Fotoğraf: Anadolu Ajansı-Çukurova'dan tarım işçileri
Bir önceki ‘’Koronavirüs salgını sürecinde mevsimlik tarım işçileri ve kaygıları’’ başlıklı yazımda mevsimlik tarım işçilerinin bu süreçte mevsimlik göçe dahil olmadan önceki kaygılarını ve bu sürece nasıl dahil oldukları konusunu onlardan dinleyerek dile getirmiştim. Şimdi ise işçiler çalışma alanına vardı ve tarladan bizlere söyleyecekleri var. Onları gittikleri tarlalarda aradım ve bilgi aldım.
Hepimzin bildiği gibi Koronavirüs Tedbirleri/Mevsimlik Tarım İşçileri başlıklı genelge kapsamında mevsimlik tarım işçilerinin işe gitmeden önce yol izinleri alındı ve sağlık taramasından geçtiler.
Neyse ki tarım aracılarının gerekli izinleri almak için İl/İlçe Tarım Müdürlüklerinin, işçilerin ise sağlık taraması için illerde bulunan otogar sağlık noktası ile otogar bulunmayan ilçelerdeki aile hekimliğinin önünde uzun süre beklediği mesafesiz ve çoğu maskesiz uzun kuyruklarda herhangi bir riske maruz kalmadılar. En azından işçiler şimdilik böyle bir sorun olmadığını söylediler. Böyle bir sorun olduysa da bu durumu belirtisiz atlatmış olabilirler kim bilebilir ki? Sonuçta varış noktasında herhangi bir denetim ve/veya sağlık taraması yapılmadığı bilgisini paylaştılar.
Suya erişim kısıtlı
Urfa’dan Islahiye’ye biber işi için giden 75 kişilik grubun Elçisi (tarım arazisi sahibi ve işçiler arasında iletişim kuran kişi) ve gruptaki işçiler, varış noktasında koronavirüs konusunda bilgilendirme yapılmadığını, çadır mesafelerini tarla sahibiyle birlikte kendilerinin ayarladığını söyledi. Oysa yolda tuvalet ihtiyacı için durulacak olan benzinlik bulaşma riskine açık bir alandı. Varış alanında yeni korkuları ve kaygıları olan koronavirüs tehlikesi ile çadır mesafesi dışında her şey aynı.
Kendi yaptıkları derme çatma tuvalet ve banyolar tamamıyla hijyenden uzak zaten. Elleri sık sık yıkamanın önemle ve sıklıkla vurgulandığı şu dönemde işçilerin temiz ve sürekli suya erişimi de kısıtlı.
Varış noktasına giderken bindikleri transit dolmuşta kurallara uygun olarak mesafeli oturmuşlar ama bunun karşılığında yol masrafı da mesafeyle doğru orantılı olarak hanedeki aile sayısına göre iki veya üç kat artmış. İller arası olan oturma mesafesi çadırdan tarlaya giderken bindikleri traktörde olmadığı için 20 ve daha fazla kişi aynı araçtalar. "Allah’a emanet gittik" diyor Elçi. Araçlardaki mesafe sadece şehirler arası yolculukta geçerliymiş meğer. Tarladan çadıra, çadırdan tarlaya gidilen traktör kasalarında veya mini dolmuşlarda herhangi bir mesafeye ihtiyaç duyuladığını söylüyorlar.
"Önce bu rezilikleri anlatayım.."
Yola çıkmadan önce maske temin edemeyen işçiler varış noktasında da maskeye erişim sağlanamadığını belirtiyorlar. Lakin süreç öncesine baktığımızda da işçiler için iş sağlığı ve güvenliği kapsamında herhangi bir maske yoktu. Özellikle geçtiğimiz yıl Malatya’da kayısı toplamaya giden işçilerle yapmış olduğum derinlemesine görüşmelerde birçoğu kükürt’e bağlı olarak solunum sıkıntısı yaşamıştı. Yani koronavirüs sürecinde de işçiler maskeye erişim sağlayamadı. İşçilerden biri var olan durumu; "Maskeye sıra gelene kadar önce bu çektiğimiz rezillikleri anlatsam aklın şaşar’’ diye özetledi.
Diğer bir önemli nokta ise denetimlerin ve sağlık konllerinin düzenli olarak yapılmaması. Temel ihtiyaçlarının giderilmesi için şehir merkezine inen Elçi, şehir merkezine her gidiş dönüşünde riskle karşı karşıya olduğunun ve bu riski işçilere de taşıyacağının farkında. Bu yüzden sağlık kontrollerinin düzenli yapılmasını ve hijyen koşullarının sağlanmasını istiyor. Ama en çok da hep birlikte insan onuruna yakışır bir çalışma biçimi istiyorlar.
Değişmeyen koşullar mı yoksa kader mi?
Mevsimlik tarım işçileri için yeni olan değişim sadece çadır mesafesi ve artan yol masrafı onun dışında çalışma koşullarında hiçbir olumlu değişiklik yok. İşçiler artan çadır mesafesine rağmen yine kendi kurdukları çadırlarda 8 ve üzeri kişi şeklinde kalıyor.
Yine kendi yaptıkları hijyenden uzak tuvalet ve banyolarda ihtiyaçlarını görüyor, temiz ve sürekli suya erişimleri kısıtlı olduğu için ellerini sık sık yıkayamıyor ve yine fazla çalışma saati karşılığında düşük ücret alıyor. Aldıkları yevmiyenin % 10’unu yine Elçi alıyor. Yani yine elde hiçbir şey kalmıyor.
Görünen o ki mevsimlik tarım işçileri için çadır mesafeleri koronavirüsten korunmak için yeterli bir önlem olmamakla birlikte kimi yerde fazladan masraf anlamına geliyor. Çünkü mesafe artsa da çadırda yaşayan kişi sayısı azalmıyor.
Araçlardaki oturma düzeni koronavirüs kapsamında düzenlense de fazla maliyetten başka anlam ifade etmiyor. Çünkü işçiler çadır yerleşim yerinden tarlaya traktör kasasında yine fazla kişi sayısıyla gidiyor.
Çocuklar da tarlada
65 yaş ve üstü bireylerle 18 yaş altı çocuklar yine tarlalarda çalışıyor. Ne yazık ki uzun yıllardır bu durum böyle devam ediyor. Yani anlayacağınız mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları hiç değişmedi. Değişen tek şey; bu sene koronavirüs nedeniyle daha fazla gündeme geldiler ve daha uzun süre gündemde kaldılar.
Önceki senelerde ise kamyon, traktör kasalarında veya işe giderken bindikleri dolmuşun devrilmesi ile meydana gelen ölümlerle gündeme geldiler. Üstelik bu ölümler iş kazası değil trafik kazası olarak kayıtlara geçti. Yıllardır değişmeyen bu döngü içerisine yer alan mevsimlik tarım işçileri artık kalıcı çözümler istiyor. Sadece koronavirüs süreci için değil. Çalışma ve yaşam koşulları için istiyorlar. Çocukların sürekli eğitimi için istiyorlar.
Yoksulluktan dolayı kız çocuklarının erken yaşta evlenmemesi, okula gidebilmesi için istiyorlar. En çok da çocuklar istiyor bunu. Babasının borcunu ödemek için tarlada çalışmaktansa kendi geleceği için okula giderek derslerine çalışmayı istiyor. Öyle ki her defasında bu durumun kendi seçimleri değil kendilerine dayatılan bir kader olduğunu söylüyorlar.
Öneriler
Uzun dönemde ne yapılacağını şimdiden öngörmek biraz zor ama bu süreçte işçiler için acil yapılması gerekenler; ilk olarak izin alınması gereken ve sağlık taramasının yapıldığı yerlerde yığılmayı önleyecek düzenlemeler bir an önce yapılsa daha anlamı olur.
Ardından iş ve mola yerlerindeki temas halini de hesaba katarak mevsimlik tarım işçilerinin 14 gün öncesinden çalışma alanına varışı sağlanmalı ve tüm ihtiyaçları temin edilerek işçiler karantina sürecini çalışma bölgesinde geçirmeli de sağlanabilir.
Temiz suya erişimleri sağlasak, düzenli olarak denetimleri yapsak çok daha sağlıklı bir ortam olacağı kesin. Ayrıca, artık kendi yaptıkları tuvalet banyo yerine daha insani koşulları olan alanları kullanmaları da gerekiyor.
Çocuklar tarlada değil okulda olsun. Çocuklar, babalarının borç defterini nasıl ödeyeceğine değil geleceğine odaklansa; bu ortam sağlansa..
Önceki yazılarımda da vurguladığım gibi sofralarımıza gelen bütün tarım ürünlerinde 5 yaşından 60-70 yaşına kadar mevsimlik tarım işçilerinin emeği varken Türkiye’nin en yoksul kesimini bu işçilerin oluşturması insanı durup bir kere daha düşündürtmüyor mu? Gelin hep beraber bir kere daha düşünelim çok geç olmadan. (OO/EMK)