de, Botan beylerinin medresesi (Medresa Sor), Müks'teki Hesenê Weli Bey'in medresesi, Van'daki Şikal, Bitlis Hizan'daki Xeyda Medresesi, Beyazıt, Çolemerik, yine Van'daki Bediüzzaman Said Kurdî, Bitlis, Norşin, Muş, Oxin, Silvan, Diyarbekir, Tillo, Musul ve Zaxo medreseleri bunlardan bir kaçı.
Bu medreselerde Melayê Batê'nin Kürtçe Mevlüdü, Ahmedê Xanê'nin Nûbıhar, "Arapça-Kürtçe Sözlük" ve ayrıca çok sayıda Arapça ve Kürtçe kitaplar okutuluyordu. Siirtli Mela Xelil'in Kürtçe "Mehcül Enam"ı ve Ahmedê Xanê'nin "Eqîda İmanê" kitapları bunlardandı. Kürt medreselerden yetişen birçok ünlü Kürt şairi Kürt edebiyatında önemli yere sahiptiler. Öyle ki, son asırdaki modernite öncesi şairlerin hemen hemen tümü medrese kökenlidir. Ahmedê Xanê, Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Eli Heriri, Bediuzzaman Saidê Kurdi (Nursi), Siirtli Mela Xelil, İsmailê Beyazıdi, Mahmudê Beyazıdi, Zazaca Mevlüt'ün yazarı Liceli Ehmedê Xasê ve Cigerxwin. Kürt medreseleri Kürt toplumunun sosyal yapısını da etkilediler. Kürt edebiyatında, musikide, tiyatroda, düğünlerde, efsane ve tarihi olayların anlatımında, hatta dengbêjlik geleneğinde Kürt Medreselerinin önemi yadsınamaz.
Kürt ve Kürdistan toplumunda adeta bir model eğitim kurumu olarak hayat bulan Kürdistan Medreselerinin sonunu hazırlayan ilk tarih Mart 1924’tür. Adına Türkçede “eğitimin birliği” denilen Tevhidi Tedrisat Kanun, Türk toplumu açısından eğitim ve öğretimin tektipleştirilmesi olarak kabullenilse de, Kürtler arasında “Fermana Mellan Ra bû” (Kürt Seyda ve mellelerinin sonu getirildi) olarak dile getirilir. Ve ne acıdır ki 1925 Şêx Seîd Kıyamından sonra çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ve akabindeki (Mecburi) İskân Kanunlarıyla bu eğitim kurumlarında yetişenler ve kurumların bizzat kurumsal yapısı tahrip edilip şahsiyetler sürgüne gönderildi. Çarpıcı bir örnektir: Sêîdê Kurdî,’nin iki Said dönemini irdelediğimizde 1925 yılına kadar Kürdistan’da Med Zehra adını verdiği üç dilli Üniversitesinin kuruluşu için çaba gösteren Bediuzzaman Sêîdê Kurdî, sürgünden sonra artık Isparta, Barla sürgünü Said Nursi’dir. Çünkü Cumhuriyet Kürt Medreselerini adeta “Yeraltına” itmiştir.
Zaten cumhuriyetle birlikte Kürt dilinde ve Kürtçe eğitim öğretiminde yasaklı da olsa ısrar eden medreselerin pek seçenekleri de kalmamıştır. Sistemle entegre olmayı kabullenen medrese mezunu aydınlar Demokrat Parti, Adalet Partisi, daha sonra da Anavatan Partisi ve Refah, AKP gibi partilerin Kürt cenahından gelen savunucuları olmayı tercih etmişler. Siyasal, sosyal, kültürel ve toplumsal talepleri olanlar ise Kürt kimliğini tercih eden siyasal örgütlenmelerde yer almayı uygun bulmuşlardır. 1960’lı yıllarda Kürdistan Demokrat Partisinin entelektüel altyapısı bu tercihten gelenlerdir. Şimdilerde de Kürt coğrafyasında varlık gösteren ve kendilerini yurtsever din âlimleri olarak dillendiren ve Kürt Siyasal Hareketinin savunucusu şahsiyetler yine bu tercihten gelenlerdir.
Bütün bu mantık içinde Kemalist eğitim modelinin 1940’lı yıllardaki Köy Enstitüleri Türk Milliyetçiliği açısından fikri temelde nasıl bir prototip ise, kanımca modern çağda Kürdi manada Kürtçe dili üzerinden bir üniversal eğitim modeli oluşturmaya gayret edenler Kürt ve Kürdistan Medreselerinin bin yıllık entelektüel harcını kimi reddiyecilerin imlediği sığlıkla sadece din eğitimi üzerinden ötelemek hakkına sahip olmamalı ve kurucular kurulu arasında yer aldığım Mezopotamya Üniversitesine doğru yol alırken dikkate almalı diye düşünüyorum. (ŞD/AS)