Kent yaşamının küçültülmüş bir mikrokozmosu olan meydan, içinde heyecanı, dinlenmeyi, pazar yerlerini, kamusal törenleri barındıran, insanlarla buluşma ve yaşamı izleme yeridir. Kent meydanları, demokrasinin meydan savaşlarının verildiği, kazanıldığı ya da yitirildiği yerdir (Kırmızı, 2012). Üretim tarzına/toplumsal ilişkilere göre tarihsel süreç içerisinde meydanların kullanımı, boyutları, işlevleri farklılıklar göstermiştir. Tarihsel süreç içerisinde kent meydanları farklı amaçlar için kullanılmış ve günün ekonomik, sosyal ve siyasi şartlarına göre biçimlenmiştir. Bir çok işlevin gerçekleştiği açık mekanlar olan kent meydanları agora, forum, plaza, campo, piaza, grand place olarak adlandırılan toplanma mekânlarıdır (Özer ve Ayten, 2005, 96). Geçmişte olduğu gibi kent meydanlarında agora gibi kent devletine özgü toplanmalar, konuşmalar ve politik eylemler yapılmasa da, günümüzde de meydanların protesto, politik eylem ve konuşma alanı olarak politik kimliğini bir şekilde devam ettirdiği söylenebilir (Bıyık, 2011, 18).
Siyasi iktidar açısından meydanlar, güçlerini sergiledikleri, denetim ve gözetim altında tutmaya çalıştıkları kentsel mekânlardır ve tarih boyunca egemenler meydanları kendi otoritelerini güçlendirmek için kullanmışlardır. Bir kentin yönetimini ele geçiren iktidarlar kamu mekânlarına kendi yönetimlerini işlerler. İktidarların kent meydanlarını denetlemekteki amaçları giriş çıkışı kısıtlamak, içerideki davranışları disipline etmektir. Onun için tarih boyunca meydanlar halk hareketlerine ve iktidarların mutlak denetim isteklerini gerçekleştirmeye dönük isteklerine, şiddetine sahne olmuştur (Boysan ve Bilgin, 1996, 75).
Halkın kendi arasında sosyalleştiği, etkileşime girdiği alanlar olarak meydanlar, herkese açık görünmekle birlikte; gerçeklikte devletin güç ve siyasi karar mekanizmaları üzerindeki tekelini halka hissettirdiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamusal alanlar, modern şehrin ortaya çıkışından bu yana egemenler tarafından “reklam alanı” ve “sinir merkezi” olarak kullanılmıştır. Öte yandan bu alanlar, büyük toplumsal hareketlerin mekânı olma ününe sahiptir ki, pek çoğu ismini orada gerçekleşen böylesi olaylardan almışlardır. Meydanlar, siyasal iktidarla muhalifler arasındaki mücadelenin en önemli mekânlarından biridir. Ana arterler ve özellikle meydanlar, toplumda egemen unsurlara karşı yürütülen hegemonya mücadelelerinin gerçekleştikleri alanlardır. Devlet diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da mutlak bir kontrol tesis etmek isterken, toplumsal kalkışmalar bu alanları gösterilerinin hedefi haline getirerek, devletin hegemonyasının altını boşaltmayı veya bu hegemonyayı ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Avrupa’da ortaçağda, otoriteye meydan okuyan insanlar, meydanlarda cezalandırılmıştır. İdamlar ve kırbaç cezaları gibi infazlar, buralarda uygulanmıştır. Bu, otoritenin muhalif fikir ya da hareketlerin gözünü korkutma isteğinden kaynaklanmaktadır. Ortaçağ Avrupasına benzer biçimde modern kapitalist devlette kendi kontrolü dışındaki hareketlerden kaygılanmaktadır. Sınıflı toplumlarda egemen siyasi anlayış değişse de, meydanların egemen rejimi güçlendirmeye dayalı işlevi değişmemiştir. Egemen sınıf gücünü, baskı mekanizması olarak kullanılan resmî törenlerin kutlanması ve büyük binaların, anıtların ve heykellerin inşası yoluyla ifade etmektedir.
Bununla birlikte meydanlar, yalnızca egemenlerin oyun sahası değildir, aynı zamanda ezilenler tarafından da kullanılmaktadır. Ve bu durumda egemenlerin karşı stratejileri de bazen sonuç vermemektedir. Tarihsel bir örnek olarak Paris Komünü bunu göstermektedir. Çünkü Haussmann’ın aldığı hiç bir önlem, işe yaramamış ve 1871 Paris Komünü’nün ortaya çıkmasını engelleyememiştir.
Kent yaşamı ve meydanlar, devletler tarafından kameralarla sürekli izlenen bir alan haline getirilmektedir. Kameralarla kuşatılan kentliler sürekli olarak gözetlenme alanı içine girmekte ve hareketleri, kayıt altına alınmaktadır. Aykırı görülen kullanım ve kullanıcılar da kamusal alandan uzaklaştırılmaktadır. Bu, kamusal alanın açık tahribi anlamına gelmektedir. Bu durum, kent mekânında korku yaratarak sadece iktidar tarafından dokunulacak ve şekillendirilecek bir alan oluşturma anlamına da gelmektedir. Çünkü meydanların iktidar tarafından şekillendirilmesinin araçları korku, baskı ve polis şiddetiyle sınırlı değildir. Bu noktada kullanılan en önemli araçlardan biri de gözetlemedir. “…Gözetleyen bir bakış ve bakışın ağırlığını hisseden herkes, bakışı öyle içselleştirir ki, sonunda kendini gözleme noktasına varır, böylece herkes üzerinde ve kendine karşı bu gözetlemeyi işletecektir. Mükemmel formül: Sürekli bir iktidar ve sonuçta gülünç bir maliyet! (Foucault, 2003, 95)”
Meydanların iktidar tarafından şiddet ve gözetlemeyle müdahale edilerek şekillendirilmesine eşlik eden diğer bir gelişme de, meydanların özelleştirilmesidir. Bu noktada meydanın metalaştırılması karşımıza çıkmaktadır. Meydanın kullanım değerini yitirerek, metalaştırılması da, meydanın bir protesto ve eylemlilik alanı olma işlevini yitirmesi ile sonuçlanmaktadır. Bu aynı zamanda meydanların değişim değerine yenik düşmesi anlamına gelmektedir. Bu da en çok AVM’leştirme (alışveriş merkezi) yoluyla gerçekleşmektedir (Baysal, 2011, 41).
2000’li yıllardan itibaren meydanların, turistik bir mekân, taşıt trafiği için bir kavşak halini alması iktidarlar tarafından tercih edilirken toplumsal muhalefet açısından da önemi daha fazla artan bir mücadele alanı haline gelmiştir. Meydanlarda bulunma, meydanların yok edilmesine veya yapay olarak inşa edilen kentten kopuk sahte meydanlara karşı durma toplumsal muhalefetin meydanlara çıktığı diğer taleplerle iç içe geçmiştir. Son yıllarda devletlerin kentlerdeki ve meydanlardaki protesto eylemlerine karşı tavrı oldukça sertleşmiştir. Pek çok protestonun polis şiddetiyle bastırıldığı görülmektedir. Uygulanan sert müdahaleler, iktidarların otoritelerini pekiştirmeye ve genişletmeye hizmet etmektedir (Bıyık, 2011, 18).
Ancak iktidarın meydanlarda uyguladığı şiddet gösterilerine, gözetlemelere ve meydanların meta haline getirilmesine karşılık meydanları bırakmayan toplumsal bir muhalefet her zaman olmaktadır. Çünkü meydanlar, ezilenler için en ideal muhalefet platformlarıdır. Bu platform ‘big brother’la karşı karşıya gelinen bir alandır. Meydanlar, resmi söyleme karşı direniş için önemli iki ana unsuru sağlamaktadır: Alan ve sayı. Sistem mağdurları, ezilenler ve ötekileştirilenler bu alanlarda bir araya gelerek, sisteme karşı mücadele etmektedir. Böylece kamusal alanlar ve meydanlar, sınıflar ve kimlikler tarafından bir mücadele alanı olarak seçilmektedir. Toplumsal hareketler bakımından meydanlar, egemen sınıfa karşı isyanların ve devrimlerin merkezleridir. Ezilenler için meydanların rolü, direniş mekanizmalarına ev sahipliği yapmaktır. Çünkü bu alanlar, taleplerin ve yaptırımların gücünü arttırmaktadır.
Bu direniş biçimlerinden biri de işgal eylemleridir. Kent meydanlarının iktidar tarafından zapt edilmesi ve özelleştirilmesine karşı, işgal eylemleri ile meydanların tekrar kazanılmasını amaçlamaktadır. Meydanın işgal edilmesi, iktidarın ve sermayenin meydan üzerindeki el koyma, denetleme, kontrol etme, metalaştırma ve mutenalaştırma pratiklerine karşı kentte yaşayanların, ezilenlerin bir karşı duruşu, direnişi anlamına gelmektedir (Penbecioğlu, 2013). Sermaye meydanları kullanarak topluma tüketim kültürünü dayatırken, toplumsal hareketler de meydanları propaganda alanları olarak kullanmaktadır. Örneğin, Occupy gösterileri, New York şehrinin finans bölgesi olan Wall Street’de gerçekleşmiştir
Kentin kamusal mekânlarından olan meydan, iktidarlar için de toplumsal hareketler için de çok önemli mücadele alanlarından biridir. İktidar, otoritesini ve gücünü meydanlar üstünden göstermeye çalışırken, toplumsal hareketler de meydanları direnişin mekânı olarak inşa etmeye çalışırlar. İktidarın meydanlara hâkim olma siyasetinin araçları gözetleme, denetleme, eyleme kapatma ve şiddetle bastırma şeklinde gerçekleşir. Neoliberal politikalarla birlikte iktidar sermaye işbirliği meydanları metalaştırarak işlevsizleştirmeye çalışmaktadır.
Türkiye’de meydanlar, asıl olarak Cumhuriyet dönemi ile günlük yaşama girmiştir. Ulus devletin kuruluşu ile birlikte meydanlar, bir ulus devlet yaratma ve yeni kurulan cumhuriyeti simgeler tarzda oluşturulmuş ve düzenlenmiştir. Bu meydanlar yeni ve ortak bir hafıza oluşturmak için törenlerin geçitlerin yapıldığı alanlar olarak örgütlenmiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde kapitalizmin devamlılığı için kentsel mekânlar önemli kaynaklar haline gelmiştir. Neoliberal politikalar eşliğinde kentler ve meydanlar rant kaynakları olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. kentlilerin toplanma, bir araya gelme mekânı olan meydanlar, bir taraftan denetlenmekte/gözetlenmekte diğer taraftan da metalaştırılarak yavaş yavaş yok edilmektedir.
İktidarlar ve egemenler, her dönem ezilenlerin sesini susturmaya çalışmışlardır. Ezilenler de seslerini duyurmanın yollarını aramış ve bulmuşlardır. Bu noktada meydanlar bu savaşımın en görünür ve yoğun yaşandığı önemli mekânlarından biri olmuştur. İktidarın otoriter düzenlemelerle meydanları zapt etme, gücünü buradan gösterme girişimleri ezilenler ve muhalifler tarafından karşı hamlelerle etkisizleştirilmeye çalışılmıştır. Bu da muhalifleri, toplumsal hareketleri yeni mücadele ve direniş yöntemleri bulmaya yöneltmiştir.
1 Mayıs ve Gezi Parkı Direnişi olayları da böyle bir diyalektik üstünden anlaşılabilir. Muhalifler, ezilenler açısından meydanlar çok önemlidir. Çünkü egemen düşüncelerin, kolaylıkla kitle iletişim araçlarında sesini duyurma olanakları vardır ancak bu kesimlerin seslerini duyurabilecekleri en önemli adresi sokaklar ve meydanlardır. Bundan dolayı ezilenler ve muhalifler hem meydanlarda kendilerini ifade etmeye, seslerini duyurmaya çalışmakta hem de meydan da bulunabilmek için mücadele etmektedirler. Bir anlamda meydan için “meydan kavgası” verilmektedir. (EB-MŞÖ/HK)
Kaynakça
Baysal, C. U. 2011. Kent Hakkı Yeniden Hayat Bulurken. Eğitim Bilim Toplum Dergisi. 9(36): pp.41
Bıyık, Z. 2011. Kamusal Mekanın Kent Meydanından Soyutlanması ve Devlet Otoritesinin Yaratmış Olduğu Dokunulmazlık Algısının Bu Süreçteki Rolü. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Boysan, A. Bilgili, İ. 1996. Meydanların Varoluş ve Yokoluş Nedenleri. İnsan Çevre Kent, F. B. Yıldırım (ed.), İstanbul: WALD yayınları, pp.71-84.
Foucault, Michel. 2003. İktidarın Gözü. Işık Ergüden (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Kırmızı, M. 2012. Taksim Cumhuriyet Meydanı: Sosyo-Ekonomik, Biçim, Kullanım ve Anlam Boyutları Üzerine Bir Alan Araştırması, (Accessed August 12th,2013).
Özer, M.N. and Ayten, M.A. 2005. Kamusal Odak Olarak Kent Meydanları. Planlama Dergisi (Accessed, August 12th, 2013).
Penbecioğlu, Mehmet. 2013. Mekan İşgalleri ve Kapitalizmin Simgesel İktidarına Meydan Okumak. 1 (Accessed, June 24th 2014).