"Çocuklar iş gücü değil, geleceğin mimarlarıdır; onlara verilen eğitim, emeğe değil hayallerine yön vermelidir."
Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) projesi bir çocuk işçinin daha hayatını kaybetmesine neden oldu. Zonguldak'ta beş gün önce Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) 9. sınıf öğrencisi Efe Baran Kazancı, çalıştığı elektrik firmasında ustasıyla birlikte sabah işe giderken geçirdiği kazada yaşamını yitirdi. Bu tip haberlerle neredeyse her gün karşılaşmaktayız.
Türkiye’de mesleki eğitimi güçlendirme çabaları çerçevesinde geliştirilen MESEM projesi, özellikle dezavantajlı çocukları iş piyasasına hazırlama iddiasıyla öne çıkmaktadır. Ancak bu projelerin uygulamadaki sonuçları, eğitimin çocuk işçiliğine zemin hazırlayıp hazırlamadığı, sınıfsal eşitsizlikleri derinleştirip derinleştirmediği ve çocuk hakları perspektifinden ne kadar tutarlı olduğu konularında ciddi soruları gündeme getirmektedir.
MESEM projesi, çocukların hem meslek öğrenmelerini hem de eğitimlerini tamamlamalarını vaat etmektedir. Ancak uygulamada bu vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmediği tartışmalıdır. Özellikle dezavantajlı bölgelerde, bu projeler “çocuk işçiliğini modernize etme” aracı olarak kullanılmaktadır.
Çıraklık geçmişte, düşük ücretle uzun saatler çalışan genç işçilerin emeğiyle ilişkilendirilmiştir. MESEM’in bunu eğitim süreci olarak sunması, etik bir soruyu gündeme getiriyor: Bu çocuklar gerçekten meslek mi öğreniyor, yoksa sadece iş gücü olarak mı kullanılıyor?
Çocukların iş yerindeki deneyimlerini denetleyecek mekanizmalar yeterince güçlü değil. İşverenlerin suistimaline açık bir sistem, eğitimin önceliğini gölgeliyor.
Türkiye’de çocuk işçiliği, özellikle kırsal ve düşük gelirli bölgelerde kronik bir sorundur. MESEM, bu soruna çözüm getirdiğini iddia etse de projelerin, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde çocuk emeğinin yasal bir çerçeveye oturtulması gibi bir işlev gördüğü eleştirileri bulunmaktadır.
Çocuk işçiliğiyle mücadelede etkili olabilmesi için, işverenlerin bu projelere katılımının sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekir. Ancak mevcut durumda, denetim mekanizmalarının yetersiz olduğu sıkça rapor edilmektedir.
Çocukların eğitim hakkı önceliklidir. Yoğun iş saatleri nedeniyle çocukların akademik başarılarının düştüğü gözlemlenmiştir. Bu da eğitimin esas amacından saptığını göstermektedir.
MESEM projesinin sosyolojik boyutları incelendiğinde, bu programların ekonomik olarak dezavantajlı çocukları hedef aldığı görülmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği sağlama iddiasına rağmen, bu projelerin sonuçları genellikle tam tersini doğurmaktadır.
Orta ve üst sınıfa mensup aileler, çocuklarını genellikle akademik başarıya yönlendirirken; alt sınıftan gelen çocuklar, meslek sahibi olmaları gerektiği düşüncesiyle MESEM gibi programlara yönlendiriliyor. Bu durum, eğitimdeki sınıfsal eşitsizlikleri artırmaktadır.
MESEM projesindeki çocukların, düşük gelirli ailelerin çocukları olduğu gerçeği, bu programları bir tür sınıf ayrıştırma mekanizması haline getirmektedir.
MESEM projesinde verilen eğitimin kalitesi ve iş yerlerinde çocukların maruz kaldıkları koşullar büyük ölçüde denetim mekanizmalarına bağlıdır. Ancak şu sorular yanıtlanmayı bekliyor:
İş yerlerinde çocuklara sunulan eğitim gerçek anlamda bir meslek kazandırıyor mu, yoksa yalnızca ucuz iş gücü sağlama amacına mı hizmet ediyor?
Çocukların karşılaştıkları fiziksel ve psikolojik riskler yeterince önleniyor mu?
Eğitim içeriği, çağın gerektirdiği teknik bilgi ve becerileri ne kadar karşılıyor?
Birçok işletme, çocukları işin en alt kademelerinde kullanarak onlara meslek öğrettiklerini iddia eder. Ancak çocuklar, çoğu zaman yalnızca basit ve rutin işlerde çalıştırılmakta ve bu durum onların mesleki gelişimlerine ciddi bir katkı sağlamamaktadır.
Çocuk hakları açısından MESEM projesi, eğitimin temel bir hak olduğunu hatırlatmamız gereken bir noktada durmaktadır. Çocuklar, erken yaşta iş dünyasına entegrasyon yerine, fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerini destekleyecek bir eğitim sistemine ihtiyaç duyar.
Çocuklar için güvenli ve destekleyici bir öğrenim ortamı sunulması gerekirken, birçok işletme onların bu haklarını ihlal edebilmektedir.
Çalışma saatleri ile eğitim saatleri arasında bir denge kurulamadığı durumlarda, çocuklar sürekli yorgun ve tükenmiş bir şekilde öğrenim hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaktadır.
MESEM projesi, teoride mesleki eğitimi teşvik ederek çocukların geleceğe hazırlanmasını amaçlasa da uygulamadaki yetersizlikler ciddi sorunlara yol açmaktadır.
Öneriler:
Çocukların çalışma koşulları düzenli olarak denetlenmeli ve ihlaller ciddi yaptırımlarla karşılanmalıdır.
Çocukların yalnızca iş becerisi değil, eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcı yeteneklerini geliştiren eğitim içeriklerine odaklanılmalıdır.
Dezavantajlı çocukların, yalnızca iş gücü olarak görülmelerini engellemek için sosyal destek mekanizmaları geliştirilmelidir.
Aileler, çocuk hakları ve eğitimin uzun vadeli önemi konusunda bilinçlendirilmelidir.
Çocukların bu sistemlerde nasıl hissettiklerini anlamak için onların görüşlerine başvurulmalıdır.
Sonuç olarak, MESEM projeleri, doğru yönetildiğinde eğitimde fırsat eşitliğine katkı sağlayabilir; ancak mevcut haliyle bu projeler, çocukların eğitim haklarını ve toplumsal adaleti tehdit eden bir mekanizma olarak görülme riskini taşımaktadır.
(AÖ/RT)