“Negrel kızdı: Haydi efendim! dedi. Kafanız ezildiği zaman, işin ucu size mi dokunacak? Hiçbir zaman! İşletme size yahut karılarınıza maaş bağlamak zorunda kalacak…”1
Bu diyalog daha doğum aşamasındaki kapitalizmin işçi/çalışan sağlığına,meslek hastalıkları ve iş kazaları gerçeğine yaklaşımını belki de onlarca cilt kitaptan daha iyi anlatmaktadır. Satırlar Emile Zola’nın işçi sınıfı mücadelesini destanlaştıran başyapıtı Germinal’den…Olaylar 1860’larda Fransa’nın kuzeyinde bir madende geçmektedir…
Doğum aşamasındaki düşüncesi bu olankapitalizmin giderek daha da fazla vahşileşeceğinin de ilk işaretleridir aslında bunlar. O günden bu güne kar maksimizasyon hırsı, insana yaklaşımı hiç değişmedi; hatta artarak ancak daha da sinsice devam etti, ediyor. O kadar sinsice bir tezgahla devam ediyor ki, o kadar süslü şablonlarla pazarlanıyor ki… İçine insan hakları, sosyal yardım, tazminat, kayıt, sistem, liste vb. soslar katılarak servis ediliyor ki bunu dünyada haykırmaya çalışan dinazorların sayısı maalesef elin parmaklarını geçmemektedir.
Kişilerin aktif toplumsal yaşamdan uzaklaştırılmasının bir yolu da kazanla kendisinden alınanların bir kısmını kaşıkla tekrar kendilerine sunma lütfunu göstermektir. Böylece kişilerin sistemin her türlü buyurganlığı ve hoyratlığı karşısında boyunları kıldan ince hale getirilir. Bu günümüz dünyasında, toplumlarda maluliyet sarmalı ile olanaklı hale getirilmiştir. Örneğin ABD’de yetişkin nüfusun yüzde 16’sı yani en az 37 milyon kişi değişik derecelerde malul olarak tanımlanmış, ölmeyecek derecede maaşlar bağlanmıştır; bu ülkede 2012 itibarıyla maluliyetle ilişkili harcama yıllık 400 milyar doları geçmiştir. Başka bir ifadeyle ABD sağlık bütçesinin ¼’ünü maluliyet ile ilişkili harcamalar oluşturmaktadır2.
Dünya Sağlık Örgütü 1970’lerden beri bu konuda değişik zamanlarda kurallar, tanımlamalar içeren raporlar yayımlamaktadır. Bunlardan en sonuncusunu 2013’de yayımladı; buna göre dünyada değişik nedenlerle malul olanların sayısı 1 milyarı yani dünya nüfusunun yüzde 15’ini geçmiştir3. Ülkemizde de konu çok da farklı değildir; TÜİK’in 2012 verilerine göre yetişkin nüfusun yüzde 18.9’u sağlık sorunları nedeniyle işgücü dışındadır yani maluldür.
Burada hemen denilebilir ki olsun, ne kötülüğü var maluliyet nedeniyle kişilere bir takım haklar verilmesinin? Sana ne?
Meslek hastalıklarının günümüzde tespit edil(e)memesinin, bildiriminin yapıl(a)mamasının, kayıt altına alın(a)mamasının 1 numaralı gerçek sebebi maluliyet tespiti işlemleridir. Bunu bir şablona oturtmanın temel esası ise “liste sistemi”dir.
Çalışan bir kişide işe bağlı bir “etkilenme” tekrarlar sonucu zamanla kişide bir takım emareler, bulgularla “hastalık”a dönüşür. Bu hastalık bulgularının işle, çalışma ortamı ile ilişkili olduğu zamanında fark edilemezse, kayıt altına alınamazsa kişide yaşam süresi ve kalitesini etkileyecek bir takım geçici ya da kalıcı hasarlar bırakır yani kişi “malul” olur. Kişideki bu etkilenme durumunun derecesi yani maluliyet oranı çalışma yaşamındaki hastalık yada kazalara bağlıysa “meslekte kazanma gücü azalma oranı” olarak tanımlanır ki bu aynı zamanda tazminat oranının da belirlenmesinde kullanılır. Ancak burada ufak bir ayrıntı var, bazen yıllar sürecek bu gelişmeler sonucu yani etkilenme, hastalık, maluliyet sürecinin de bir listede kayıtlı olması, tanımlanmış olması gerekir. Yani bu patolojiler ILO’nun belirlediği ve tüm ülkelere empoze ettiği liste sistemi içinde olmak ve yine ILO’nun belirlediği bir sistematik içinde bazen yıllarca sürecek bürokratik çarkların içindeki tüm aşamaları başarıyla aşmış olmalı ki bir sosyal kazanca dönüşebilsin4. Çünkü bunların çilesini sonra “gariban” işveren (ki bulunabilirse) çekecek:
“Kafanız ezildiği zaman, işin ucu size mi dokunacak? Hiçbir zaman! İşletme size yahut karılarınıza maaş bağlamak zorunda kalacak...”
İşte sistem aynı, yol yordam aynı: insanları pasifize edeceksin; köle gibi çalıştıracaksın, çalıştırdığın koşulların kişinin sağlığı üzerindeki etkilerini zinhar görmemeleri gerek. Bunu görmeleri gereken sağlıkçıları da suçun ortağı haline getireceksin. Sağlık sistemini hastalıklardan kazanç elde etme kapısı haline dönüştüreceksin ki hastalık üretim merkezleri görünmesin. Sonuçta da neye bağlı olduğu “bilinmeyen” hastalık ve patolojiler sonucu her dediğine biat edecek bir maluller ordusu oluşturacaksın.
Sistem budur; yıllardır anlatmaya çalıştığım; Fransız Sosyolog Mony’in yıllardır haykırdığı: “tazminatınız kafanıza çalınsın” denilen meslek hastalıkları sistemi budur. Bu sistem bir “Yasal meslek hastalıkları sistemi”dir; bunu yerine “tıbbi meslek hastalıkları sistemi kurulmalıdır” dememdeki sebep budur. Başka bir dünya mümkündür, yeter ki istensin… Bunu dünyada yaşayan ben dahil yüzde 99 olarak gördüğümüz gün; en az 200 yıllık yüzde 1’lik vahşi kapitalizm oyun kurucularının işi biter. Ah bir görebilsek… Ne Haziranlar yaşanır memleketimde, dünyada… (İA/HK)
1 Emile Zola, Germinal, Yordam Kitap, 4.basım
2 CDC-MMWR/ August 30, 2013/Vol.62/ No.34:697
3 WHO 2013 10 Facts on Disability
4 ILO 2013 National System For Recording Notification of Occupational Diseases. Practical Guide