bianet’in, Çukurcuma’nın en güzel apartmandaki en güzel ofisinden durmaksızın gelen klavye sesleri bana Anday’ın şu dizelerini hatırlatıyor:
"Uyumayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın"
İçimi sürekli kemiren "işe yarar bir şey yapmalıyım" hissiyle nasıl başa çıkacağımı düşünürken karşılaştım bianet’le. Ve çok sevdiğim arkadaşım Selen’in bianet’in staj formunu bana yollamasıyla başladı hikâye.
Formu attığım gün dün gibi aklımda. Dışarda kasvetli bir Ankara havası, ODTÜ’de yine bir olay vardı. İktisat kantininde formu son kez açtım ve tamam dedim, atıyorum artık. Birkaç hafta geçiyor ve tam da ‘sanırım dönmeyecekler’ dediğim anda gelen maille kabul aldığımı öğreniyorum. Şimdi o güne, ofiste bu satırları yazarken bakıyor olmak garip hissettiriyor.
Bütün yaz Eylül gelsin diye bekliyorum ve bundan bir ay önce ilk defa ofisin kapısından içeri giriyorum. Ofise gelmek için üç aktarma yapmak zorunda kalsam da ayaklarım hiç geri geri gitmiyor. Her sabah, bugün toplantıda ne sunacağım ne anlatacağım stresine girsem de günün en sevdiğim kısmı o sabah toplantıları oluyor.
Her toplantıda, ekibin bugün hangi haberleri yapacaklarını dinlemek, gündeme bianet’in penceresinden bakmak ve en önemlisi de o küçük çemberin içinde kendimi gazeteci gibi hissetmek bianet’te olmayı bana özlettirecek şeyler.
En büyük endişem, gazetecilikle ilgili en ufak bir tecrübemin olmamasıydı. Ama buna rağmen kısa zamanda haber çıkarabildiysem bunu buradaki muhteşem ekibe borçluyum. Sorduğum her soruya beni geçiştirmeden cevap verdikleri için başta Evrim, Tuğçe, Ali ve Ruken olmak üzere tüm bianet’e tek tek teşekkür ederim.
İyi ki bianet’teydim
Diğer iş tecrübelerimin aksine, fikrimin dinlendiği ve değerli hissettiğim bu yerde çalışmak benim için çok büyük bir şans. Öğrenciyken ve yolumu henüz çizememişken deneyimlemek istediğim ‘gazetecilik’ tecrübesi burada geçirdiğim her günün sonunda ilerisi için bir ‘Acaba yapabilir miyim?’ e dönüştü. Şimdi bakınca, bu derece uzak olduğum gazeteciliğe girişim, iyi ki bianet’le birlikte olmuş diyorum. Çünkü başka bir yerin, tecrübesiz biri için bu kadar alan açıp bu mesleği öğreteceğini düşünmüyorum.
Her seferinde hayranlıkla baktığım o gazetecilerle aynı yerde yan yana çalıştığıma şimdi bile şaşırıyorum. Her gün sonu tekrar soruyorum kendime, ‘Ben şimdi bu insanlarla aynı yerde mi çalışıyorum?’ diye. Onlara çok belli etmiyorum bunu ama günün sonunda arkadaşlarımı ‘Bugün Evrim’le habere gittik.’, ‘Yazdığım yazıyı Tuğçe’yle editledik.’ diye mesajlar atıp kıskandırıyorum.
"Anne bak bunu ben yazdım’’
En sevdiğim anlardan biri de haberimi yapıp Vecih Bey’e attığım zaman. Hemen yanına gidip haberimi editlemesini izliyorum. Her adımda bana yeni tavsiyeler veriyor haber yazmada yeni bir şey öğretiyor. Her ne kadar onunla birlikte haber yeniden yazılmış gibi olsa da sonunda bana ‘Eline sağlık’ demeyi ihmal etmemesi bile beni çok mutlu ediyor. Ona teşekkür ediyorum ve sitede kendi adımla kendi haberimi görüyorum, ‘Aslı Deniz Çelebi yazdı’. Ve haberi heyecanla aile grubuna attığım an geliyor. ‘’Anne bak bunu ben yazdım.’’
Sürekli işleyen bir telgrafhane
bianet’le ilgili hafızamdan silinmeyecek şeylerden biri de hiç dinmeyen klavye sesi. Anday’ın Telgrafhane’sini anımsıyorum her seferinde.
"Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketin hali"
Burası da hiç durmayan bir telgrafhane gibi benim gözümde. Ama öyle ‘tık haberi’ değil, gerçekten haberin yapıldığı bir yer. Burada öğrendiğim en değerli şeylerden biri de bu.
Haber yapmanın bir hız yarışı olmadığını, onca tehdit almalarına rağmen hak odaklı nasıl haber yapılacağını bana öğreten bu okula, beni sadece bir ayda, ‘Nasıl haber yazacağım?’dan ‘Haber için şuraya gidiyorum’a getiren dünya tatlısı bianet ekibine çok teşekkür ediyorum.
Bana açtıkları bu kapıyı kapatmaya ve onların yakasını bırakmaya niyetimin olmadığını da buraya ekliyorum ki ileride dönüp bu satırları okuyabileyim.
Aslı Deniz Çelebi'nin yazı/haberlerini buradan okuyabilirsiniz.
(ADÇ/EMK)