Kahire'nin Tahrir Meydanıyla özdeşleşen Mısırlıların otoriter rejime isyanları özellikle polisin adaletsizliğiyle gölgelenmeye devam ediyor.
12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali !f kapsamında gösterilen Meydana Dönüş adlı belgesel, devrimin lafta kaldığını gösterdiği gibi artan baskının hayatı ne kadar zorlaştırdığını da gözümüze sokuyor.
El Cezire’nin geçenlerde yayınladığı bir haber de çocukların bile bu durumdan muaf tutulmadığının kanıtı.
Bir başka bahara mı?
Arap Baharı olarak adlandırılan protestolar dizisinden sonra ortaya çıkan manzaranın tatmin edici olduğunu söylemek mümkün gibi görünmüyor.
Mübarek'i deviren hareket sonrasında Mısır durulmadı, ülkenin çeşitli noktalarında sık sık patlak veren olaylarla halkın huzursuzluğu haklı olarak dünya gündemini meşgul etmeyi sürdürdü.
Memleketin artık demokratik bir sistemle yönetileceğini sananların hayal kırıklığı bir yana, eski rejimin gölgesi, yaratılan kaotik ortamda insanların üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Hong Kong Film Festivalinde yönetmeni Petr Lom'a Jüri ödülünü kazandıran Meydana Dönüş (Back to the Square) belgeseli 25 Ocak 2011'den itibaren yaşamları iyice zorlaşan beş kişinin portresini çiziyor.
Turistleri Kahire'nin piramitler bölgesinde atıyla gezdiren bir ailenin çocuğu getirilen çeşitli kısıtlamaları protesto etmek üzere Tahrir meydanına sesini duyurmak için gittiğinde dayakla karşılaşıyor, canını zor kurtardığı gibi sermayesi olan atı da elinden alınıveriyor.
Bir taksi şoförü altı yıllık hapis hayatında çektiği işkenceler bir yana, polisin bilhassa son zamanlarda kendisine rastladığı her durumda onu maruz bıraktığı muameleden gına geldiğini ve bir kaçak gibi yaşamak zorunda kaldığını anlatıyor.
İnsan hakları konusunda gayet bilinçli görünen genç bir kadın korkutma ve yıldırma mekanizmalarından dem vururken güvenlik kuvvetlerinin haksız tutuklamalarıyla mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğini haykırıyor.
Bir diğer vatandaş internette yayınladığı bazı yorumlar yüzünden tutuklandıktan sonra açlık grevine başlamaktan başka çare bulamıyor.
Mısır'da kadın olmak
Genç ve alımlı Salwa ise taşradaki bir köyde annesi ve kardeşleriyle yaşarken Kahire'ye protestolar için geldikten sonra âşık oluyor, fakat bir süre sonra ilişkisi anlayamadığı bir sebepten dolayı sona eriyor.
Evine döndüğünde tutucu ahalinin şimşeklerini üzerine çektiği gibi namus bekçiliğine soyunmuş köyün ileri gelenleri belgeselin çekimleri sırasında evi adeta basıyor.
Evde reislik yapacak bir erkeğin olmaması kendilerine gerekli cüreti sağlamakla birlikte Salwa bir kez daha isyan ederek istenmeyen ziyaretçileri bertaraf ediyor. Belgesel ekibiyle tekrar başkente döndüğünde de başını çekine çekine açtıktan sonra mücadeleye devam edeceğini ve içinden geldiğince yaşayabileceği günleri hayal etmeyi sürdüreceğini belirtiyor.
Politik hassasiyetleri olan yönetmen
15 Mayıs 1968 Prag doğumlu sinemacı Petr Lom Harvard Üniversitesindeki parlak kariyerini bırakarak sinemaya yönelmiş bir kişilik.
Örneğin 2007 yılında çektiği İp Cambazları (On a Tightrope) adlı belgeselde kamerasını Kuzeybatı Çin'de yaşayan ve rejimin baskıları altında ezilen Müslüman Uygur azınlığına yöneltmişti.
2009 yılında ise Başkana Mektuplar (Letters to the President) ile bu defa İran'a enteresan bir bakış atmış, herhangi bir yorumda bulunmadan, halkın Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'dan beklentilerini ortaya dökerken İran toplumu hakkında fazla bilinmeyen birçok gerçeğe de parmak basmıştı.
Kanada'da büyümüş olan Lom Meydana Dönüş'le Tahrir meydanında yaşananların sadece bir başlangıç olduğunu, mücadelenin bitmediğini hatırlatıyor;
Muhammed Mursi'nin yetkilerini artırmasıyla Tahrir meydanına dönen Mısırlıların davasına destek veriyor, ayrıca duruma acilen çözüm bulunması zaruretine de parmak basıyor.
Polisin çocuk tacizi
Birleşmiş Milletler'in raporlarında belirtildiğine göre haklarında herhangi bir suçlama olmamasına rağmen güvenlik kuvvetlerinin son dönemde Mısır'da gözaltına aldığı onlarca çocuk dayak, işkence ve tacize maruz bırakılmış.
Dünyanın sokakta yaşayan çocuk sayısının en yüksek olduğu memleketlerden Mısır'ın kanayan sosyal yaralarından evsiz çocukların intikam duygularıyla topluma, düzene ve kendilerine acımasızca davranan güvenlik kuvvetlerine hınç duymaları da ayrı bir mesele.
UNICEF'in dikkat çektiği bu kronik durum Tahrir Meydanı protestolarının yıldönümünde ayyuka çıktı ve bunun sonucunda ülkede 65'ten fazla çocuk polisçe gözaltına alınıp kötü muameleye tabi tutuldu.
Örneğin El Cezire’nin haberinde tanıdığımız 14 yaşındaki kanser hastası Mahmud gösteriler sırasında güvenlik kuvvetlerince yakalanıp 10 saat boyunca dayak yemiş, su ve ekmekten mahrum bırakıldığı gibi hasta olduğunu söylemesine rağmen ilaçlarından da mahrum kalmış. Dokuz gün sonra, hakkındaki suçlamanın ne olduğunu bile bilmeden serbest bırakılan çocuğun tabi tutulduğu sert muamelenin şokunu üzerinden atamaması bir yana, olay yerinde tesadüfen bulunması ve protestocularla ilgisinin bulunmaması da durumun vehametini perçinliyor.
Konuyla ilgili görüşlerine başvurulan yetkili ülkede reşit olmayanları koruyan yasaların bulunduğunu fakat uygulanmasında aksaklıklar olduğunu itiraf ediyor.
Petr Lom'un eserinde gördüğümüz gibi yeni doğan çocuğuna ayaklanmanın itici gücü Facebook'un adını verenlerin Mısır'ında, internetin gün geçtikçe artan imkânları göz önünde bulundurularak insanlara haklarını vermenin vakti geldi de geçiyor… (MT/AS)