Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından birisi olan Büyük Menderes nehrinde geçen hafta bir kez daha toplu balık ölümleri meydana geldi.
Büyük Menderes nehri Türkiye’nin en kirli üçüncü nehri olarak niteleniyor.
Nehir kentsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı atıklarda bulunan zehirli kimyasal maddelerle kirletiliyor. Geçen hafta yaşanan toplu balık ölümlerine de nehirdeki kimyasal kirliliğinin neden olduğu düşünülüyor.
Bu olay da benzeri diğerleri gibi bir süre sonra unutulacak. Oysa yeryüzündeki canlıların esenliği birbirine sıkı sıkıya bağlı ve balıklara ne oluyorsa insanlara da o olmaktadır diye düşünmeliyiz. Belki de böyle düşünmemizi mümkün kılacak bağlantıların kurulmasına ihtiyaç var. Ve bunu Menderes nehri kimyasal atıklarla kirletildiği için ölen balıklarla, ülkemizde yıldan yıla bir çığ gibi büyüyen obezite sorunu arasında kurulacak bağlantılarla gösterebilmek mümkün.
Bir şeyleri göstermek bir şeyleri değiştirme gücüne sahip midir hala bilemiyorum; ama eğer öyleyse çevre sağlığı ile halk sağlığının birbirine nasıl sıkı bir şekilde bağlı olduğuna ve aynı zamanda kamusal çözümlerin de önemini sergileyebileceğimiz en iyi örneklerden biri obez yapıcı zehirli kimyasallardır.
Hormonal sistem üzerinde olumsuz etki göstererek kilo alımına neden olan toksik kimyasallar “obezojen” yani “obez yapıcı” olarak adlandırılıyor. Kentsel, tarımsal ve endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan tehlikeli atıklarda obezite sorununa yol açan çeşitli kimyasal maddeler bulunabiliyor. Bu atıkların toprağı, havayı ve suları kirletmesi obez yapıcı kimyasalların zamanla bünyemize alınmasına giden yolu açıyor.
Yapılan çalışmalar insanların yediği, içtiği ya da soluduğu havaya hormonal sistemlerini bozarak obeziteye yol açan kimyasal maddelerin karışabildiğini gösteriyor. Havası, toprağı, suyu obez yapıcı kimyasal maddelerle kirletilmiş bölgelerde yaşayan insanlarda obezite sorunu daha çok görülüyor.
Bazı pestisitler; plastik esaslı malzemelerden gıdalara ve sulara karışan fitalatlar; plastikleri şeffaflaştırmak için kullanılan bisfenoller; arsenik, kurşun gibi ağır metaller; sigara dumanı; hava kirliliği; dioksinler ve poliklorlu bifeniller gibi bazı zehirli kimyasal maddeler obezojen olarak niteleniyor.
Obezojenler ürettiğimiz gıda maddelerine ve sulara bulaşarak beslenme yoluyla ya da yaşadığımız çevre ve çalıştığımız iş ortamlarından temas ve solunum yoluyla bünyemize alınıyor. Bu kimyasal maddelerin zamanla hormonal sistemin işleyişini bozarak obeziteye neden oldukları düşünülüyor.
Dünya genelinde obezite oranlarının yıldan yıla artması ile çevre kirliliği sorununun yaygınlaşması arasındaki bağlantılara dikkat çeken çok sayıda çalışma var ve bu çalışmaların sayısı yıldan yıla artıyor.
Bu bilgiler ışığında Menderes nehrini kirleten zehirli kimyasal maddelerin sadece balıkların ölümüne yol açmayacağını; kirli nehir suyu kullanılarak yapılan tarımsal faaliyetler ya da nehrin kirli sularının yeraltı içme sularına sızması sonucu obez yapıcı çeşitli kimyasalların da hayatımıza musallat olacağını söyleyebiliriz. Bu kimyasallara maruziyet en çok da çocukları olumsuz etkiliyor.
Bebekler ve çocuklar obez yapıcı toksik kimyasalların sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine yetişkinlere kıyasla çok daha duyarlı.
Obeziteye yol açan kimyasallara anne karnında ve yaşamın ilk yıllarında maruz kalmak vücuttaki yağ hücresi sayısında ve enerji metabolizmasını düzenleyen hormonal sistemin çalışmasında anormalliklere yol açarak hayatın daha ileri safhalarında obeziteye neden olabiliyor.
Obezite sorunu nasıl bir hayatın içinde yaşadığımıza sıkı sıkıya bağlı. Dolayısıyla çevre kirliliği ile mücadelenin aynı zamanda obezite ile mücadele anlamına geldiği söylenebilir. Ancak obeziteyle mücadele programları içinde çevre kirliliği meselesi hiç yer almıyor ve obezite sadece bireysel tercihlerimizle, uygun gıdaları, yeterli miktarda tüketerek üstesinden gelebileceğimiz bir sorun olarak görülüyor.
Oysa Menderes nehrindeki kirlenme nedeniyle ölen balıklarla ülke genelinde bir çığ gibi büyüyen obezite sorunu birbirine yapışık sorunlardır. Her iki sorun da ülkede mevcut siyasal iktidarın doğal hayatı tahrip eden, çevre kirliliğine yol açan icraatlarından kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar bireysel önlem ya da tercihlerle değil kamusal yaklaşımlarla çözülebilir ve bunu sağlamak için birbirinden ayrışık görünen toplumsal sorunları birbirine bağlayacak bakış açılarına ihtiyaç var. (BŞ/EKN)