Asgari ücretin 22 bin 104 TL olarak belirlemesi, işçi örgütlerinde ve emek kamuoyunda şok etkisi ile karşılandı. İktidarın 2025’te bir seçim planı olmadığını bu ücretten öngörebiliriz.
Öte yandan TÜRK-İŞ’in Kasım 2024 dönemi için 20 bin 562 TL olarak açıkladığı açlık sınırı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 92 oranında artmışken asgari ücretin sadece yüzde 30 artması, asgari ücretliler için geçim, açlık ve yoksullaşma sorunun derinleşeceğini gösteriyor.
TÜİK verisiyle son 12 ay enflasyon ortalaması yüzde 60’ın üzerinde. Yani resmi verilerle milyonlarca asgari ücretli enflasyona ezdirilmiş durumdadır. Muhtemelen Şubat ayı içerisinde belirlenen asgari ücret açlık sınırının altında kalacaktır. AKP politikaları sonucunda derinleşen ekonomik kriz etkisiyle asgari ücretle çalışan sayısının artacağı, ortalama ücretin asgari ücrete yakınsayacağı bir yıla giriyoruz.
Asgari ücretle insan onuruna yakışır şekilde geçinmenin mümkün olmadığı bu dönemde 3 Ocak Cuma günü açıklanacak enflasyon oranı ile memurların ve emeklilerin maaş zam oranları da netleşmiş olacaktır. AKP ve Memur-Sen imzası ile belirlenen toplu iş sözleşmesine göre kamu emekçileri 2025’in ilk döneminde yüzde 6, ikinci yarısında ise yüzde 5 zam alacaktır. Enflasyon farkı ile birlikte memur zam oranının yüzde 12-15 bandında olacağı tahmin edilmektedir. Emekliler için ise bu oranın 17’yi bulacağı ifade edilmektedir.
2010’dan bu yana sadece “Enflasyon Farkı” kadar zam alan kamu emekçileri aslında reel zam almamaktadır. Bu şekilde toplu pazarlık ve toplu iş sözleşme (TİS) süreci fiilen askıya alınmış olup aslında bir bütün olarak kamu emekçileri ve emeklileri de enflasyona ezdirilmektedir.
Memurlar için TİS ile Memur-Sen tarafından kabul edilen zam oranlarıyla yıl içinde gerçekleşen enflasyon oranları arasındaki fark aşağıda tablolanmıştır. 2021’den bu yana memurların kayıpları artmıştır. Kamu emekçileri gelirlerinin enflasyona karşı korunması için son altı aylık ilave enflasyon oranlarının değil; 12 aylık ortalama enflasyon oranlarının esas alınması gerekir. Enflasyon farkı bu kayıpları karşılamamakta ve memurlar yıldan yıla fakirleşmektedir. İktidar kamu alacaklarının yeniden değerleme oranı olarak yüzde 43,93 oranını esas alırken kamu emekçilerinin yüzde 15 ile maaş zammı alması yoksullaşmanın boyutlarını gösteren bir veridir.
I. Dönem Zam Oranı | II. Dönem Zam Oranı | Yıllık Ortalama TİS Zam Oranı | Önceki Yılın Aralık Ayına Göre Enflasyon | 12 Aylık Enflasyon ile Yıllık Ortalama TİS Zammının Farkı | |
2025 | 6 | 5 | 11,3 | ||
2024 | 15 | 10 | 26,5 | 47,09 | -20,59 |
2023 | 8 | 6 | 14,5 | 64,77 | -50,29 |
2022 | 5 | 7 | 12,4 | 64,27 | -51,92 |
2021 | 3 | 3 | 6,1 | 36,08 | -29,99 |
2020 | 4 | 4 | 8,2 | 14,60 | -6,44 |
2019 | 4 | 5 | 9,2 | 11,84 | -2,64 |
2018 | 4 | 3,5 | 7,6 | 20,30 | -12,16 |
2017 | 3 | 4 | 7,1 | 11,92 | -4,80 |
Memurların 2010’dan bu yana reel zam alamamaların en önemli nedeni “Memur-Sen sendikacılığıdır.” Çünkü iktidara/işverene yaslanmış bir sendikacılık emekçiden yana sonuçlar doğuramaz. Enflasyon farkı ödemeleri reel erimenin işaretidir. İşin ilginç yanı “Memur-Sen sendikacılığı” AKP döneminde şişirilmiştir. AKP iktidara geldiği yıllarda üye sayısı 40 bin kişinin altına olan Memur-Sen’in son üye sayısı 1 milyon 78 bin kişi olarak kamuoyuna açıklanmıştır. Memur-Sen üye sayısı arttıkça memurların reel kayıpları artmıştır.
Memur-Sen konfederasyonuna bağlı sendikaların yetkili olduğu dönemlerde kamu emekçilerinin ikramiye, ek mesai, kurum lojmanı, kurum kreşi, kurum doktoru, ek ödenekler gibi somut kazanımları tırpanlanmıştır. Yine Memur-Sen’in yetkili olduğu dönemde kamu emekçileri daha uzun sürelerle prim ödeyerek emekli olabilmekte ancak 2008 sonrasında emekli olanların maaşları yıllar itibariyle düşmektedir. Memur-Sen’in yetkili olduğu dönemde memurun emekli ikramiyesinin satın alma değeri düşmüştür. 30 yıl ve üzeri çalışan memurların bu yılki ikramiyesi bile 1 milyon TL’nin altında ve maaşları asgari ücrete yakın olmaktadır.
Yine Memur-Sen’in yetkili olduğu dönemde kamu emekçilerinin iş güvencesi zayıflatılmış, 35 bini kendi üyesi olan 152 bin kamu emekçisi işinden hukuksuzca ihraç edilmiş ama Memur-Sen herhangi bir olumlu müdahalede bulunmamıştır. 8 yılı geçen ihraç hukuksuzluğuna Memur-Sen sendikaları herhangi bir olumlu yorum yapmadığı gibi iktidarın bu hukuksuzluğuna çanak tutan bir eğilim tercih edilmiştir. Bu somut durumlar da göstermektedir ki Memur-Sen sendikacılığı hem maddi açıdan memurlara kaybettirmiştir hem de toplumsal saygınlık ve güvence açısından memuriyeti aşındırmıştır.
Memur-Sen sendikacılığı çoğu zaman iktidara atfedilen yandaş atamalarının kurumsallaştığı yapıdır. Son genel seçimlerde sözü verilen “mülakatları kaldıracağız” vaadine karşı çıkan ve bu haksız sistemin uygulanmasında ısrar eden AKP iktidarı kadar Memur-Sen’dir. Çünkü bu haksız mülakatlarda kendi üyelerinin atanabilmesi için iktidar ile birlikte müdahale imkanı bulabilmektedir. Objektif koşullarda hazırlanan sözlü ve yazılı sınavlarda diğer sendika üyelerinin ve genel olarak işin liyakatine sahip olanların da yükselme imkanı bulabileceğini öngören bu yapı bir neo-nepotizm ağına dönmüş durumdadır. Bu yönüyle dikta-iktidarın korporatist bir yapısına dönüşmüştür.
Memur-Sen “sendikacılığını” bu denli şişiren iktidar sendikal aidatlar üzerinden kendi yandaş sendikasına kamu kaynağı aktarmaktadır. Tüm sendikalara giden bu kaynak en çok Memur-Sen’e gitmektedir. Sendika aidatları üzerinden yıllık olarak Memur-Sen’e aktarılan kaynak bu yıl için 3,7 milyar TL’yi geçmiştir. Hazine’den alınan bu kaynağın kamu emekçileri lehine kullanılmadığı, sendikal bürokrasi içerisinde çok sınırlı bir kast için harcandığı bilinmelidir.
Memur-Sen genel merkezi yönetimindeki kişilerin memur ücretlerinin kat be kat üzerinde maaşlar aldığı, maaşlar dışında da birçok şatafat içinde olduğu dönem dönem kamu oyuna yansımaktadır. Aslında kamuda tasarrufun tartışıldığı bu dönemde sendikal aidatların üyelerden doğrudan alınması durumu da tartışılmalıdır. Çünkü “kendi aidatını vermeyen” üyelik sistemi ile Türkiye’de kamu emekçilerinin sendikacılığı yozlaştırılmıştır. Birçok Memur-Sen üyesi hangi sendikaya üye olduğunu bilmeden üye yapılıyor ve yıllarca bu şekilde aidatlar toplanılıyor.
Kamuda “bu sarı sendikacılıktan” arınmak; emekten yana toplumsal bir sendikacılık yapabilmek için Memur-Sen sendikalarına üye olanlara ulaşmak ve “bu üyeliklerinin kendilerine, mesleklerine, toplumlarına ve ülkelerine toplam maliyetini sunmak” acil bir görevdir.
Aksi takdirse AKP-MHP ittifakının yıllarca “Nas diye ısrar ederek” ülkeyi içinde soktuğu bu ekonomik krizin tüm maliyeti yıllarca emekçilerin sırtından tahsil edilecektir. “Nas-yonellerin rasyonel ekonomisti Mehmet Şimşek’in” acı reçetesinde emekçilere reel zam olmadığını biliyoruz. Ancak kamu da bu kötü gidişe dur diyecek güçlü bir sendikal yaklaşım olmadıkça, bu eğilim devam edecektir. Sendikaların iş bırakma dahil birçok kapsamlı eylem ve etkinlik ile bu yoksullaştırma operasyonlarına “dur demesi” kamu emekçilerinin hem emeğini hem de itibarını korumak için harekete geçmesi acilen gerekmektedir.