Bundan böyle on beş günde bir çarşamba günleri 5. Kuvvet sayfasında sizlerle beraber olacağız.
Sayfa başlığını neden 5. Kuvvet seçtim? 5. Kuvvet kavramını isimlendiren İgnacio Ramonet. Denis-Diderot Üniversitesi'nde iletişim teorisi dersleri veren ve 2008 yılına kadar Le Monde Diplomatique’ın genel yayın yönetmenliğini yapan Ramonet, 2003 yılında bu kavramı iletişim terminolojisine kattı.
Ramonet, “5. kuvvet”i sivil, yurttaş kuvveti olarak tanımlıyor. İlk yazımda 5. kuvvet dışında bianet’in hak temelli gazetecilik olarak kavramsallaştırdığı; kamusal gazetecilik (Civic journalism) ve medya okuryazarlığı gibi kavramları irdelemeyi düşünüyorum zira bu kavramlar sivil kuvvetin var olmasına katkı sunuyorlar.
Dördüncü kuvvet
Bilindiği üzere yasama, yürütme ve yargının yeterli olmadığı, birilerinin gücü elinde bulunduranları denetlemeleri gerektiği fikrinden, günümüzde özgür basın olarak bildiğimiz ‘dördüncü kuvvet’ kavramı doğdu.
İskoç felsefeci, tarihçi ve ekonomist James Mill, demokrasilerde basının üstlendiği ‘bekçi köpeği’ işlevini kavramsallaştırırken, İngiliz devlet adamı Edmund Burke’ün bir gün parlamentoda beraber oturduğu gazetecileri göstererek, “İşte orada dördüncü kuvvet oturuyor, hepsinin en önemlisi” demesiyle de “dördüncü kuvvet” kavramı literatüre girmiş oldu.
Günümüzde liberal küreselleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte, medya karşı-güç olma işlevini kaybetti. İşte bu nedenle, Ignacio Ramonet, “dördüncü kuvvet medya”yı denetleyen, gerektiği zaman haber çarpıtmalarını ve eksik bilgilendirmeleri açığa çıkaran beşinci kuvvet-yurttaş kuvvetine olan gereksinimi gündeme getirdi.
Ramonet’ye göre, dünyanın yeni efendileri küreselleştirici Büyük Üçlünün -Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund-IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü- dayattığı ideolojik savaşta medya büyük bir mücadele silahı olarak kullanılırken, bizlere kirlenmiş, yalanlarla zehirlenmiş, çarpıtılmış kısacası metamorfoza uğramış haberler sunuluyor.
Ramonet’nin bunun için kurmayı önerdiği uluslararası medya gözlemevinde, medya kullanıcıları, akademisyenler ile ana akım medyadan veya alternatif medyadan gazeteciler yer alacak ve söz konusu gözlemevi toplumun çıkarları ve yurttaşın düzgün bilgilendirilme hakkı adına büyük bir sorumluluk örneği göstererek, son yıllarda salgınlaşan medya manipülasyonlarına karşı toplumu uyarma işlevini de yerine getirecekti.
bianet zaten Ramonet’in önerisine uygun bir şekilde, yıllardır hem medyayı gözlemliyor hem de hak odaklı habercilik yapıyor; kadınlar, çocuklar, azınlıklar, LGBTİ+ bireyler, bir başka deyişle ötekileştirilmiş, kırılgan-dezavantajlı gruplara haberlerinde yer veriyor, sessizlerin sesi oluyor.
bianet Kitaplığına Ulaşmak İçin TIKLAYIN
Kamu adına yapılan hak odaklı gazetecilik, medya kullanıcılarını pasif birer izleyici olmaktan, aktif birer katılımcıya dönüştürme çabası içindedir. Bu çabanın derdi, haberin oluşma sürecinde yurttaşlara söz hakkı tanıyarak, kamusal tartışma ortamını sağlamak, insanların, kamusal yaşama katılıp katılmadıklarını, ihtiyaç duyulduğunda tartışmanın yapılıp yapılmadığını, siyasetin gereken ilgiyi üstüne çekip çekmediğini ve toplumun sorunlarıyla uğraşıp uğraşmadığını sorgulamak ve bunlara yanıtlar aramaktır.
Yalnız çatışma, karmaşa, felaketler değil, iyi haberler ve görüş birliği de yer alır. Kısacası yurttaşın/kamunun medyaya karşı bilinçlendirilmesi, eleştirel bakış açısıyla yaklaşabilmesi başka bir deyişle medya okur-yazarlığı (media literacy) büyük önem taşımakta.
“Medya okuryazarlığı, gerek iletişimin demokratikleşmesi, gerek toplumun ve teknolojik geleneksel medyanın gelişimi ve özgürlüğünün kullanımında topluluğun üyelerinin, yaratıcı ve eleştirel olarak katılımını (planlama, üretim ve sunum aşamalarında) sağlayan eğitsel bir süreçtir”.
Bu düşünce biçimini şu maddelerle özetlemek mümkündür; fanteziyi gerçekten ayırma yeteneği, medya mesajlarının belirli sonları olan yapılar olduğunu anlamak, medyanın bölgesel/küresel topluluklardaki ekonomik, politik, sosyal ve kültürel rolünü anlamak, insanın kendisinin ve diğerlerinin demokratik haklarını anlaması, uzlaşma veya direniş, kültürel kimlik, vatandaşlık vs. gibi.
Türkiye’de öz-eleştiri kültürü ne kurumsal ne de bireysel düzeyde gelişememiş bir olgu. Öz-eleştiri yapmanın “zaafları açığa vurmak ve kabullenmek” gibi bir algısı var toplumda halbuki öz eleştiri batılı demokrasilerde tartışma kültürünün vazgeçilmez unsurlarından biri. Medya da bundan nasibini alan bir sektör.
İçinde bulunduğumuz medya ikliminde, ‘Başka bir medya mümkündür’ sloganını benimseyerek, bizleri yalan, eksik, yönlendirici haber bombardımanına tutan medyaya karşı uyanık olmak zorundayız, aksi takdirde doğru ve güvenilir olmayan, söylenti, spekülasyon ve propagandaya dayalı gazetecilik, sivil toplumu zehirler.
TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem Raporları
(YGİ/DB)