Hopa'da AKP mitingi nedeniyle polisin protestoculara saldırısı ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) üyesi emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun bu saldırılar sırasında biber gazından etkilenerek kalp krizi geçirip hayatını kaybetmesi, haber ülkeye yayılır yayılmaz büyük tepki yarattı. Metin Lokumcu, -ne yazık ki birçok örnek gibi, hayatını vererek- toplumsal bellekte yerini aldı.
Polis saldırısına ve Lokumcu'nun ölümüne karşı oluşan tepki, bir süredir nitelik ve nicelik değiştiren toplumsal muhalefetin -birkaç saatle sayılabilecek- kısa sürede örgütlenerek birçok il ve ilçede meydanlara çıkmasını sağladı.
Tepkinin merkezlerinden biri tabii İstanbul, Taksim'di. Protestonun örgütlenmesi, aslında Tahrir eylemcilerinin tüm dünyaya gösterdiği yöntemden hiç de farklı değildi. Yüzlerce kişi internet üzerinden, twitter, facebook gibi sosyal ağlardan durumdan haberdar olarak çok kısa bir süre içinde Taksim'e hareket etti. Örgütlü yapıların da hakkını yememek gerek. Onlar da kısa bir süre içinde, neredeyse spontane gelişen bu eylemde yerlerini aldılar.
Bahsimiz de ağırlıklı olarak bu örgütlü yapılar üzre olacak. Eyleme katılan -en azından bayrak ve flamalarını gördüğümüz- ÖDP, Türkiye Komünist Partisi (TKP), Emek Partisi (EMEP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Toplumsal Özgürlük Platformu, Kaldıraç, Halk Evleri, Gençlik Muhalefeti, Öğrenci Kolektifleri, Eğitim-Sen ve CHP Gençlik Kolları üyeleri hep bir ağızdan öfkeyi, tepkiyi haykırdı.
Birbirinden uzak siyasi yapılar, bu protesto vesilesiyle bütün ayrılıklardan azade, tek vücut oluverdi. Taksim Meydanı'nda bir ara polisin müdahale girişimi karşısında da birçok grup bir aradaydı. Temsilcilerinin az sayıda olması nedeniyle çoğu zaman gruplar birbirine karıştı; ÖDP'nin bayrağına CUmhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) altı oku değdi, Gençlik Muhalefeti flaması, TKP'ninkine dolandı. Gerek Taksim-Galatasaray Meydanı arasındaki İstiklal Caddesi yürüyüşünde, gerekse Galatasaray'daki eylemde "Kurtuluş Yok Tek Başına/Ya Hep Beraber, Ya Hiçbirimiz" ya da "Her yer Hopa, Her Yer Direniş" sloganları hep beraber büyük bir coşku ve kararlılıkla atılıyordu. Bir de, eylemde yer alan, özellikle de yaşları en fazla 17-18 görünen gençler, farklı gruplarda olmalarına rağmen ağabeylerine göre daha mı yakındılar ne?
Yaşanan gelişmeler, çok ciddi bir birlik, bir arada eylemlilik ve bir arada mücadele gerekliliğinin kaçınılmaz olduğunu açıkça gösteriyor. Hayatın her alanında ekonomik, politik, sosyal baskıların iyice arttığı, sınıfsal çelişkilerin iyiden iyiye keskinleştiği ve buna karşılık hak ve özgürlükler mücadelesinin ivme kazandığı bu dönemde tüm farklılıklarla sağlam, sağlıklı bir mücadele ve eylem birliği yaratılamaz mı?
Hopa'da yaşananları protesto ederken bir aradayız, Mas-Daf işçilerine destek olurken, Burger King, Ontex çalışanlarının sendikal mücadelelerine omuz verirken, yasaklara, hak gasplarına karşı dururken, özgürlük taleplerimizi haykırırken bir aradayız. Bütün ibareler, eylemde ve mücadelede birlik olmanın, bir arada bulunmanın ne kadar elzem olduğunu gösteriyor. Kapitalist kuşatmanın giderek yoğunlaştığı, faşizan tahakkümün giderek azgınlaştığı bu dönemde karşı durmak için daha güçlü olmak gerekliliği ortada.
12 Haziran seçimleri öncesinde Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu geniş kitleler için gerçek bir umut oldu. Seçimlerin hemen sonrasında, blok bileşenlerinin de gönlünde olan "Bu blok bize yetmez" sloganıyla daha geniş katılımlı ve daha güçlü bir birliktelik ve dayanışmanın yollarını arama görevi tüm sol siyasetlerin önünde duruyor. Bir yandan hep beraber meydanlara çıkarken bir yandan da bunu konuşamaz mıyız?
Yazıyı da İstiklal Caddesi yürüyüşü sırasında bir arkadaşın (Erdem) söyledikleriyle bitirelim. Taksim'de polisin panzerden tazyikli su sıkıp gaz bombası atması sırasında CHP'li gençlerin de bayraklarını boyunlarına ve yüzlerine doladıklarını gören arkadaş, arkamdan koşup yetişti: "Abi, CHP-ML geliyor!" (İK/ŞA)