Çektiği aykırı filmlerle tanınan Danimarkalı yönetmen Lars von Trier’e Amerika’nın Irak’ı işgali sırasında çekmiş olduğu Dogville filminde niçin bu kadar sert bir Amerika eleştirisi yaptığı sorulur. Danimarkalı yönetmenin cevabı ilginç bir noktaya işaret etmesi bakımından önemlidir: “ABD çok büyük bir devlet çünkü çok güçlü. Güçlü olana merhamet yakışır. Ama ABD’de merhamet yoktur.”
Devletin adaletli olması ve hukuka riayet etmesi hepimizin alışık olduğu taleplerdir. Ancak devletin merhametli olmasını beklemek bugünden anlaşılması pek kolay olmayan bir beklentidir. Modern bilincin ve modern devletin üzerine bina edildiği rasyonalite, bu isteği anlaşılmaz kılmakta büyük paya sahiptir. Lars von Trier’in söylemi üzerinden bu beklentinin imkânını tartışabilmek için bazı sorular üzerine düşünülmesi gereklidir: Devlet merhametli olabilir mi, devletten merhamet talep edilebilir mi ve devlete dair en büyük beklentimiz olan adalet ile merhametin ne gibi bir ilişkisi olabilir?
Yazar Dücane Cündioğlu Bersay İletişim Grubu’nda verdiği Merhametsiz Adalet: Siyasal Şiddetin Özüne Dair isimli derste merhamet ve adalet arasındaki ilişkiyi derinlemesine irdeler. Lars von Trier’in Dogville, Manderlay ve Nymphomaniac isimli filmlerinden kesitler izleten Cündioğlu, yönetmenin ABD eleştirisini iki kavram açısından ele alır: adalet ve merhamet.
Devletten merhamet talep etmek veya devlet ile merhamet arasında bir ilişki kurmak, rasyonelleşmiş bilincimizin ilk etapta kolayca reddedeceği eylemlerdir. Cündioğlu’nun derste söylemiş olduğu “Bir hocanın talebesine yapabileceği en güzel şeylerden biri, çabuk halledilebilecek gibi görünen meselelerin öyle olmadığını göstermektir.” sözünü kulağımıza küpe ederek, reddetme kararımızı öteleyip devlet, adalet ve merhamet arasındaki ilişkiye daha yakından bakmalıyız.
Dücane Cündioğlu derste adalet denilince Musa Peygamberin ve dolayısıyla törenin, hukukun; merhamet denilince ise İsa Peygamberin akla geleceğini belirtir. Adaletle merhamet kavramlarını birbirinin zıddı olarak konumlandırır. Adalet her öğrenciye hak ettiği notun verilmesi, merhamet ise öğrenciye hak ettiğinden fazlasının verilmesidir. Merhamet ile adalet arasında kurulabilecek tek ilişki zıtlık değildir. Merhamet aynı zamanda, toplumdaki tesanüt ve dayanışma ile birlikte adaletin çözmekte zorlanacağı bazı sorunları çözebilecek bir kavramdır.
Devlet ile birey veya topluluklar arasındaki ilişkide güçleri bakımından bir orantısızlık mevcuttur. Cündioğlu’nun derste ifade ettiği argümanlardan biri devletin bir tarafını oluşturduğu ilişkilerde adaletin sağlanmasının zorluğunu anlamakta bize yardımcı olacaktır. Adaletin sağlanması için asgari üç taraf gerekir. Hak talebinde bulunan ve haklı olduğunu iddia eden iki taraf bulunmalı ve üçüncü bir taraf ise iki taraf arasında adaleti sağlamalıdır. Adaleti sağlama aracı olan yargı kelimesi de yarmak'tan türetilmiştir. “Yarmak da kolaylıkla tahmin edileceği üzere "ikiye ayırmak, bölmek" demek...”
Bu argümanın önemi devletin bir tarafını oluşturduğu uyuşmazlık ve çatışma hallerinde ortaya çıkmaktadır. Zira herhangi iki birey veya grup arasında çıkan uyuşmazlık veya çatışma devletin üçüncü ve meşru taraf olarak devreye girmesi ve yargılama faaliyeti marifetiyle çözülebilir. Bu yolla yapılan her çözümün adil olacağı iddia edilememekle birlikte en azından adalet kavramını tartışabilmek için gerekli olan üç taraf şartı gerçekleşmiştir. Peki, devletin bir birey/toplulukla uyuşmazlık içerisinde bulunması veya gücünü kullanarak çatışmaya girmesi durumunda ne olacaktır?
Egemenlik kuramı uyarınca devletin, kendi sınırları ile çevrili toprak parçasında meşru güç kullanma tekeline sahip tek kurum olduğunu göz önüne alındığında devletin taraf olduğu çatışmada adaleti sağlayabilecek üçüncü taraftan yoksun olunacağı tespitini yapabiliriz. İdari yargı kararlarının uygulanmasında görülen güçlükler devletin taraf olduğu uyuşmazlıklarda aksaklık çıkabileceğinin basit işaretleridir. Görüldüğü üzere devletin hemen yanı başında andığımız, devletin iki temel görevinden biri olarak gördüğümüz adalet kavramı devletin birey veya topluluklarla çatışması durumda bize yardımcı olamamaktadır.
Adalet kavramının eksikliği tek başına merhamet kavramını gündeme getirmez. Muhtemeldir ki Lars von Trier ile başladığımız bu düşünme ameliyesinde devlet ve merhametin bir arada anılmasının sebebi yine Danimarkalı yönetmenin ifade ettiği gibi güç ile merhamet arasındaki ilişkidir. Merhamet insiyaki olarak güç ve kudrete yakıştırılır. Güçsüz olanın, bir kavgada yenilecek olanın merhametli olması zaten bir kıymet ifade etmez. Dolayısıyla merhamet kavramı güçlü olana, kudretli olana yakışır.
Devletin sahip olduğu gücün bir tezahürü olarak Robert François Damiens’in acımasız ölümünü inceleyebiliriz. 1757 yılında kral katili olarak yargılanan Damiens sürüklenerek dörde bölünme yöntemi ile idam edilen son kişidir. Kol ve bacakları koparıldıktan sonra canlı kalan gövdesi kazığa bağlanarak yakıldı. Cemal Bali Akal işkencenin bir sorgulama ve cezalandırma yöntemi olarak insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte “Yasa’yı söyleyen olarak ortaya çıkan önderin, otoritesine eklenmiş gücü böyle bir kurban töreninde kanıtlamasının” işkence kadar eski olmadığını belirtir. “Adalet kralın silahlı adaleti olmuştu.” Kral sahip olduğu zorlayıcı gücüyle ne denli üstün olduğunu topluma göstermek ve öğretmek için bu töreni yapıyordu.
Devlet ile merhameti bir arada anmak ihtiyacı bu gücün insanda uyandırdığı tedirginlik ve gücün yumuşatılması düşüncesinden doğmuş olmalı. Güç ile merhametin yan yana anılması devletten merhamet beklememiz/talep etmemiz için yeterli midir? Topkapı Sarayı’nda divan üyelerinin altında toplandığı ve kendilerine adaletli olmalarını hatırlatan Adalet Kulesi gibi bir Merhamet Kulesi bugünkü yönetim yerleşkelerimizden birine inşa edilebilir mi?
Bu sorulardan birine olumlu diğerine ise olumsuz cevap verilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce merhametin muhabbetten kaynaklandığı ve devlet gibi kurumsal(gayr-i şahsi) bir yapıdan değil, insandan beklenebilecek bir fazilet olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca yazının başında belirtmiş olduğumuz modern bilinç ve devletin rasyonelliği devletten merhamet talep edilmesini imkânsız kılar. Modern toplumun temeli olan sözleşme kuramı da bu konudaki engellerden biridir. Sözleşmede tarafların eşitliği ilkesi uyarınca, bir tarafın diğerinden merhamet talep etmesi ve birinin diğerini bağışlaması/affetmesi düşünülemez. Bu sebeplerle devletten merhamet talep edilemez ve devlet de vatandaşını bağışlama gibi bir eylemde bulunamaz.
Dücane Cündioğlu yalnızca merhametin değil adaletin de modern bilince uzak bir kavram olduğunu, eşit ve özgür yurttaşlık nosyonunun rasyonel haklar muvacehesinde bu kavramları dışarıda bıraktığına değinir. Adalet ve merhamet gibi erdemler rasyonel olmayan, kusurun olduğu ortamlarda vücut bulacaktır. Sözgelimi bilgisayarın okuduğu bir test sınavda adalet talep edilmesi mümkün olmayacaktır çünkü tümüyle rasyonel bir süreç söz konusudur. Dolayısıyla adalet, karar verici mekanizmaların yanlış karar verme ihtimalinin olduğu yerde talep edilebilir. Buna rağmen Cündioğlu’nun adaletin bugün talep edilemeyeceği düşüncesine katılmak mümkün değildir. Zira yargı faaliyeti tümüyle rasyonelleştirilemez ve her zaman yanlış karar verilme ihtimali bulunmaktadır.
İlk soruya verilen olumsuz cevapla birlikte bugünkü yönetim yerleşkelerimizden birine Adalet Kulesi’nden mülhem bir Merhamet Kulesi inşa edilebileceğini düşünüyorum. Kurumsal (gayr-i şahsi) bir varlık olan devletten merhamet talep edilemez ancak siyasi iktidarı oluşturan şahıslardan merhametli davranması beklenebilir. Türk-İslam düşüncesinde yöneticilere merhametli davranması gerektiği sık sık verilen öğütlerdendir. Damiens’in ölümüyle işaret edilen modern devletin acımasız kudreti, merhametsiz idareciler eliyle vatandaşlar üzerinde yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla potansiyel bir gücün merhametsiz yöneticiler eliyle kullanılması durumunda adalet kavramı/talebi vatandaşı koruyamayacaktır.
Sözleşme kuramınca tarafların eşitliği kabul edilse bile sözleşme sonrası modern devletin birey karşısında Leviathan olarak tasvir edildiği gözden ırak tutulmamalıdır. Tüm olanaklarıyla bu güçlü aygıt, istenildiğinde kolaylıkla vatandaşlar üzerinde test edilebilir. Kudret merhamet ve şefkatle yumuşatılmalıdır. İdarecilerden merhametli olması beklenir. Nasıl ki Adalet Kulesi, altında toplanan divan üyelerine adaletli olmalarını hatırlatıyorsa, idareciler için de başlarını kaldırdıklarında görüp merhameti hatırlatayacakları bir remz olarak Merhamet Kulesi inşa edilebilir.
Cündioğlu’nun dersin sonunda söyledikleri ile bitirirsek; ‘ne adalet ne merhamet’ diyemeyiz, ‘ya adalet ya merhamet’ de diyemeyiz. ‘Hem adalet hem merhamet’ demeliyiz!
Adaleti devletten, merhameti de idarecilerden bekleriz. Bu yüzden Merhamet Kulesi bir imkândır, mümkündür! (KO/HK)