MERAL AKŞENER’İN SİYASİ SEÇİMİ
Meral Akşener, çekirdekten yetişme bir milliyetçi. Ülkücü hareket içerisinde militanlık ölçüsünde bulunmuş. Ancak okuyan birisi olması hesabıyla kaba saba değil, daha bir inceltilmiş, sokağı tanıyan ama sokaktan ileride bir militan yaşamına sahip olsa gerek.
Bir akademisyen olan Akşener, DYP’nin Çiller döneminde iki dönem, MHP’den ise üç dönem milletvekilliği yaptı. 1995 yılında İçişleri Bakanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalan Mehmet Ağar’ın yerine İçişleri Bakanı oldu.
2005’de MHP, Akşener’i aday yapmadı.
MHP’de Devlet Bahçeli ile ters düştü. Bu anlaşmazlık bir süre sonra Akşener’i MHP içerisinde merkeze karşı açıktan bir tavır almaya götürdü. Özellikle Bahçeli’nin Erdoğan’la anlaşması ve Anayasa referandumu süreci, Akşener ve kimi ileri gelen MHP’lilerde karşı bir siyasi mücadele başlattı. Akşener, 2016 yılında MHP’den oy birliği ile ihraç edildi.
Meral Akşener, iki ay kadar önce yeni parti kuracağını açıkladı.
Ümit Özdağ, Yusuf Halaçoğlu ve birkaç ileri gelen muhalif haricindeki diğer MHP’li muhalifler, kurulacak partide yer alıp almayacakları hususunda açık görüş belirtmediler. Bu tavrın altında eğer siyasi bir görüş ayrılığı yoksa, “dereyi görmeden paçaları sıvama” deyimine uygun olarak bekle-gör faydacılığı yatmaktadır.
MHP defterinin kapandığını belirten Akşener, kuracağı yeni partiyi hayli geniş tabanlı merkez bir parti olarak tanımladı.
Bu tanımlama doğru bir başlangıçtır.
Neden?
Siyaset boşluk kabul etmez ve Türkiye’de geleneksel tabanı veya damarı olmayan partilerin kitlesel siyaset yapma ihtimalleri neredeyse yoktur.
Türkiye’de siyasi partiler genel olarak şu akslar veya geleneksel damarlar üzerinde siyaset yapıyorlar: 1) Devletçi/cumhuriyetçi/ulusalcı 2) Merkez (sağcı, liberal, kısmen milliyetçi ittifakı), 3) Milliyetçi, 4) İslamcı-sağcı-muhafazakâr, 5) Koşullar nedeniyle kendini Kürt siyasi kimliği ile tanımlamak zorunda kalan Kürt hareketi.
Geniş bir siyasal görüş yelpazesine sahip ama 1980’lerin ülke ve dünya koşullarının zorunlu bir sonucu olarak dar bir kitlesel tabanı olan sol’u saymıyorum.
Devletçi/cumhuriyetçi/Atatürkçü kesimin partisi CHP iken;
Milliyetçi kesimin partisi MHP iken;
İslamcı ana başlığı altında milliyetçi, muhafazakâr kesimin partisi AKP iken;
Kürtlerin hakları temelinde siyaset yapan parti HDP iken;
Yani bu alanların asli sahipleri varken, tabiri caizse ne bu ‘evlere’ yerleşme ne de bu mimaride evler inşa etme imkânınız olamaz! Asılları varken suretlere itibar edilmez.
Türkiye’de demokratik bir parti kurmanın kitlesel karşılığı yoktur!
Türkiye’de liberal bir parti kurmanın kitlesel karşılığı yoktur!
Türkiye’de sınıf temeli üzerinden bir sol parti kurmanın da kitlesel karşılığı yoktur!
Elbette bu anlamda partiler kurulabilir ve zaten bir kısmı da var. Ancak iktidarı zorlayacak veya iktidara yürüyecek bir kitlesellikten yoksunlar. Kitlesel karşılıktan kastım da budur.
Geriye ne kalıyor?
Merkez.
Demirelci, Özalcı merkez 15 yıldır dağılmış durumda ve daha önemlisi, AKP ideolojik formasyonu ve özellikle siyasi yapısı itibariyle merkezin yerini dolduramadı. Gerçi bu anlamda bir merkez olmayı da amaç edinmemişti. AKP, bir kısım merkez güçlerini de bünyesinde toplayarak eriten ve süreç içerisinde sistemi de ideolojisi doğrultusunda dönüştüren otokrat bir parti haline geldi. Ve bunun sonucu olarak büyük ölçüde devlet AKP’lileştirildi ve AKP devletleştirildi!
Türkiye’de bir merkez siyaseti boşluğu var.
Akşener bunu gördü ve doğru bir şekilde kuracağı partinin platformu olarak bu merkez siyaseti tanımlamasını yaptı.
Merkez siyasetten kasıt nedir?
Merkez siyasetin esası, mevcut sistemin ana kodlarına dokunmadan, yani cumhuriyetin ve ona göre şekillenmiş devletin asli mekanizmalarına çomak sokmadan idare-i maslahat yapmaktır. Merkez siyaset için sistemden alabildiğine beslenen, bunu yaparken de popülizmi ve pragmatizmi kullanan, yeri geldiğinde dini, yeri geldiğinde milliyetçiliği, muhafazakarlığı öne çıkaran, kimi zaman liberal politikaların önünü açan, bölgede öncü devlet iddiasıyla başını belaya sokmayan, batı ile ilişkileri daima sıcak tutmaya çalışan, güçler ayrılığı ilkesine bir ölçüde uyan ve devrimci sola karşı düşmanca çizgi izleyen bir politik formasyona sahiptir diyebiliriz.
Bu genel özelliklere eklemeler yapılabilir.
Peki, Akşener ve kurulacak parti merkez siyaseti doldurabilir mi?
Partiye kitleler nezdinde temsil kabiliyeti, nitelikli siyasi çapı ve kültürü olanlar katılırsa…
Parti Türkiye’nin sorunlarını doğru tarzda tespit edip bunların çözümüne dair kucaklayıcı görüşler üretebilirse…
Parti sürekli Kürt düşmanlığını öne çıkarmazsa… (Akşener ve çevresine bakınca en büyük kırılma noktası budur).
Parti kitlelere güven verebilirse…
Parti dünyayı dünün değil, bugünün paradigmalarıyla okuyabilirse…
Ve parti, başkanlık sistemiyle birlikte köklü bir değişikliğe uğrayan Türkiye siyasetinin önündeki acil sorunun ne olduğunu doğru kavrar ve bunun için nitelikli ittifaklar sağlayıcı siyasetler üretebilirse…
Elbette bu maddelere daha başkaları da eklenebilir.
Bu halde yeni kurulacak parti bir merkez parti olma hüviyetine sahip olur.
Aksi halde ya daha baştan biter ya da marjinal olarak kalır.
Akşener’in bagajına ve şimdilik en yakınında yer alanların ideolojik yoğunluğu yüksek milliyetçi niteliklerine bakınca bu konuda bir hayli zorlanacakları hatta merkezi dolduramayacakları ihtimalini de görüyorum.
İsterim ki Türkiye’de bir merkez parti olsun. Çünkü Türkiye son 10 yılda öyle siyasi gelişmeler yaşadı ki, ülke gittikçe bir hapishaneye dönüyor! (HŞ/EA)