Evet, soru bu: Meslek hastalıklarında suç kimde?
Bu son zamanlarda sıkça karşılaştığım bir soru. Ancak böyle bir soru olabilir mi?
Böyle tekil hedefli, at gözlüğü ile olaylara bakmayı zorunlu kılan böyle bir soru olabilir mi?
Maalesef oluyor; sık sık bana sorulan bir sorudur bu. Özellikle mahkemelik olmuş olan kişilerde saptanmış olan işle ilgili/meslek hastalığında “suçlu kimdir” hocam şeklindeki soruyla resmi ya da özel yollarla sık karşılaşmaktayım. Aslında ülkemizde meslek hastalıklarındaki içler acısı durumumuzun en büyük nedeni de akıllardaki bu soru ve altında yatan mantık(sızlık)dır.
Bu soru çalışma yaşamındaki tüm tarafların kafasına adeta kazınmıştır.
Şimdi bu soru cümlesindeki her bir kelimeyi irdelemeye çalışarak durumu açıklamaya çalışayım: meslek – hastalık – suç – kim
Meslek: Hepimizin bildiği gibi kişinin sosyal yaşamını devam ettirmek için çalışma yaşamında seçtiği alan, yoldur. Uluslararası meslek kodlama sistemi içinde tanımlanan üç binden fazla meslek vardır. Bunların her birinin kendi içinde çalışan kişinin sağlığı üzerinde etkisi hemen görünen ya da uzun erimde ortaya çıkan on binlerce psiko-biyo-fiziko-kimyo-sosyal etmen vardır. Bunlardan etkilenmelerin çok azı hemen hastalık olarak kendini belli eder; çoğu etkilenme ilk karşılaşmadan yıllar sonra hatta bazen kişi işten ayrıldıktan sonra kendini belli eder.
Hastalık: Dış ya da iç etkilenmeler sonucu ortaya çıkan, kişide tutulumun olduğu organ ve sisteme göre birtakım şikayetlere, muayene ve tanısal bulgularla ortaya konulan anormal durumlardır. Ani ve yoğun maruziyetler ve etkilenmeler sonucu ortaya çıkan akut hastalıklar dışında kalan kronik patolojilerin hemen çoğu birçok faktörün bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkar. Hastalıklar ile çalışma ortamlarındaki koşullar, durumlar ve maruziyetler arasında bire bir ilişki kurmak her zaman kolay değildir.
Suç, hukuksal bir tanımlamadır; ortada bir mağdur ve onu bu hale getiren bir ya da birden fazla kişi vardır. Çalışma yaşamındaki “iş kazası olayları”nda da hemen daima görünen bir ya da birden fazla sorumlu (suçlu?) vardır. Oysa meslek hastalıklarının akut olanları dışındakilerin hiçbiri birer olay değildir; birer süreçtir. Çalışma ortamlarında tekrarlayan maruziyetler sonucu yıllar sonra ortaya çıkan, faili kaza gibi hemen belli olmayan patolojilerde sorumlular (suçlular?) da çok aşikar değildir.
"Kim suçlu" kavramı kaza şeklindeki olaylarda çoğunlukla açıkça belli iken meslek hastalıkları gibi uzun erimli süreçlerde görünürlüğü oldukça güçtür. Böyle olduğu halde meslek hastalığı telaffuz edildiğinde ısrarla ve hemen bir suçlu aramaya çalışmak günümüzde meslek hastalıklarının tespit edilmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu korku nedeniyle oluşturulan sistem meslek hastalıklarının sürekli sümenaltı edilmesine neden oluyor. Sonuçta çalışma yaşamındaki kişiler olarak bırakın “suçlu kim?”i, bizi neyin hasta ettiğini bile bilemez duruma geliyoruz.
Hemen hiçbir hastalık tek bir nedenle ortaya çıkmaz, birden fazla faktörün, uzun süreli bir araya gelmesi sonucu hastalıklar görünür hale gelirler. Çalışma yaşamında bu süreç bazı hastalıklarda bazen kişi o işten ayrıldıktan yıllar sonra, hatta emeklilikte ortaya çıkabilir. En belirgin olan akciğerin toz hastalığı olarak bilinen pnömokonyoz ve silikoz hastalıklarında bile durum böyledir.
Meslek hastalıklarının ortaya çıkması sürecindeki evreler ve gelişim basamakları: tekrarlayan maruziyetler / etkilenme / hastalık / hasar / maluliyet şeklindedir. Çalışanların sağlık gözetimi bir meslek hastalıkları tıbbi tanı sisteminin olmasından geçer. Sağlıktan sorumlu otoritenin kontrolünde böyle bir tanı sistematiği yoksa o zaman her meslek hastalığı telaffuzu bir maluliyet-tazmin olayını gündeme getireceğinden sosyal güvenlik kurumlarının sigortacılık kollarına top atılır. Bu sigorta kurumlarında yıllarca sürecek bürokratik işlemler çoğunlukla mahkemelik duruma gelip meslek hastalığı oluşumunda suç ve suçluya odaklanarak tamamen sonuçsuz kalır.
Meslek hastalıklarının oluşturan koşullar birincil korunma denilen çalışma ortamlarındaki uygunsuzluklardır. Hastalıktan hasar ve maluliyete (maalesef ölüme) bir geçiş olmuşsa burada artık suç ve suçlu kavramları karşımıza çıkar. Ki bu aşamada suç birincil korunma izlem eksikliğidir. Bu eksikliğin de ülkelerdeki asli sorumlusu Çalışma Bakanlıkları, işveren/vekilidir; tali sorumlular ise bu konuda görevlendirilmiş olan iş güvenliği uzmanlarıdır (İGU).
Çalışma ortamlarındaki etkenlere maruziyetlerin çalışanların sağlığı üzerindeki etkilerinin takip edilmesi ise bir ikincil korunma sistemidir. Yani çalışanın sağlığının gözetimi, gereğinde belli tanısal yöntemlerle izlemdir. Henüz hastalık gelişmeden, etkilenme aşamasında kişilerin sağlık takiplerinin usulüne uygun olarak yaptırılmasından sorumlu asli kurum sağlık otoritesidir. Sağlığa aykırı ortamlarda bulunan kişilerin sağlık gözetiminin usulüne uygun yapılmamasında asli sorumluluğu bulan kurum Sağlık Bakanlığı, işveren/vekilidir; tali sorumlu ise bu konuda görevlendirilmiş olan işyeri hekimleridir (İYH).
Devlet eliyle işverene özlük hakkı ile bağlatılan İGU ve İYH’lerini meslek hastalıklarının oluşumundaki asli suçlu ilan etmeye çalışma çabaları meslek hastalıkları kaosunun daha da artması dışında çalışan sağlığına hiçbir katkı sağlamayacağı gibi hakkaniyet ilkeleri ile de bağdaşmaz.
Evet, konu başlığına dönecek olursak: Meslek hastalıklarında suç kimde?
İtiraf ediyorum suç bende… Yıllardır meslek hastalıklarını SGK- mahkemeler girdabından kurtaramadığım, devlet-işçi-işveren üçlüsü başta olmak üzere hiçbir sorumlu(suz) yetkiliye laf anlatamadığım için suç bende dostlar… Siz ne dersiniz? (İA/HK)
* Fotoğraf: http://toraks.org.tr